Kamu emekçilerine yönelik operasyonel sendikacılık anlamında örgütlenen Memur-Sen üzerine düşeni layıkı ile yerine getirdi. Milyonlarca kamu emekçisi ve aile bireyleri kamu emekçileri tarihinde ilk kez temmuz ayında zam alamadılar. Toplu sözleşmede emekçilerin haklarını gasp etmesi sonucu Memur-Sen’de bir tek iş kolunun dahi yetkili kalmaması gerekirdi. Yüz binlerce Memur-Sen üyesi, toplu sözleşmeye karşı tepkisini Memur-Sen konfederasyonundan […]
Kamu emekçilerine yönelik operasyonel sendikacılık anlamında örgütlenen Memur-Sen üzerine düşeni layıkı ile yerine getirdi. Milyonlarca kamu emekçisi ve aile bireyleri kamu emekçileri tarihinde ilk kez temmuz ayında zam alamadılar. Toplu sözleşmede emekçilerin haklarını gasp etmesi sonucu Memur-Sen’de bir tek iş kolunun dahi yetkili kalmaması gerekirdi. Yüz binlerce Memur-Sen üyesi, toplu sözleşmeye karşı tepkisini Memur-Sen konfederasyonundan istifa ederek gösterebilirdi.
Normal olanın olması gibi…
Ama olmadı…
Yine bu dönemde Memur-Sen kamu emekçilerinin ‘yetkilendirilmiş’ sendikası konumunda gerekli faaliyetlerini sürdürüyor. Memur-Sen’in kamu emekçileri içerisinde mevcut üyelerinin büyük bir kısmını koruyor olması, tek başına Memur-Sen’in başarısı değil. Devlet, medya ve bürokrasi ile birlikte büyük bir teşkilatın tüm kamu çalışanlarına karşı ortak örgütlenmesindendir. Bu iddia bir niyet okuma değil. Somut koşulların varlığının tespitidir.
Eş atamaları, tayinler, görevde yükselmeler, unvan değişiklikleri gibi bir dizi sosyal ve hukuki kazanımların eşitlik ve hakkaniyet ilkesi gereği hayata geçirilmesi gerekirken… Yandaş sendikaya üyelik şartının aranması ve yandaş sendikaya üye olanların işlerinin yürütüldüğü bir hukuksuzluk ve adaletsizlik ile kamu emekçileri karşı karşıya bırakılmıştır. Bu dönemde atama tayin ve benzeri kısım işlere Memur-Sen bakmaktadır.
KESK’in sendikal mücadelesini kamuoyunda itibarsızlaştırma ve KESK’e karşı ‘kötü algı’ yaratma operasyonu ise devlet ve yandaş medya eli ile yürütülmektedir. Önce devlet KESK binalarını basar, polisiye bir durum yaratır. O esnada medyamızın hiç olmadığı kadar KESK’e ilgisi artar. Sendikal mücadeleyi terör faaliyeti gibi gösterir, canlı yayınlar yapılır. KESK’e yapılan operasyonlar, saat başı haberlerinde, ‘terör’ operasyonu gibi aktarılır. Tam anlamı ile terör estirenler kendi terörlerini her türlü muhalefet odaklarına yaptıkları gibi KESK’e uygular. Hukuksuzluk mahkemelerden dönse bile medyada yer bulmaz. Aslında KESK’e yapılan bu kuşatma KESK üyesi olsun yada olmasın tüm kamu emekçilerine karşı yapılan bir kuşatmadır.
Devlet bürokrasisi, medya ve yandaş sendika sac ayakları ile kuşatılan kamu emekçileri Anadolu gericiliği dediğimiz gericiliğin yoğun olduğu taşralarda ise mahalle baskısı yani ‘iş yeri’ baskısı ile karşı karşıyadır. Çalışanın, çalışana uyguladığı bir tür mobbing olan gerici baskı ve söylemler, yandaş sendikalarca KESK’e bağlı iş kollarına üye olan emekçilere karşı ciddi bir hoşgörüsüzlükle sürdürülmektedir.
Tüm bu yaşanan olgular ve neoliberalizmin yoksullaştırmacı, yoksunlaştırmacı, gerici politikalarına karşı kamu emek hareketi alanında ciddi bir mücadele çizgisi çok yönlü örgütlenmelidir.
Türkiye’deki siyasal alanında yaşanan sağcılaşmanın bir benzerinin sendikal alanda yaşanmasının önünü kesmek başta konfederasyonumuz KESK’in ve üyelerinin görevi olmakla birlikte aynı zamanda tüm ilerici emek örgütlerinin de görevidir.
Kamu emek hareketi açısından operasyonel sendikacılığı teşhir etmek için uzun süreçli ciddi bir mücadeleyi kampanyalar biçiminde örgütlememiz yargı yoluna gitmek de dahil olmak üzere söylem ve etkinliklerimizi görünür kılmamız gerekiyor.
Yandaş sendikalar ile girişilecek polemiklerden çekinmemeliyiz. Sadece “kalabalık oluruz” diyerek yandaş sendika yönetimleri ile birlikte, grev, iş bırakma ve benzeri ortaklaşmalardan uzak durulmalıdır. Sendika yönetimlerinin birlikteliği, sınıfın birlikteliği anlamına gelmez. Kısa bir hafıza tazeleyecek olursak Tekel direnişinde yandaş sendika yönetimlerinin bir araya gelerek önerdiklerisosyal hak mücadelelerinin sınıfsal nitelikten uzak, çözümün liberal bir uzlaşmada olduğu savının boşa çıkartılması her alanda olduğu gibi kamu mücadele alanında da teşhir edilmelidir. Sosyal hak mücadelelerinin sınıfsal birliğin sağlandığı uzlaşmada olduğu KESK tarafından daha net bir şekilde vurgulanmaya çalışılmalı mücadele çizgisi sınıfsal birlikteliğin sağlandığı doğrultuda örgütlenmelidir.
Haziran İsyanı’nın KESK’te yeterince karşılık bulmaması ‘alan’ kavramının daraltılmasından kaynaklanmaktadır… Kamu emek hareketi basit bir indirgemecilik ile sadece devlet dairelerine hapsedilemez. Başta kent savunması, işçi mücadeleleri, kadın mücadelesi, gibi birçok mücadele başlığı ile yan yana gelerek toplumsal bir algıyı geniş halk kitlelerinde öne çıkarmalıyız.
Kamu emek hareketine saldırının çok yönlü olduğu saptaması ile başta kendi alanında emekçilerin truva atlarına karşı geniş bir örgütlü mücadeleyi öne çıkarmalıyız. Operasyonel sendikalara karşı kayıkçı kavgası yöntemi ile değil, sınıfın kavga bilinci ile mücadele etmeliyiz. Tüm şer sac ayaklarının manipülasyonlarına rağmen kamu emekçileri içerisinde ciddi bir arayış söz konusudur. Her ne kadar bugün Memur-Sen üyelerini kendi bünyesinde tutuyorsa da Haziran İsyanı’nda gördüğümüz halk kitlelerinin inisiyatif alarak sokağa çıkmasının başka bir biçim ve türünü kamu emekçileri alanında yaşamamız kehanet değildir. KESK’in kendiliğinden oluşabilecek bir duruma hazırlıklı olması ve kamu emekçilerinin hak mücadelelerinde inisiyatifi örgütsüz bırakmaması gerekmektedir. Kısa bir süre içerisinde, Cumhurbaşkanlığı sonrasında milletvekilliği seçimleri var. Üç milyon kamu emekçisinin kazanımlarını sağlayacak yeni bir mücadele çizgisi bellidir. Ön bahçemiz emeğin haklarıdır ve hiçbir şekilde vazgeçilemez.
Yetki de etki de ancak mücadele ile alınır.
Yaşasın KESK.
*Yapı –Yol-Sen
Samsun Şube Üyesi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.