Tarihsel sürekliliği içinde incelendiğinde, Türkiye sosyalist solunun sınıfsal ölçekli siyaset algısının gelişkin olmadığı görülür. Bu algı yoksunluğu ideolojik kaynak ve örgütsel programlarında “anti-kapitalist” mücadele önceliğinin olmamasındandır. Aslında bu temel/temelsizlik 70-80 arasındaki “sol hareketlerin” tümünde sorunlu olarak mevcuttur. Farkın 70-80 döneminde mücadelenin sıcak çatışmalı ortamının bu sorunu gizlemiş olmasıdır. Türkiye’de seçim öncesi ortaya çıkan görüntü, kapitalist […]
Tarihsel sürekliliği içinde incelendiğinde, Türkiye sosyalist solunun sınıfsal ölçekli siyaset algısının gelişkin olmadığı görülür. Bu algı yoksunluğu ideolojik kaynak ve örgütsel programlarında “anti-kapitalist” mücadele önceliğinin olmamasındandır. Aslında bu temel/temelsizlik 70-80 arasındaki “sol hareketlerin” tümünde sorunlu olarak mevcuttur. Farkın 70-80 döneminde mücadelenin sıcak çatışmalı ortamının bu sorunu gizlemiş olmasıdır.
Türkiye’de seçim öncesi ortaya çıkan görüntü, kapitalist devletin kuralları ve kurumlarının dayattığı de facto duruma karşı “kitlesiz solun” sadece ahlaki sorumluluk olarak algılanan etkisi olmayan polemikleridir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, yerel seçimlerin tekrarı niteliğindedir ve tablonun genel seçimlerle değişme ihtimali yoktur. Sol sistem içinde “moral etkisi” ile miras yedilik yapmak yerine, sistemi zorlayacak devrimci tüneller açmak durumundadır.
Sol, Demirtaş’ı destekleyenler ve desteklemeyenler olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Bölünen ana bileşenlerde bile sürecin “sınıf temelli” analizi yapılmamıştır.
Sürece etkili bir müdahale Sendika.Org’dan gelmiştir:
“Sokak, yani halkın bağımsız, kitlesel, fiili ve militan eylem biçimleri siyaset yapmanın, egemen siyasi alana müdahale etmenin temel kanalı olacaktır.Halkın meşru mücadelesinin örneği Filistin’de yaşanıyor. Sokağın siyasetsizlik olduğunu iddia edenler Filistin halkına bunu anlatabilirler mi? Tayyip Erdoğan da ister cumhurbaşkanı olsun, isterse başbakan olarak kalsın, eninde sonunda bu toplumun “intifada”sıyla tekrar ve tekrar (ilki Haziran’dı) karşı karşıya gelecek. Elbette Haziran dersini yaşayan devrimciler için bu ‘beklenerek’ hazırlanılacak değil iradi olarak örgütlenecek bir süreçtir.”[1]
“Boykotçu” olarak değerlendirilen yapıların en önemli özelliğinin, 70-80 döneminin “kitlesel ana siyasi akımlarının” mirasçıları olması, üzerinden atlanan çok önemli bir olgudur ve dikkatli şekilde değerlendirilmelidir. (DHKP/C, MKP, TİKKO, TKP 1920, BDSP, Halkevleri, ÖDP)
Kürt Hareketi’nin yanında duran solun dikkatli incelemesi bu gruptakilerin solun “boykotçu grubuna karşı” biat ve öfke dilini sıkça kullanmaları ve destek gerekçelerinin hiçbirinde sınıf temelli ciddi bir analizin olmamasıdır. “Neden Demirtaş desteklenmeli” sorusuna verilen yanıtlar aşağı yukarı benzerdir:
“Çünkü; Selahattin Demirtaş, Türkiye’deki tüm ulus ve ulusal azınlıkların adayıdır. Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Çerkez, Abhaz, Arnavutların, Romanların, Rumların, Ermenilerin, Asuri-Süryani-Keldanilerin, Arapların ve tüm diğer ulus ve azınlık mensuplarının adayıdır.
Çünkü; Demirtaş Kürt Ulusal Sorunu’nun siyasal, sosyal ve kültürel olarak, adil ve demokratik bir şekilde çözümünü, tek devlet çatısı altında halkların, inançların, farklı sosyal ve siyasal toplulukların kardeşçe ve eşit haklara sahip olarak birlikte yaşamasını savunuyor.
Çünkü; Selahattin Demirtaş, tüm dinsel ve kültürel toplulukların adayıdır.”[2]
Sol, Mandela örneğini iyi okumalıdır. Aşağıdaki alıntılar “çünkücülere” birer hatırlatmadır.
ANC’nin iktidarı devraldığı 1994’ten beri, günlük 1 dolardan daha az gelirle yaşayan insanların sayısı ikiye katlanarak 1 milyon kişiden, 2006’da 4 milyon kişiye çıktı. 1991 ile 2002 arası siyah Güney Afrikalılar için işsizlik oranı iki katından daha fazlaya ulaşarak yüzde 23’ten yüzde 48’e çıktı. ANC hükümeti 1.8 milyon konut inşa etti, fakat aynı zamanda 2 milyon insan evini kaybetti. Demokrasi döneminin ilk yılında 1 milyona yakın insan çiftliklerden atıldı. Gelişen gecekondu hareketinin lideri S’bu Zikode de bir dönemin çünkücülerinden, bakın şimdi ne diyor: “Özgürlük sözleşmesinde çok güzel şeyler var, diyordum. Fakat şimdi gördüğüm tek şey ihanet.”[3]
Solun “çünküleri” yoktur. Sınıf bakışı “çünkü”lere karşıdır ihaneti görmemek için. Seçimlerde boykot çağrısı yapan ya da belli bir adayı desteklemeyen grupların ana öbekleri 4. cepheyi açmak zorundadır. Sistemin sistem içinde “dönüştürülmesi” adına ortaya atılan tuhaf önermelere karşı sistemin parçalanması ve yeniden kurulma zorunluluğu vardır.
[1] http://www.sendika.org/2014/07/intifadaya-davetiyeniz-var-aktuel-gundem/
[2] http://enginerkiner.org/index.php?option=com_content&task=view&id=2457
[3] Naomi Klein, Şok Doktrini , Agora yayınları.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.