Gençlik yıllarımda sıkıyönetimden, bildirilerinden, mahkemelerinden geçilmezdi. Yaşıtlarım içeri alınır, idamla yargılanırdı. Suçları da hep aynıydı: “Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmek”. Yani anayasayı bozmak, değiştirmek ve ortadan kaldırmak. Gençler bunu nasıl yapıyordu veya neyle / nasıl yapacaktı! Meçhul. Ama gün geçmezdi ki bu ifadeyi duymayalım, okumayalım. Bir süre sonra, pek azımızın anladığı bu kalıp –biraz […]
Gençlik yıllarımda sıkıyönetimden, bildirilerinden, mahkemelerinden geçilmezdi. Yaşıtlarım içeri alınır, idamla yargılanırdı. Suçları da hep aynıydı: “Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmek”. Yani anayasayı bozmak, değiştirmek ve ortadan kaldırmak.
Gençler bunu nasıl yapıyordu veya neyle / nasıl yapacaktı! Meçhul. Ama gün geçmezdi ki bu ifadeyi duymayalım, okumayalım.
Bir süre sonra, pek azımızın anladığı bu kalıp –biraz da alay etmek amacıyla tabii- değişti. Aramızda “Anayasayı tangır tungur etmek” diye anılır oldu.
Son gelişmelere bakınca, bunu hatırladım.
Zira, maşallah Erdoğan ve adamları anayasayı tangır tungur edip duruyor.
Anayasaya aykırı yasalar çıkartmalarına, yargıya açıktan müdahale etmelerine, demokrasinin ruhuna / cismine saldırmalarına alışmıştık da.. Abdullah Gül’e veya onu isteyenlere meydanı boş bırakmamak için yaptıklarıyla kendilerini de aştılar.
Aklı eren, hukuku bilen, anayasanın ruhuna vakıf herkes söylüyor: Erdoğan, 15 Ağustos –yani bugün- itibariyle Başbakanlıktan istifa etmezse, bu anayasayı çiğnemektir. Yani, bir “darbe” sayılmalıdır.
Kısacık hatırlamakta fayda var. Gül’ün Çankaya’daki süresi 28 Ağustos’ta doluyor. Erdoğan, bu yüzden AKP Kongresi’nin 27 Ağustos’ta toplanmasını istedi. Kongre bir gün önce toplanacak ve yeni genel başkanı, yani müstakbel başbakanı seçecek. O güne kadar da AKP’nin ve hükümetin başında durmaya devam edecek.
Oysa, yasalar da anayasa maddeleri de çok net biçimde, Erdoğan’ın istifa etmesi gerektiğini yazıyor. Ne zaman mı? BUGÜN.
Bugünün anlamı ve karşılığı şu: Yüksek Seçim Kurulu, yine yasa gereği, cumhurbaşkanlığı mazbatasını bugün Meclis’e gönderecek. Peki gönderince ne olacak?
Bu sorunun yanıtı da ikinci darbe!
Mazbata Meclis’e gönderilince, Başkan’ın bunu işleme koyması gerekiyor. Yani, Erdoğan’ı Meclis’e davet edip yemin ettirmesi.
Aaa, o da ne!
AKP’li vekiller birden sahneye çıkıyor. Muhalefet milletvekillerini de –her nasılsa- ikna ediyor. Meclis, birdenbire sürpriz biçimde tatile giriveriyor.
Oysa torba yasa çıkıncaya kadar çalışması bekleniyordu Meclis’in. Hatta, Erdoğan bunu AKP’li vekillere talimat olarak bildirmişti. Soma faciasının sonrasında gündeme gelen Madencilik Yasası ve son 12 yılda galiba 13. kez değişecek olan İhale Yasası vardı torbada. Güya çok önemliydi. Çıkmadan tatile çıkmak yoktu.
Gelin görün ki, cumhurbaşkanı mazbatasının Meclis’e gönderilmesinden bir gün önce tatil kararı alındı.
Yani, Yüksek Seçim Kurulu bugün mazbatayı gönderecek. Ama götürenler bir de bakacak ki kapılar kapalı. İçerdekiler tatile gitmiş.
Süleyman Demirel “demokrasilerde çare tükenmez” derdi.
Şimdiki devirde “oyunlar tükenmez” oldu. Nasıl olsa sesini çıkartan, isyan eden bir avuç insan. Yapıyorlar, oluyor! Ya da yapmıyorlar, oluyor!
Erdoğan o gün neye ihtiyaç duyarsa, nasıl uygun görür ve buyurursa.. Türkiye o gün öyle idare ediliyor.
Üstelik, bu kadarla kalmayacağı açık. Çünkü anayasal / yasal takvimi alt üst ettikten sonra Köşk’e çıkınca, sıra başkanlığa gelecek. Bu da, laf değil, anayasanın tümden “ilgası” yani ortadan kaldırılması demek olacak. Çünkü anayasanın vazettiği parlamenter sisteme –deyimi bağışlayın ama- kafa atılacak / kafa tutulacak.
Geçmişte eline silah almamış, tüm suçu protesto eylemine katılmak olan gençlerin anayasayı tangır tungur etti diye cezaevlerine tıkıldığını düşünüyorum.. Yıllarının, bazen hayatlarının ellerinden alındığını hatırlıyorum..
Sonra dönüp bugüne bakıyorum.
Daha nereye kadar? Daha hangi ölçüsüzlüğü kadar? Nasıl bir cüretle? Türkiye’nin üçte birinin oyunu alıp, bütün ülkeyi VAHŞİ BATI gibi yönetmek.. Daha ne kadar?
Gözlerimizin önünde darbe oluyor. Memleket darbeciler tarafından yönetiliyor. Bizler de Godot’yu bekliyoruz. Galiba!