Dün sağlık bugün de eğitim alanında halkın özel kurumlardan hizmet almaya yönlendirilmesi özel sektöre açık destektir, sermayeye teşviktir. Kapatılmak istenilen dersanelerin çoğu da bu pastadan pay almak için özel okullara dönüştüler zaten Özel okullarda okuyacak öğrencilere eğitim öğretimde teşvik 2014-2015 eğitim öğretim döneminde başlayacak. Bu uygulamaya göre devlet toplamda 250 bin öğrenci için öğrenci başına […]
Dün sağlık bugün de eğitim alanında halkın özel kurumlardan hizmet almaya yönlendirilmesi özel sektöre açık destektir, sermayeye teşviktir. Kapatılmak istenilen dersanelerin çoğu da bu pastadan pay almak için özel okullara dönüştüler zaten
Özel okullarda okuyacak öğrencilere eğitim öğretimde teşvik 2014-2015 eğitim öğretim döneminde başlayacak. Bu uygulamaya göre devlet toplamda 250 bin öğrenci için öğrenci başına 2500 TL ile 3500 TL yıllık destek verecek. Okul öncesi 50 bin, ilkokul 50 bin, ortaokul ve liselerde 75 bin öğrenci bu uygulamadan faydalanabilecek. Uygulamadan yararlanmak isteyen öğrencilerin başvuruları kayıtlı oldukları okullar tarafından e-okul sistemi üzerinden yapılıyor. Bu öğrencileri bünyelerine almak isteyen özel eğitim kurumları, şartları yerine getiriyorlarsa ve tabii ki yandaşlarsa sistem üzerinden başvuru yapabilecekler.
Eğitim alanında özel eğitim kurumlarına verilen bu teşvikler eğitim hizmetinin devlet eliyle piyasaya açılmasının somut bir uygulamasıdır.
Bilindiği gibi okul öncesi başta olmak üzere, ilk ve orta okullara Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinden yeterli kaynak aktarılmıyor. Sadece okulların ısınma, elektrik ve su giderleri karşılanıyor. Bunların dışındaki her gider (telefon, internet, temizlik, araç gereç teknik malzemeler, kat görevlilerinin maaşları vb.) okulların kayıt döneminde aldığı zorunlu bağışlar, aidatlar, okul içinde düzenlenen her türlü etkinliklerden kalan paralar ve sponsor gelirleri ile karşılanıyor. MEB’in devlet okullarına yeterli kaynak ayırmazken; özel okullarda okuyacak öğrenciler için özel okullara para aktarması, siyasal iktidarın kamusal ve parasız eğitime karşı yıkıcı saldırılarını sürdürmekte kararlı olduğunu göstermektedir.
Neoliberal programları halka dayatarak eğitimi paralı hale getirmek isteyen siyasal iktidar; kamusal eğitim hizmetlerini devletin sırtında büyük bir yük olarak görürken; özel eğitim kurumlarına halkın vergileri ile oluşan bütçeden pay aktarması asla kabul edilebilecek bir durum değildir. AKP iktidarı kimin parasını kime veriyor, bunun hesabını vermelidir. Eğitimi piyasaya açarak özel okullara teşvik sağlıyor.
Sağlıkla başladılar, eğitimle devam ediyorlar
İlk olarak sağlık alanında, SGK anlaşmaları ile yapılan bu uygulamanın bir benzeri şimdi de eğitimde yaşanıyor. Yıllar öncesinde SGK anlaşmaları sayesinde her mahallede, her köşe başında açılan hastaneler zamanla yaşadıkları krizler ile kapandı ve tekelci bir sistemle üç beş hastane sahibi bu hastaneleri satın alarak zincir hastaneler kurdu. Yani büyük balık küçük balığı yuttu. Ufak katkı payı ödemeleri ile başlayan bu sistemde SGK anlaşmalarındaki düşük fiyatlar hastanelerin maliyetlerini karşılamayınca, hastane kar etmek için bu farkı hastadan almaya başladı. SGK ödemelerine ilave hastalardan çok düşük oranda katkı payları alınırken artık yüzde 200’lere varan oranlarda fark alınabilmesi için yasal düzenlemeler de yapıldı.
Bugün eğitim alanında aynı sağlık alanında yaşananlara benzer bir sürece geçiliyor. “Özel okullarda okumayı ayrıcalıklı bir sınıfın sahip olacağı bir durumdan artık yoksul halkın da faydalanacağı bir duruma getirdik” argümanı ile bu uygulamaya övgüler dizerek, “eğitimde fırsat eşitliğini sağlıyoruz” diyorlar.
Yıllardan beri parasız sağlık ve parasız eğitim talebi ile mücadele alanlarındayız. Eğitim ve sağlığın kamusal bir hak olduğunu ve ayrım yapılmaksızın toplumun tamamının bu haktan faydalanması gerektiğini hep söyledik, söylemeye de devam ediyoruz.
Dün sağlık bugün de eğitim alanında halkın özel kurumlardan hizmet almaya yönlendirilmesi özel sektöre açık destektir, sermayeye teşviktir. Kapatılmak istenilen dersanelerin çoğu da bu pastadan pay almak için özel okullara dönüştüler zaten.
Eğitimde “çaresizlik” tablosu
4 +4+4 sistemi ile halka dayatılan değişiklikler can yakıcı bir sorun haline gelmiştir. Bu sistemi uygulamaya sokan iktidarın eğitim yöneticileri bile işin içinden çıkamayarak, uykularını kaçıran bir sıkışmışlık içinde olduklarını yüksek sesle söylemektedirler. Bugün okul dönüşümleri ile çocuklarını gönderecek okul bulamayan veliler örgütlenerek ülkenin her yerinde sokaklara çıkıyor ve bu sisteme “artık yeter” diyor. Okulları niteliksizleştirip, kendi kaderine terk eden bu sistem, sistemli bir özelleştirme politikasının bir ürünüdür. En değerli varlıkları, çocuklarını okutmak için aileler çalışıyor ve tüm giderlerinden kısıp biraz imkan yarattıkları zaman ekonomilerine uygun özel okullara yöneliyorlar. Bu durum bir çaresizliğin sonucudur.
Fakat çaresiz değiliz, çünkü halkın gücü ve iradesi Gezi İsyanı ile de bunu bize gösterdi. Bunun için örgütlü olmanın yanında kitlesel, toplumsal ve kararlı bir mücadeleye ihtiyaç vardır.
Bugün eğitimin tüm muhataplarının bir araya gelerek oluşturdukları örgütlülüklerin birbirinden kopuk ve habersiz olmaları nedeniyle mücadele zamanla zayıflıyor, güçsüzleşiyor ve sesi cılızlaşıyor. Bu durum moral, motivasyon ve inanç kaybına da yol açıyor.
İstanbul’da temeli atılan Bartın vb. yerlerde kurulmaya çalışılan Eğitim Dayanışması oluşumları bu mücadelenin sürdürülebileceği yerler olmalıdır. Eğitim Dayanışması, başta Eğitim Sen olmak üzere KESK’e bağlı sendikalar, emek-meslek örgütleri, siyasi partilerin- demokratik kitle örgütlerinin eğitim komisyonları, veli örgütleri, Haziran İsyanı sonrasında ortaya çıkan park forumları vb. kapsadığı bir örgütlenme olarak kurulurken, burada eğitimin tüm bileşenleri eşit bir ilişki düzleminde ortak hareket etmiştir.
Bu örgütlenme biçimi ile okul önlerinde biriken isyan, yükseltilen ses, bir çatı altında büyütülmeli neoliberal programları halka dayatarak eğitimi paralı hale getirmek isteyen siyasal iktidara karşı mücadele sürdürülmelidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.