“Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu… İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu.” Pir Sultan Abdal TÜİK verilerine göre 1 dolar yıllık ortalama olarak 2009’da 1.49 TL, 2011’de 1.57 TL, 2012’de 1.55 TL, 2013’te 1.90 TL ve 2014’te 2.17 TL olarak işlem gördü. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerine yapılan yıllık ihracatımız 2011 senesine kadar […]
“Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu… İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu.” Pir Sultan Abdal
TÜİK verilerine göre 1 dolar yıllık ortalama olarak 2009’da 1.49 TL, 2011’de 1.57 TL, 2012’de 1.55 TL, 2013’te 1.90 TL ve 2014’te 2.17 TL olarak işlem gördü. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerine yapılan yıllık ihracatımız 2011 senesine kadar (2011 dahil değil) % 20 – 25 arasında seyretmiştir. 2011 yılı itibariyle 2014’e kadar % 25 – 30 seviyesindedir. İhracat yaptığımız ülkeler içerisinde ise özellikle Libya’daki artış dikkat çekicidir: 2009’dan 2014’e sırayla ihracat rakamlarımız 795 bin, 932 bin, 747 bin, 2 milyon 139 bin, 2 milyon 753 bin Dolar’dır. Keza 2009 yılında bir önceki yıla göre toplam ihracatımız % 22 azalmış ve 2010 yılında % 11.5, 2011’de 18.5, 2012’de 12.5 artmıştır.
Peki 2009’dan 2011’e sanayi ürünleri nasıl bu kadar arttı ve dolar neredeyse sabit kaldı da daha sonra tam tersi bir durum ile karşılaştık? 2011 yılı, Türkiye’nin yoğun desteği ve şakşakçılığı ile Batı güçlerinin Libya başta olmak üzere Ortadoğu coğrafyasına “özgürlük” ve “demokrasi” getirmek için müdahalede bulunduğu yıldır. Arap Baharları ile yıkılan bu ülkelerin yeniden inşasında payını alan Türkiye ekonomisi için Türkiye Müteahhitler Birliği yayın organında şu ifadeler yer almaktaydı: “İlk 3 ayda ticaret % 17.2, inşaat % 14.8, ulaştırma % 12.2, mali aracı kuruluşlar % 9.1, tarım % 3.6 oranında büyümüşlerdir.” Yıkımına ön ayak olduğumuz ülkelerin yapımına yardım ediyoruz!
Bugün Türkiye ekonomisi, basit çelikler, yassı ürünler üretimi ve hurda ergitilmesi için ülkenin her yanına HES inşaa etmektedir. Nükleer santral projesi anlaşmaları hızla imzalanıp hayata geçmek üzereyken, ülkenin en verimli ovalarında termik santraller ve katı atık geri dönüşüm tesisleri yükselmektedir. Bunun temel kaynağı, Ar&Ge yatırımlarının % 90’ı aslında Ür&Ge olan, Batı emperyalizmi tarafından kendisine verilen montaj sanayi ve taşımacılık köprüsü olma rolünü süratle üstlenen, katma değer yatırımları yerine inşaata dayalı rant ekonomisi modelini tek ekonomik model olarak kabullenen vahşi kapitalist yerli sermayedir.
İşte bu yıl Merkez Bankası ve Başbakan arasında “mahalle arası” bir ağızla açığa çıkan, doların ve avronun yükselmesi, boşta olan konut sayısının fazlalığı (1 milyon boş kontu söylentisi) nedeniyle AVM ve konut piyasasına yeni düzenlemelerin getirilmesi krizin önlemleri olarak değerlendirilebilir. İşte tam da burada vurgulanması gereken şey, her savaşın aslında egemenlerin (yani ana sermaye grupları ile birlikte yükselen sermayedarların) savaşı olduğu ve her savaştan bir çıkar beklenildiğidir.
TC malı üniformalı, MKE tüfekli IŞİD
Örneğin Soma’da Ali Tezel tarafından ortaya atılan Suriyeli işçiler vardı iddiası gerçek veya sadece bir varsayım olsun ya da olmasın, bugün Konya’da Adana’da vb bölgelerde Suriyeli işçilerin açlığa mahkum bir şekilde 400 – 500 TL’ye çalıştırıldıkları, çocuklarının satıldığı bir gerçektir. Aidiyeti yalnızca Osmanlı ve ümmet üzerinden kurgulayan kesimlerin imparatorluk ve fetih özlemiyle yandıkları açıkça görülmektedir. TC, Yeni Osmanlıcılık politikası çerçevesinde sömürü düzeninden istediği payı almak için hamisi ABD’den bunca sene içerisinde öğrendikleri ile imparatorluk tecrübesini birleştirerek kendi kendine saldırı yapıp savaş çıkartma, iç kargaşalık, dışarıda taşeron örgüt gibi her türlü kapitalist -emperyalist savaş ve sömürü stratejisini hayata geçirmeye çalışmakta ve geçirmektedir. Bugün Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) arkasında yatan bir başka, belki de asıl neden budur. Doğrudan petrol kontrol bölgelerinin MKE marka silah kullanan, üniformaları TC malı olan IŞİD tarafından alınması, Türkiye üzerinden Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ne ihracat yapan AB’nin ihracat yollarının IŞİD tarafından kontrol edilmeye çalışılması Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin belki de IŞİD’i bir koz olarak Batı’ya karşı kullanmak istemesinin sonuçları olarak yorumlanabilir. Fakat IŞİD’in TC tarafından orta vadede kontrol edilemeyeceği, bölge karıştıkça bundan Türkiye ekonomisinin daha fazla zarar göreceği aşikardır. Gerçi her halükarda kapımızda mortgage krizi beklemektedir. Bütün bunlardan çıkarılacak yegane sonuç vardır. O da 1. Paylaşım (Dünya) Savaşı’nın çıkış nedeninin Avusturya tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna’da öldürülmesi olmadığıdır. Kapitalizmin en yüksek evresi olan emperyalizm bütün savaşların ve yıkımların tek ve gerçek nedenidir.
Tüm bunların tarikatlarla ilişkisi ise, tarikatların bugünkü ve her zaman süregeldiği rolü aynı Soma’da olduğu gibi bir isyanı bastırmak ve kaderciliği ayakta tutmak, dinsel metinlerde ve ilkelerde yer alan birkaç “yoksullara merhamet” buyruğunun da kökünü kazımak, ticari cemaatler örgütleyerek sistemle bütünleşik bir dini tablo oluşturmaktır. Kapitalizmin bu noktada kültürü hümanizm ile örtüşen bir topluluk/inanç sistemi/cemaat/tarikat ile gitmek yerine, hümanizmin doğuşuna sebep veren skolastik düşünce temsilcilerini tercih edeceğini belirtmeye bile gerek yok sanırım. Yaşadığımız ülke ve çevresindeki dogmatik Selefilik ve benzeri her türlü akım, aynı Suudi Arabistan “demokrasisinin” ABD ve Batı’ya rahatsızlık vermediği gibi var olma hakkına sahiptir ve ne yazık ki, bu savaşta her türlü desteği görebilmektedir. Orta vadede, kafa kesen bir örgüt terör örgütü asla olmayacak ve ekonominin bekası ve yanında satın aldığımız “dini” bir düzen için “çeşitli unsurlar” olarak kalmaya devam edecek gibi duruyor. Fakat tarih, her zaman ezilenin haklılığını ortaya koyduğu ve bu tip durumların ezilenlerin dayanışmasıyla sonuçlandığı gibi yazılacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.