Dev Maden-Sen’in Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Ethem Akdoğan ile Soma’yı konuştuk
Soma bölgesinde tarımın tasfiye edilmesiyle bölge halkının madene mahkum edilmesi birlikte ilerledi. Bölgedeki maden havzasının il sınırları Manisa, Balıkesir ve İzmir’e kadar genişliyor. Maden işçileri, termik santral işçileri, tarım işçileri, tavuk ve konserve fabrikalarında günde 12 saat güvencesiz çalışan kadın işçiler… Aslında kocaman bir fabrika olan bölge için, 13 Mayıs’ta 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan katliam bir dönüm noktası oldu.
16 saate kadar madende çalışıp hiçbir hakları verilmeyen, haklarının ne olduğunu bilmeyen işçiler, katliamın arkasından haklarını sormaya, kendilerine dayatılan çalışma koşullarını, sendikayı, örgütlenmeyi tartışmaya başladı.
Artık köle gibi çalışmak istemeyen işçiler katliamın ardından hem yitirdikleri maden işçilerinin hem de kendilerine dayatılan koşulların hesabını soran eylemler yaptılar, talepler oluşturdular. İşçilerin öfkesinin yöneldiği odaklardan biri de işveren ve iktidarla işbirliği içinde hareket ettiğini söyledikleri Türk-İş Maden-İş’ti.
Katliamdan sonra DİSK Dev Maden-Sen’de örgütlenmeye başlayan işçiler haklarını arıyor. Ancak DİSK’te örgütlenmelerine karşı sistematik bir saldırı da başlamış durumda. Bölgede çalışmalarını hızlandıran Dev Maden-Sen’in Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Ethem Akdoğan ile neler yaşandığını konuştuk. Akdoğan, DİSK olarak Soma’da yalnız sendikayı değil yaşamı yeniden örgütleme iddiasıyla çalışmalarını sürdürdüklerini ifade ediyor.
Öncelikle Soma’daki genel durumu biraz anlatır mısınız?
Ethem Akdoğan: Burada üçü Soma Madenciliğin, dört maden ocağı var ve bu madenlerde 15 bine yakın madenci çalışıyor. Bu işçiler çalıştıkları sürece işveren tarafından sömürülmüş, işçilere hiçbir hakları verilmemiş, fazla üretime zorlanmışlar. Dayıbaşılık sistemi, baskı, zor kullanma, işten atma tehdidi ile bu koşullarda çalıştırılmışlar. Katliamı getiren de bu koşullar.İşçiler ocağın yanmaya başladığını çok önceden haber veriyor ve biliyorlar. Ancak hiçbir önlem alınmıyor. Türk-İş Maden-İş işçilerle hiç ilgilenmemiş. Bilgilendirme toplantısı bile yapmamış. İşçilerin sorunları görmezden gelinmiş.
Ama katliamdan sonra Soma’nın dili çözüldü diyebiliriz. Artık her şey konuşuluyor. Sömürü çarkının kurulduğu üçlü sacayağı açığa çıktı: İşveren, devlet ve mevcut sendikal yapı. Sonra olanlar ise açık; İşçiler eylemlerinde de görüldüğü üzere Tayyip Erdoğan’ı yaşananların doğrudan sorumlusu görüyor. İşveren kaçıyor. Sendika yönetimi işçilerin protestosuyla istifaya zorlandı. Katliamdan sonar işçilerin fiili eylemler yaptılar bu eylemlere 4 maden ocağından yani katliamın yaşanmadığı İmbat’tan da işçiler katıldı. Eylemlerde polisle de gerilim yaşandı, kaymakam ve vali devreye girdiler. Şimdilerde eylemler azalsa da işçiler tüm baskılara ve AKP’nin bölgeye yönelik ‘yardım’ vb yöntemlerle kuşatmasına rağmen taleplerinden vazgeçmiş durumda değil.
Bölgeye dair vurgulamamız gereken bir şey de şu Kınık, Soma, Kırkağaç, savaştepe gibi bizim de örgütlenme çalışmaları yürüttüğümüz yerlerde işçi ailelerinin tarımla ilişkisi sürüyor. Köylerde hala tütünle, domatesle, zeytinle uğraşan arkadaşlar var en son Meclis’te gündeme gelen zeytincilikle ilgili yasa ise madene zorlamanın bir başka adımını oluşturacak. Yine bölgede göç var. Zonguldak’tan Kütahya’dan, Çorum, Yozgat ve Tunceli’den gelen işçiler de madende çalışıyor.
İşçilerin katliamın ardından yapılan eylemlerde öne çıkan taleplerden biri işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasıydı. Bu konuda herhangi bir iyileştirme yapıldı mı madenlerde?
Yaşam odalarını vekil oylarıyla reddeden bir hükümet geri kalan hangi önlemi alabilir ki? İşçiler de bunu takip ediyorlar ve farkındalar. Ocaklar hala kapalı, içeride ne olduğunu, iddia edilen düzenlemelerin yapılıp yapılmadığını kimse bilmiyor. Ancak açıldığında da bağımsız heyetlerin ocakları denetlemesine ihtiyacımız var. En son bakanlığın müfettişleri ocakları denetlediler ve işverene teslim ettiler. İşverenler işçileri gelin çalışın diye çağırdılar ve hiçbir işçi arkadaşımız çalışmaya gitmedi. Çünkü işçi arkadaşlarımız ocaklarda kesinlikle işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığını düşünüyor. Şu da açık AKP bu maliyeti patronlara yüklemek istemediği gibi buradan örnek bir model de çıkarmak istemez çünkü o zaman tüm madenlerde işçiler bunu isteyebilir. Bu nedenle yaptıkları göz boyama. Kısaca oradaki öfkeyi yatıştırmak, system içinde tutmak için para akıtabiliyor ancak bunu işçilerin talepleri doğrultusunda iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda düzenleme yapmaya harcamıyor.
Katliamın ardından gündeme gelen dayıbaşı sisteminde bir değişiklik oldu mu?
Katliamdan sonra dayıbaşı sistemi kırılmadı. İşveren ve sendika feodal ağları da kullanarak dayıbaşını sistemiyle işçileri kontrol altında tutmaya çalışıyor. Her dayıbaşının 50-60 kişilik bir ekibi var. Bu yüzden dayıbaşı hala etkin bir pozisyon. Ama şu an Soma madenleri kapalı olduğu için hissedilmiyor dayıbaşlarının etkisi. DİSK’le birlikte taşeron sistemi karşıtı söylemler yaygınlaştı birebir tüm sohbetlerde dayıbaşılık sistemi de ciddi tepki topluyor ancak henüz dediğimiz gibi bu sistemin kırılmasına yönelik somut bir adım atılmış değil. DİSK Dev Maden-Sen’e üye olan işçileri istifaya zorlamada, sendikaya üye olmamak yolunda tehdit etmekte yine dayıbaşılar kullanılıyor.
Türk-İş Maden İş’in şirketle, iktidarla, dayıbaşı sistemi ile ilişkisi düşünüldüğünde Dev-Maden-Sen örgütlenme çalışmalarında nasıl bir tablo ile karşılaştı. Soma’daki maden işçilerinin kafasında nasıl bir sendika algısı vardı?
Soma’ya gittiğinizde ilk gözünüze çarpacak şeyler kaymakamlık binası, belediye binası ve sendika binası. Ve sendika binası bunların en büyüğü ve en görkemlisi. İşçi sendikaya gittiğinde ilk gördüğü şey görkemli bir bina. İşçiler başkanla ancak randevu alabilirlerse görüşebiliyorlar. İş kazaları burada en çok yaşanan şey. Ama sendika buna dair sistematik hiçbir şey yapmamış. Rapor bile tutulmamış bugüne kadar. İşten atıldığında sendikaya giden işçiye sendika “Ben ne yapabilirim? Git davanı aç” diyebiliyor. Ben bugüne kadar hiçbir işçiden “Sendika benim için şu davayı açtı” sözünü duymadım. İşçiler şunları anlatıyor hatta; İşçi sendikaya gidiyor, avukatla görüşmek istiyor. Avukat 50 lira danışmanlık ücreti alıyor. Oysa bu işçi zaten bu sendikaya aidat veriyor. Kısaca işçilerin sendikadan bir beklentisi kalmamış.
Şunu da söylemek gerek katliamdan sonar devlet ve işveren Soma’daki tepkinin kendilerine yönelmesindense sendikaya yönelmesinde bir sorun görmediler, ama yapmaya çalıştıkları asıl olarak oradaki sendikadan çok sendikal mücadele ve örgütlenmeyi işçilerin gözünde değersizleştirmekti, olası örgütlenme çalışmalarına karşı mevcut sendikanın pozisyonu da buna uygundu. Örneğin ‘DİSK gelse ne olur hepsi aynı bunların’ söylemi ile çok karşılaştık. Yeni bir sendikal örgütlenme girişimine karşı da hep birlikte mevcut sendikada göstermelik değişimlerle bu süreci atlatmaya çalışıyorlar.
Katliamın ardından yapılan oturma eyleminde “Türk-İş gitsin DİSK gelsin” gibi sloganlar atılıyordu. İşçilerin DİSK’e yönelik bakışı nasıldı?
DİSK biliniyor ama televizyonlardan tanıyorlar DİSK’i. Bildikleri ve söyledikleri şey şuydu: DİSK işçiyi satmaz. DİSK yarı yolda bırakmaz bizi. Sonuç olarak burada DİSK’i çok iyi tanıyan işçi arkadaşlarımız yoktu. Dev Maden-Sen’in örgütlenme çalışmalarıyla birlikte işçiler DİSK’i öğrenmeye başladı. Bizim oradaki her toplantımız eğitim toplantısı gibi oluyor. Çünkü sendikal bilinç, haklarına ilişkin bilgiler hiç gündem olmamış daha once sendikal çalışmalarda. İşçilerle mücadeleyi birlikte nasıl örgütleyeceğiz, DİSK örgütlenmesini nasıl yapacağımızı konuşuyoruz. Sendikanın işçi meclisleri üzerinde yükselmesi gerektiğini de. Toplu sözleşme süreçleri merak edilen konuların başında geliyor. Çünkü işçiler toplu sözleşmenin ne olduğunu dahi bilmiyor. Çünkü sendika bugüne kadar onlara bilgi vermemiş. İşçilerin neredeyse tamamı 80 öncesi işçi sınıfı mücadelesinden, sendikal deneyimlerden habersiz. 1989 İşçi Baharı’nı, hatta 1990 Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü’nü çoğu bilmiyor. Arada çok büyük bir kesinti oluşmuş. Kuşkusuz bunda devletin, sarı sendikaların sorumluluğu olduğu kadar devrimcilerin, sosyalist sendikal anlayışın da sorumluluğu var. Şimdi genç bir işçi topluluğuyla neredeyse en baştan başlıyoruz. İşveren karşısındaki haklarının, devletin işçilere karşı yükümlülüklerinin, çok büyük çoğunluğu tırpanlanmış da olsa kendi lehlerine kullanabilecekleri yasal süreçlerin bilgisini, bilincini vermeye çalışıyoruz. Elbette asıl olanın mücadele olduğunu tartışıyoruz. Bu eksenlerden kuracakları mücadelenin kalıcı ve sonuç alıcı olabilmesi için örgütlenme modelleri geliştiriyoruz.
Siz nasıl bir örgütlenme faaliyeti yürütüyorsunuz? Nasıl sorunlarla karşılaşıyorsunuz?
Dev Maden-Sen bölgeye katliamdan sonar girmiyor aslında. Daha önce de özellikle 95-96 yıllarında örgütlenme çalışmaları var. Ama katliamın ardından Dev Maden-Sen’i oraya çağıran işçiler oldu. “Biz Türk-İş’ten bıktık. Bizi yıllardır ezdiler, sömürdüler, hiç yanımızda olmadılar. Biz DİSK’te örgütlenmek istiyoruz” dediler. İşçilerin Dev Maden-Sen’de örgütlenme kararıyla birlikte yoğun bir örgütlenme faaliyeti yürütüldü. İşçilerin arasından önderler çıktı DİSK’i, Dev Maden-Sen’i örgütleyen. Bir yerden sonra ise yavaş yavaş baskılar gelmeye başladı. İşveren işçileri “DİSK’e üye olursanız işten atarız, kömür vermeyiz” diyerek tehdit etti. Orada kömür desteği işçiler için önemli. Bir baskı da Türk-İş tarafından geldi. Dev Maden-Sen’in örgütlenme faaliyetini hızlandırmasıyla Türk-İş de bir atak yapmaya çalıştı. Şu an Soma Madenciliğin ocaklarının kapanması ile işçiler dağınık durumda çoğu tarlada çalışıyor. Yani gidip işyeri merkezli bir çalışma yürütme düzeneği şu an yok. Biz de özellikle köylerde toplantılar yapıyoruz. İşçilerin yaşam alanlarında. Köy meydanları, köy dernekleri, parklar, kahveler toplantı alanlarına dönüşüyor. Herkes birbirini tanıdığı için kolay ulaşıyor. Bir yerde toplantı yapıldığında diğer köydeki tanıdıklarını arayan işçiler ordaki toplantının da örgütçüsüne dönüşüyor. İşçiler aslında kendi kendilerini örgütlüyor. Avukatlarımızla toplantılar, eğitim toplantılarımız devam ediyor.
Katliam sonrasında mücadele örgütleri arasında bir dayanışma var mı?
Dev-Maden-Sen örgütlenmesi yanında Soma’da daha kalıcı bir çalışma olarak bir de Soma Madenci Evi kuruldu. Dev Maden-Sen’in işçilerle yaptığı toplantılarda işçi sağlığı ve iş güvenliği, toplu sözleşmeler hakkında bilgilendirmeler yaptığı dönemde Halkevleri Soma Madenci Evi de bilgilendirme broşürleri dağıtmaya başladı. Yine madenci evinde hukuçular ve psikologlarla yapılan çalışmalar da oldu. İşçi ve işçi yakınlarınla yönelik tüm çalışmalar birbirini besliyor, bu bakımdan olumlu bir etkisi oluyor.
Sonuçta bizler orada sadece mevcut sendikaya bir alternatif olarak bulunmuyoruz, çalışmalarımızı Soma’da yaşamı yeniden örgütleme hedefi ile sürdürüyoruz.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.