Siyasetteki merkezileşme yediden yetmişe tüm aktörleri etkisi altına almış durumda. Sosyalistler bile bununla itham ediliyorsa, hakim model bile diyebiliriz HDP kongresine dair ilk değerlendirmeler çok olumlu değil. Özelliklede kurul ve başkanlarının önceden belirlenmişliği, ortak eleştiri konusu olarak öne çıkıyor. Kimisi bunu rasyonel bulurken kimi de demokratik bir endişe olarak yansıtıyor. Aslında siyasetin küresel kuralları çerçevesinde […]
Siyasetteki merkezileşme yediden yetmişe tüm aktörleri etkisi altına almış durumda. Sosyalistler bile bununla itham ediliyorsa, hakim model bile diyebiliriz
HDP kongresine dair ilk değerlendirmeler çok olumlu değil. Özelliklede kurul ve başkanlarının önceden belirlenmişliği, ortak eleştiri konusu olarak öne çıkıyor. Kimisi bunu rasyonel bulurken kimi de demokratik bir endişe olarak yansıtıyor. Aslında siyasetin küresel kuralları çerçevesinde bakıldığında tek başına HDP’yi ilgilendirmeyen bir sorunla karşı karşıyayız. Siyasetteki merkezileşme yediden yetmişe tüm aktörleri etkisi altına almış durumda. Sosyalistler bile bununla itham ediliyorsa, hakim model bile diyebiliriz.
Elbette ki neoliberal şartlar temel altyapıyı oluşturuyor. Sürekli güçlü olmak ve hızlı hareket etmek üzerine odaklanmış varoluşları toplumun tüm sınıfsal-siyasal bölümlerinde görmek mümkün. Üstelik bu sosyoekonomik şartlar dönemin siyasal trendlerini de belirliyor.
Gezi’den bu tarafa ülke bir müzakere masasına dönüştü. Masa taraflarını, kimlerin oluşturduğunu da, her gün hamleleriyle birlikte izliyoruz. Konular ciddi ve bir devlet krizinden söz ediliyor. Siyasal karar alma süreçlerindeki darlaşma sanırım biraz bununla ilgili. Yani güçlülerin meseleleri.
Bunun çeşitli tarihsel etkenler nedeniyle biriken, aktüel toplumsal karşılığı da devletin bekası dır. Devlet bekası bugün ‘iktidar’ ve ‘muhalefet’ düzlemlerini etkileyen temel bir siyaset olarak öne çıkıyor söz konusu darlaşmanın diğer bir sebebi de burada gizli. Çünkü bu tip endişe siyasetleri beraberinde hızlı hareket etmek gereksinimi doğurur.
Bu eğilimin tersine giden ideolojik-siyasal bir yol gerekiyor. Yani tabana yayılmış tartışmalar üzerinden ilerleyen bir yürüyüş başlatmak şart. Sol-sosyalist gelenek içinde birkaç örnek dışında bu erek lafzi kalmıştır. Ama özellikle Bolşevik Parti’nin ayaklanma şartlarında başlattığı genişleme politikası ve Sovyet modeli Türkiye sosyalist güçleri nazarında bir timsaldir.
Gezi’de açığa çıkan potansiyele biraz da bu gözle bakmanın zamanı geldi. Kimi çevrelerin Gezi’de fark ettiği cevher de bu. Yani siyasetin tüm sahteliklerinden sıkılmış ve gitgide kendi yaşamına dair kararların dar merkezler tarafından verilmesine öfkelen bir toplumsal dinamik. Ancak bu, çok somutlaşmış ve ete kemiğe bürünmüş bir şey değil. O nedenle daha çok ‘Gezi ruhu’, ‘olay’, ‘romantizm’ gibi terimlerle anlatılmaya çalışılıyor.
Forumlar bu manada bir deneyim. Ancak görünen o ki sosyalistlerin beceremediklerinin yansıdığı bir alana dönüştü. Burada, ya sözü edilen toplumsal dinamiğin tespitiyle ilgili ya da sosyalistlerin gelenekçi/rekabetçi duruşuna dair problemler karşımıza çıkıyor. Her iki boyutuyla da tartışılmalı. Ancak önemli olan bu tartışmayı ortaya atabilmek ve yüksek sesle konuşma. Çünkü tartışmanın konuları kadar kapsamı da önemli.
Sosyalistler kendi dünyasında oluşturamadığı enerjiyi daha geniş bir havzada bulabilir. Üstelik bu ideolojik bir tazelenme açısından da şart görünüyor. Örneğin radikal demokrasiyi sıkça zikredenlerle, bu kavramın sosyal demokrasinin soluna mı yoksa sonuna mı işaret ettiği değerlendirilmelidir. En önemlisi de takoz işlevi ziyadesiyle test edilmiş bu tarihsel kategorinin yokluğunda, oluşan boşluğa, neden bir benzer ‘aşama’ yerleştirilmek istenir? Hatta bu muhataplık ılımlı İslam rüyasından korkuyla uyanan kesimlere bile uzanabilmelidir. Zira siyasal İslam’ın mülkiyet ve devlet gibi kavramlar eşliğinde yeniden bir değerlendirilmesi, sosyalistlere ideolojik bir zindelik katabilir.
Kuşkusuz böylesi bir yönelimden, ‘postmodern girdap’ veya ‘liberal savrulma’ gibi gerekçelerle sakınanlar olacaktır. Zaten yakın tarihimiz bu risk algısını kuvvetlendirecek deneyimlerle dolu. Ancak şuna emin olalım ki tahayyül düzeyinde bir toplumsal muhalefet ancak bu yolla örgütlenebilir. Olası tehlikeler, tartışma zemininin genişliği ile değil sosyalistlerin söylem ve özgüveni ile ilgilidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.