Güney Kürdistan yönetimi, asla kendi özgür iradesiyle bir bağımsız Kürdistan’ın ilanını gerçekleştiremez. Türkiye, KDP ile Barzani üzerinde ve İran ise KYB üzerinde etkili oldukları müddetçe bu böyle devam edecektir Bağımsız Kürdistan’ın kurulabilmesi için, dört parçadaki sömürgeci devletlerin ya yıkılmaları ya da en azından bugünkü Suriye ve Irak’ta olduğu gibi kötürüm hallere düşmeleri gerekiyor. Yani TC […]
Güney Kürdistan yönetimi, asla kendi özgür iradesiyle bir bağımsız Kürdistan’ın ilanını gerçekleştiremez. Türkiye, KDP ile Barzani üzerinde ve İran ise KYB üzerinde etkili oldukları müddetçe bu böyle devam edecektir
Bağımsız Kürdistan’ın kurulabilmesi için, dört parçadaki sömürgeci devletlerin ya yıkılmaları ya da en azından bugünkü Suriye ve Irak’ta olduğu gibi kötürüm hallere düşmeleri gerekiyor. Yani TC ve İran’ın izniyle, onayıyla bağımsız Kürdistan asla ilan edilemez. Bir ara Türkiye cephesinden, Hüseyin Çelik üzerinden kimi ılımlı mesajlar verildi. Bunu samimi görenler, ciddiye alanlar oldu. Oysa işin özü asla öyle değildir. Her şeyden önce bunun yeni tür bir sömürgecilik oyunu, entrika olduğu kuşkusuzdur. Kürt işbirlikçi sınıfının bu gibi taktik-politikaları güttüklerini bilmek gerekiyor. Bu eğilim gün be gün daha da çok etkin oluyor.
Eski klasik karşı çıkışların, artık tepki topladığını bu hinoğlu hinler de çok iyi görüyor. Onun için şimdi artık sırtlar sıvazlanarak ya da şeker politikası güdülerek amaçlarını güdüyorlar.
Evet, bunlar hikâyedir ve asla aldanmamak lazım. Ayrıca asıl olan resmi açıklamalardan ziyade, yürüyen fiili pratik politikalardır. Zira iyi biliyoruz ki, Barzani’nin Türkiye ziyaretinden sonra ani bir U dönüşü yaşandı. Bu ziyaret düzlemini doğru okumak durumundayız. Ki, bizzat Barzani’nin kalem müdürü Fuat Hüseyin’in sarf ettiği sözler vardır. Bu konuda IŞİD’den korkulduğunu beyan eden ifadeleri vardır. Doğrusu, bu halin dışa vurumu ise rezilcedir. Bu korkulu ruh halinin tercümesi bile, tek başına her şeyi açıklamaya yeter de artar.
Gerçi daha sonra durumu kurtarmak için, “Biz ilk önce Irak merkezi hükümeti içerisinde yer alacağız ve aynı zamanda bu süreçte de Bağımsız Kürdistan’ı gündemleştirmeyeceğiz. Fakat bu biçimde yürümediği müddetçe, ancak o zaman tekrar yine Kürdistan’ın bağımsızlığını düşünebiliriz” diyordu.
Böylece anlaşılıyor ki, Güney Kürdistan yönetimi, asla kendi özgür iradesiyle bir bağımsız Kürdistan’ın ilanını gerçekleştiremez. Bu realite Güney Kürdistan’ın kuruluş ruhunda, onun oluşum felsefesinde saklıdır. Türkiye, KDP ile Barzani üzerinde ve İran ise KYB üzerinde etkili oldukları müddetçe bu böyle devam edecektir.
Bu halde Güney Kürdistan’ın bağımsız devlet ilan etmesi için, mutlaka ABD, İran ve Türkiye’nin onayı gerekiyor. Bu olmadığı müddetçe, Güney Kürdistan’ın kendi öz gücüyle bağımsızlık ilan etmesini beklemek safdilliktir. Her ne kadar bir ara Barzani, “Amerika’ya rağmen biz Bağımsız Kürdistan’ı ilan ederiz” demiş olsa da, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı şimdi çok daha iyi anlaşıldı. Çünkü Güney Kürdistan’ın toplumsal ve sınıfsal iç dinamikleri kendine has özelliklere sahipler. Bir kere mili burjuvazinin mevcut karakteri başta olmak üzere, objektif ve sübjektif birçok neden sıralanabilir.
Hiçbir güç, tarihsel geçmişlerden kopuk bir varoluşsal yapıda değildir, olamaz. Güney Kürdistan’ın siyasal hareketleri, mücadele tarihleri boyunca, hiçbir zaman bağımsız olamadılar. Dahası, hem KDP’nin, hem de YNK’nin parti programlarında sadece otonomi öngörülmesi, hedeflenmesi söz konusuydu. Ne bağımsız ne de federal bir Kürdistan istemi vardı. ABD, Irak’a müdahale edince, doğal olarak fiili bir federasyon programı devreye girdi, yaşamsallaştı. Kürtler bu olgunun muhakemesini dahi doğru dürüst yapamadılar. En azından teorik olarak bu konuda bir bilinç oluşumu sağlanabilinirdi.
Irak’takine benzer bir durum şimdi de Rojava Kürdistan somutunda cereyan ediyor. Sözde özerklik öngörülüyor, bu çerçevede bir statü talep ediliyor, ama pratik sonuçlar, realite ise bir nevi bağımsız bir Kürdistan’ı resim ediyor.
Buradan tekrar Güney Kürdistan’ın konumuna gelecek olursak, şunu söyleyebiliriz: Türkiye, KDP ile Barzani üzerinde ve İran ise KYB üzerinde etkili oldukları müddetçe bu böyle devam edecektir. Bu halde Güney Kürdistan’ın bağımsız devlet ilan etmesi için, mutlaka ABD, İran ve Türkiye’nin onayı gerekiyor. Bu olmadığı müddetçe, Güney Kürdistan’ın kendi öz gücüyle bağımsızlık ilan etmesini beklemek safdilliktir.
Dolayısıyla yine dönüp dolaşıp Kuzey Kürdistan ve PKK hareketi gerçekliğine geliyoruz. Tabi denilecektir ki, ama PKK hareketi de bağımsız Kürdistan fikriyatını külliyen bırakmıştır, terk etmiştir. Doğrudur. Resmiyette bunun böyle olduğu gayet açıktır. Ancak her şeye rağmen, bana göre yine de umut PKK’dedir. Bir kere, eğer bugün Kürdistan sathında, Bağımsız Birleşik ve Demokratik bir Kürdistan fikriyatının, zihniyetinin oluşumundan bahsedeceksek, teslim edelim ki bunun mimarı PKK’dir.
Evet, Bağımsız Birleşik ve Demokratik bir Kürdistan düşüncesinin, bunun ideolojik ve stratejik dokusunun örülmesinde kesinkes PKK’nin emeği ve imzası vardır. Dolaysıyla patenti PKK’ye ait olan bir toplumsal devrim modelinin, bir türlü başka politik güçlerce üstlenilmemesi, bunun benimsenip pratiğe dökülmemesinin birtakım nedenleri olması gerekiyor. Bunun için, daha önce de dediğim gibi, yine tekrar dönüp dolaşıp PKK’nin bağımsızlık çizgisi üzerine yoğunlaşmalı. Kürtlerin bir zafere ve kurtuluşa yürümek için hakkı varsa, bu PKK önderliğinde olacaktır.
Hem dünyada, hem de Ortadoğu’da yepyeni bir tarihsel-toplumsal süreç yaşanıyor. Kürdistan’ı sömürgeleştiren Irak ve Suriye başta olmak üzere, her dört sömürgeci ülkenin de sürekli bir iç çatışmayı, bir devlet krizini yaşamalarını doğru okumak gerekiyor.
Son günlerde öne çıkan İsrail ve Filistin savaşı asla tesadüfî değildir. Bu durumun İ.D. çetelerinin Kürdistan’a alçakça saldırılarından bağımsız ve kopuk olduğunu düşünmemek lazım.
Eğer bugün bağımsız Kürdistan stratejisinin üstü küllendirilmiş ise, bunun arkasında İsrail’in temel rolü vardır. Yoksa şimdi belki de bağımsız bir Kürdistan olacaktı.
Adına Arap Baharı denilen bütün halk hareketlerinin bir aşamadan sonra tıkanması ve bu arada Kürdistan merkezli devrimin ön almasının arka planında, bu öne çıkma gerçekliğine temel teşkil eden esas özün, Bağımsız Birleşik ve Demokratik Kürdistan fikriyatının olduğunu mutlaka görmek ve bilmek gerekiyor.
Her politik güç, her an toplanıp bir kurultay yapabilir ve tamamen radikal stratejik değişim kararlarını alabilirler. Aksi halde geç kalınır ve aşılma işlerden bile sayılmaz olur. Evet, bütün niyetlerden bağımsız olarak bu tarihi süreç yaşanıyor. Öte yandan Beşir Atalay’ın, barış ve çözüm süreci konusunda dilendirdiklerini de gayet iyi biliyoruz. Yol haritasından bahsederken, yalınızca ilk önce silahların nasıl ve ne biçimde bırakılacağını iştahlı iştahlı anlattığını dinlemiş ve okumuş olarak bunları yazıyorum. Ve aynı zamanda da, Sayın Öcalan, İmralı cezaevinde yanındaki arkadaşlarıyla konuşurken, “benim için Bağımsız Kürdistan’dan da vazgeçti diyorlardı, oysa esas olarak şimdi ilan edilecek noktaya getirdim,” diyordu.
Bağımsız Kürdistan’ın ilanı kararını vermek ve bunun ilan edilmesi fitilini ateşlemek PKK çizgisi ve Kuzey Kürdistan önderliğinde mümkün olacaktır. O zaman Türkiye aynen Suriye gibi ve İran da aynen Irak gibi kötürüm olacaktır.
alihidir20@hotmail.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.