Bir değişim var. “Ezber” geçekten de bozuluyor ve bazı şeyler değişiyor. Değişmese de, nüveleri var. Önümüzdeki süreçte “iktidar-Kürtler ve Kürt sorunu” ekseninde önemli gelişmeler yaşanacak gibi. Bir adım geriden alalım: Bilindiği gibi KCK operasyonları oldukça kapsamlı bir harekattı ve Kürtler bu operasyonu “Siyasal soykırım” olarak tanımlamıştı. Böylece “düz ovada siyaset” çağrıları da son bulmuş, maddi […]
Bir değişim var.
“Ezber” geçekten de bozuluyor ve bazı şeyler değişiyor. Değişmese de, nüveleri var. Önümüzdeki süreçte “iktidar-Kürtler ve Kürt sorunu” ekseninde önemli gelişmeler yaşanacak gibi. Bir adım geriden alalım: Bilindiği gibi KCK operasyonları oldukça kapsamlı bir harekattı ve Kürtler bu operasyonu “Siyasal soykırım” olarak tanımlamıştı. Böylece “düz ovada siyaset” çağrıları da son bulmuş, maddi zemini kalmamıştı… Bu operasyonlar demokratik sahada belli bir sarsıntı yaratmış, pratik örgütsel boşluklar oluşturmuştu. Ancak demokratik Kürt hareketinde bir kaos ve eksen kaymasına da yol açmamıştı. Sonu gelmez operasyon ve tutuklamalara, baskı ve dezenformasyona rağmen doğrultu korunmuştu…
***
Kürt hareketinin dalgalar gibi gelişen ve adeta her şeyi kırıp gecen böyle bir süreci atlatması ve ardından Yerel Yönetimler seçimlerinden başarılı çıkması 12 Eylül saldırısını aşması kadar önemliydi. Öcalan’ın sağduyusu, demokratik çözümde ısrarı, kendini ve PKK’yi “diyalog” zemininde tutuşu sürecin önünü açtı. Aynı zamanda iktidarı da bu zeminde tuttu. Böylece iktidarda, daha çok “çözümsel” düşünen bir refleksin gelişmesine katkı sundu. Operasyonlar büyük oranda durdu. Ciddi olmasa da bazı hukuksal değişiklikler yapıldı. KCK’liler bırakılmaya başlandı. Hatip Dicle salıverildi. Son olarak KCK ana davasından geri kalanlarda bırakıldı.
Daha da önemlisi “görüşmeleri” yasal zemine oturtarak sürekliliğini sağlayacak “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı” gibi “düzenlemeler” gündeme gidi. Kürt sorunundaki “ikili durum”, “savaş”-”çözüm” ikilemi, çözümden yana ağır bastı. Paradokslarla da dolu olsa iktidar da bunu benimser gözüktü. Böylece, belki de tarihte ilk kez devlet ve Kürtler aynı ağırlık merkezinde buluşmuş oldu…
***
Bu bir değişimdir ve “ana etkenleri” vardır. Birincisi, belki de en önemlisi uluslararası komplonun ve bu komplonun aldığı tüm siyasal, sosyal, askeri, kültürel biçimlerin boşa çıkarılmış olmasıdır. İkincisi, Öcalan’daki siyasal önderliksel tutarlılıktır. Paradigmasal algısı ve bunun, politik pratik refleksleriyle uyumu süreci bugüne taşıdığı gibi, iktidarı da olumlu etkilemiştir. Üçüncüsü, tüm geciktirme, oyalama, tutarsız davranma ve gelgitlerine rağmen iktidarın da sorumluluk alarak çözüm arayışına son noktayı koymamasıdır.
Dördüncüsü, savaş-şiddet politikasına alternatif geliştirilen “siyasal soykırım”ın amacına ulaşmayarak, Kürt demokratik güçlerince etkisiz bırakılmasıdır. Aynı sürece tekabul eden Yerel Yönetim Seçim Sonuçları da tamamlayıcı bir diğer etmendir. Beşincisi, Baskı, manipülasyon ve dezenformasyona karşın, Kürt hareketinin sağlam yer tutması; operasyonlara rağmen algısal, düşünsel, örgütsel ve pratik olarak dağılma /çözülme yaşamamasıdır.
***
Mevcut potansiyel var olanı korumayı bir biçimde başarmıştır. Ancak “çözüm ve inşaa”-ki böyle bir sürecin içindeyiz- bam başka bir şeydir. Daha fazlasına, nitelikli olanına ihtiyaç duyar. Çözüm ve inşaa sürecinin genel söylem ve ajitasyonlar üzerinden yürümediği, somut düşünce, proje ve uygulamalara; “komünaliteye” ihtiyaç duyduğu açıktır. Kürt demokratik hareketinin en büyük açığı, zaafı, yetmezliği de burada bu noktadadır. Giderek yerleşen popülizm, propaganda ve ajitasyonla sınırlı kalan politik tepkilenmeler, bürokratik dışavurumlar ve bunun yarattığı yarılma ve yabancılaşmalar önemli/ivedi problem olarak öne çıkmaktadır. Toplumcu felsefe ve yaşatan yalıtık siyaset, yeni sürecin en önemli handikapı olarak öne çıkmaktadır. Öcalan’ın, “Batıya giden tarım işçilerini gördüğümde isyan ediyorum. Bu tablo devam ettiği sürece kimse ben siyaset yapıyorum iddiası taşımamalı.” vurgusu da bu durumla bağlantılıdır. Gelecek yazımda devam edeceğim…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.