Son İmralı görüşmesinin bence en önemli ayrıntısı, HDP Heyetinden bir gün önce, devlet heyetinin de Sayın Öcalan’la görüşmüş olması.Çerçeve yasadan sonra, devlet tarafından bugüne dek atılan en ciddi adım bu. Öcalan’ın “Sabır taşı çatladı” uyarısının devlet cephesinde bir silkinmeye yol açmış olduğu gözüküyor. Ama şurası açık ki; rehavete kapılıp, devletin belirli bir ivmeyle süreci yürütmeye […]
Son İmralı görüşmesinin bence en önemli ayrıntısı, HDP Heyetinden bir gün önce, devlet heyetinin de Sayın Öcalan’la görüşmüş olması.
Çerçeve yasadan sonra, devlet tarafından bugüne dek atılan en ciddi adım bu. Öcalan’ın “Sabır taşı çatladı” uyarısının devlet cephesinde bir silkinmeye yol açmış olduğu gözüküyor. Ama şurası açık ki; rehavete kapılıp, devletin belirli bir ivmeyle süreci yürütmeye devam edeceğini zannetmek de, yanılgı olur. Bu süreç, nasıl hükümetin öngörüleri ve demokratikleşme gayretiyle başlamadıysa; yükseliş ivmesini de yine hükümetin gayretiyle değil; başta Öcalan olmak üzere Kürt Özgürlük Hareketi’nin kararlı tutumunun itici gücüyle kazandı. Tam da burada, ısrarla Öcalan’ın tarihi Newroz çağrısını ve PKK’nin bu çağrıya uyması sonucu, son bir buçuk yılın savaşsız geçtiğini hatırlatmak gerek. Bunun devamı ve gerçek, adil, kalıcı bir barışa dönüşebilmesi ise; tüm Türkiye halklarının kazanımlara sahip çıkması ve sürecin geliştirilmesi için yürüteceği örgütlü mücadeleye bağlı.
Bu anlamda, Öcalan’ın tarif ettiği “derinlikli demokratik bir ittifak” için yapılacak çalışmalar, hayati önemde. Üstelik, zamanlama da, siyasi iklim de bunun için oldukça uygun.
Aslında bu gün, Türkiye halklarının, bölge sorunlarının da etkisiyle, dar milliyetçi ve mezhepçi yaklaşımları aşabileceğini ve barış ve demokratikleşme için ortaklaşabileceğini tespit etmek yanlış olmayacaktır. Tam da bu süreçte, Öcalan’ın mesajlarının Türkiye halklarına doğrudan ve çarpıtılmadan ulaştırılabilmesinin, önyargıların aşılması ve halkların barış için ortak mücadele zeminlerinde bulunabilmesinin önünü açabileceği muhakkak. Ki son bir buçuk yıllık süreçte, Öcalan hakkında, bugüne dek devlet tarafından kasıtlı olarak yaratılan negatif algının değişebileceğini ve pek çok kesimin,barış konusunda ona yönelik açıktan ya da gizliden bir güven geliştirdiğini de görüyoruz. Artık Öcalan’ın özgürlüğü; koşullarının, müzakere ve ortak çözüm perspektifi oluşturmaya uygun hale getirilmesi, kaçınılmaz bir zorunluluk. Devletin de bu konuda kendi görüşme pratiğine de uyacak bir düzenleme yapması şart. Hem Türkiye halkları için hayati önemde bir konuda müzakere yürütüp, neredeyse barış mücadelesinin tüm yükünü onun sırtına yükleyeceksin, hem de hala bir adada tecrit edecek, avukatlarıyla dahi görüştürmeyeceksin! Bu, ciddi bir çelişki ve ayıptır. İster etik, ister diplomatik, ister pragmatik açıdan bakın; düpedüz uygunsuzdur.
Bugün, derin demokratik bir ittifakı oluşturabilmek ve devleti, başta Öcalan’a özgürlük olmak üzere, demokratikleşme ve çözümün yasal güvencelerini oluşturma konusunda zorlamak için, özellikle HDP kadrolarına düşen görev her zamankinden daha ağır ve önemli. Aksi halde, süreç dediğiniz şey, provokasyona, kirli savaş yöntemlerine açık ve dayanıksız bir varsayım olarak kalır.
Ve elbette, hükümetin, örtülü savaş yöntemleri ve eski devlet reflekslerinden tamamen kurtulması, barış için olmazsa olmaz koşuldur. Bu anlamda, hükümetin, Kürt halkının da hassasiyetleri olduğunu, savaşın en ağır tahribatının, Kürdistan üzerinde olduğunu görerek hareket etmesi gerektiğinin de altını çizmeliyiz. Örneğin, Mahsum Korkmaz’ın heykeli konusunda sergilenen despotik tutum, barış ve demokratikleşme süreçlerinde kabullenilebilecek bir tutum değil. Heykeli dikilecek kişinin kim olduğuna devlet değil, halklar karar verir. Hele de halkın yaptığını, askere yıktırmak, ancak ceberrut devletlerde olur. Nitekim şimdiden bu nedenle can kaybı yaşanmış olması,çok ağır bir sonuç. Daha da ağır sonuçların yaşanmaması için, hükümet, baskıcı ve provakatif yaklaşıma son vermeli. Aynı zamanda, bu konunun provakasyona açık olduğu Kürt halkı tarafından da fark edilmeli ve çok dikkatli tutum alınmalı.
Bu zorlu bir yol. Ama en önemli kısmı olan ilk adımı atıldı. Herkes devamının gelmesi için gerekli hassasiyeti göstermeli ki, halkın iradesi yalnız heykellere ve anıtlara değil, tüm yaşam alanlarına yansıyabilsin.
Ey hükümet, sen de gör artık! Binlerce heykel de diksen, halkın itibar etmediği kimselere değer katamaz; binlerce heykel de yıksan, halkın mücadele edenlere verdiği değeri yıkamazsın! Kuvvet taşta değil çünkü, o taşa can verende!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.