Türkiye, 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimi için seçim kampanyasına girmiş durumda. Tüm kamuoyu yoklamaları da halihazırdaki başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, otoriter rejimine rağmen galip geleceğini gösteriyor Acaba Erdoğan, hükümet yanlısı bir gazete olan Sabah‘ın 2 Temmuz’da manşet attığı gibi, “cumhurun başkanı” mı? Söz konusu gazeteye göre, 10 Ağustos’un yeni Türkiye yolunda önemli bir adım oluşturacağına kuşku […]
Türkiye, 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimi için seçim kampanyasına girmiş durumda. Tüm kamuoyu yoklamaları da halihazırdaki başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, otoriter rejimine rağmen galip geleceğini gösteriyor
Acaba Erdoğan, hükümet yanlısı bir gazete olan Sabah‘ın 2 Temmuz’da manşet attığı gibi, “cumhurun başkanı” mı? Söz konusu gazeteye göre, 10 Ağustos’un yeni Türkiye yolunda önemli bir adım oluşturacağına kuşku yok. Sabah, İslamcı muhafazakar AKP’li Başbakan’ın sözlerini alıp ilk sayfadan aktarıyor: Onun adaylığı “millet üzerindeki vesayetin bitişi”ni işaret ediyor.
Yerel seçimlerin kendisine verdiği moralle Erdoğan, özellikle Soma’daki maden faciası ve Gezi Parkı olaylarının birinci yılı ile ortaya çıkan toplumsal tepkileri, polislerden aldığı büyük destek ile durdurup adaleti susturarak “mevcut siyasi rejimi güçlü bir başkanlık rejimine evireceğini” söylemek istiyor.
Vatan gazetesindeki köşesinde Ruşen Çakır; cumhurbaşkanlığı koltuğunun Erdoğan ile aynı siyasi gelenekten gelen Abdullah Gül tarafından işgal edildikten sonra, -Kemalist eski rejimi ve onun devlet aygıtını, seçilmemiş her türlü siyasi iktidarı ifade eden- “vesayet” kelimesinin halen kullanılıyor olmasına şaşırdığını ifade ediyor. Ruşen Çakır; siyasi bir gelecek planı olmayan ancak Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde öngörülen kadar başarılı olamadığında AKP içinde ağırlık kazanabilecek ve Erdoğan ile karşılaştırıldığında güven verici bir isim olan Abdullah Gül’ün istendiğini söyleyerek onun geleceği hakkındaki soruları açıkça ortaya koymuş.
Farklı fikirlerin birliği
Seçimlerin ulusal basına yansıyan yüzüne bakılınca belli başlı yazarların aday tercihlerini dile getirdikleri görülüyor. Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan; önceki seçimlerden farksız bir seçimle karşı karşıya olduğumuzu hissettiğini, zira Erdoğan’ın yüzde 50’nin temsilcisi olduğunu fazlasıyla getirdiğini ve artık diğer yüzde 50’yi temsil edemeyeceğini, milliyetçi ve Kemalist (MHP ve CHP) muhalefetin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir programa sahip olmadığını ve Selahattin Demirtaş’ın (BDP tarafından meydana getirilen oluşum HDP’nin adayı) tüm kaderini öylesine Abdullah Öcalan’a (PKK’nin mahpus ancak nüfuzlu önderine) bağlamış olup asla bağımsız hareket edemeyeceğini belirtiyor.
İnternet gazetesi T24‘teki bir başka sese, Oya Baydar‘a göre, Selahattin Demirtaş’ın adaylığı büyük önem arz ediyor. Bir Kürt’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı sembolik boyutunun ötesinde, “toplumun bugüne dek ayrımcılığa maruz kalmış kesimlerinin güçlenişini” temsil ediyor. Bundan başka, Vatan gazetesinden Okay Gönensin de ekliyor: 2 milyonluk HDP seçmeni, 20 milyonluk AKP seçmeniyle kıyaslandığında geniş bir kitle değil belki ama, toplum nezdinde, daha zayıf bir siyasi güç de oluşturmuyor. Ve bu da; MHP-CHP’den oluşan muhalefetin, toplumsal bir gücü haiz olmayan ortak adayının tam zıttı.
Medyada Erdoğan yanlısı kampanya
Aşırı AKP yanlısı Yeni Şafak, Hilal Kaplan; Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Erdoğan’ın tam aksine hayatının büyük bölümünü yurtdışında geçirmesine, kimi (AKP karşıtı) gazetelere durmadan eşinin başı açık olduğunu tekrarlamasına ve siyaset arenasına en fazla bir ay önce tamamen tepeden inme girmesine rağmen Erdoğan’ın en büyük rakibi olacağını belirtip Erdoğan’ın zaten halkın içinden çıkmış bir aday olduğunun, vatandaşların çoğunluğuna benzediğinin, bu nedenle vatandaşların kendilerini onunla özdeşleştirdiğinin altını çiziyor. Hilal Kaplan yazısını “Peki bu şahıs (Ekmeleddin İhsanoğlu), nesiyle bize benziyor?” diyerek bitiriyor.
Milliyet gazetesinden Aslı Aydıntaşbaş, seçim kampanyalarının basın tarafından verilişinin fütursuzca Erdoğan yanlısı oluşundan rahatsızlığını dile getiriyor. Ve bunu, “Geçtiğimiz (30 Mart) yerel seçimlerde devletin kanalı olan TRT’nin AKP’ye 812 dakika yer vermesine karşın MHP’ye 48 ve CHP’ye 45 dakika yer vermesi” ve “muhalefetin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’yla görüşen büyük reklam şirketlerinin onunla çalışmaya gönülsüz olduğu” örnekleriyle anlatıyor ve diyor ki: “Eskiden olsa, bu şirketler böyle prestijli bir seçimde ballı bir müşteriyi kaptırmamak için birbirlerinin gözünü oyardı. Şimdi ise, belli ki iktidar korkusundan İhsanoğlu kampanyasına dokunmak istemiyorlar!”
[courrierinternational.com’daki Fransızca orijinalinden Çağdaş Umut Vardar tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.