Soma faciasından ardından, 301 işçiyi hayattan koparan, katliamı hazırlayan koşullar ortaya çıktı. İnceleme raporları, işçilerin yaşadıkları, devletin bildiğini ve sakladığını kamuoyuna da gösterdi. Kamuoyunda tartışıldı, yazıldı, çizildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın sorumlulukları ortaya çıktı. Her ne kadar bugüne kadar olayın sorumluluğunu üzerlerine alarak hiçbir bakan istifa etmemiş, TKİ […]
Soma faciasından ardından, 301 işçiyi hayattan koparan, katliamı hazırlayan koşullar ortaya çıktı. İnceleme raporları, işçilerin yaşadıkları, devletin bildiğini ve sakladığını kamuoyuna da gösterdi. Kamuoyunda tartışıldı, yazıldı, çizildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın sorumlulukları ortaya çıktı. Her ne kadar bugüne kadar olayın
sorumluluğunu üzerlerine alarak hiçbir bakan istifa etmemiş, TKİ yetkilileri hakkında yargısal ya da idari işlem başlatılmamış olsa da, bu katliamın ortaya çıkmasında en büyük payın kimlerde olduğu vicdanlı kamuoyu tarafından görüldü..
Üç neden, sıfır ders
Bu katliamı hazırlayan süreçteki en önemli üç neden ortaya çıktı. Birincisi, yıllardır adım adım uygulanan çalışma hayatına yönelik esnekleştirme, özelleştirme ve taşeronlaştırma, işçilerin iş güvencesini yok etti. İşçileri işlerinin kölesi haline getiren tüm bu serbest piyasa politikaları iş cinayetlerine ve toplu katliamların zeminini hazırladı. Bu uygulamanın madenlerdeki uygulaması ise kiralama ve hizmet alımı uygulamasıdır. Daha çok üretim ve kar olgusu üzerine kurulu özel sektörün, madenler gibi tehlikeli işkollarında toplu katliamları ortaya çıkardı.
İkincisi, devletin denetim mekanizmasının işlemediğidir. Madenlerde hizmet alımı yada rödovans şeklinde işletilmeye başlanmasının ardından, denetleme sorumluluğu olan devlet bu görevini yerine getirmedi. Eynez madeninde olduğu gibi, hizmet alımı sözleşmelerinin hukuka aykırılık içermesi ve bu Sayıştay raporunda belirtilmesine rağmen, hukuksuzluk düzeltilmemiş ve devlet yetkilileri bu muvazaalı uygulamayı devam ettirmiştir.
Çalışanların hayatlarını güvence altına almak, yaşanan hukuksuzlukları gidermek için denetimleri sıklaştırmak, denetçi sayısını arttırmak için kaynak ve ödenek ayırması gereken, Çalışma Bakanlığı’nın tam tersini yaparak, 2013 yılında, 10 ilde bulunan İş teftiş Kurulu Grup Başkanlıkları’ndan 5’ini kapattı. Bu durumu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Kamu kaynaklarının daha etkin ve verimli kullanılması, vatandaşlarımıza daha hızlı ve kaliteli hizmet sunulması amacıyla İş Teftiş Grup Başkanlığı sayısı 10’dan 5’e düşürülmüştür “diye açıkladı. 2013 yılından sonra yapılan “etkin ve verimli” denetimler Soma faciasını hazırladı.
Üçüncüsü, 2012 yılında hazırlanan ve sonrasında uygulamaya başlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda yer alan hükümlerin uygulamalarının takipçisi olan iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının işverenlerden bağımsızlığı sağlanmadıkça bu yasanın işçi ölümlerini durdurmadığı ortada. Çıkan bu yasa pek çok işsiz üniversite mezununa bir kapı olmanın ötesinde, işyerlerinde etkin bir uygulama imkanı bulamadı. Uzmanlar olası olaylarda birinci derece sorumlu tutulurken, işverenin Ortak Sağlık Birimleri aracılığı ile dolaylı ya da doğrudan işçisi olarak çalıştıklarından herhangi bir yaptırım güçleri yok. Soma katliamı da gösterdi ki fazla üretime odaklanmış işyerinde, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri sadece kağıt üzerinde kalıyor.
Torba yasa yolda
Hükümet yetkililerine düşen, böylesi bir facianın ardından, faciayı yaratan temel nedenlere odaklanıp çözüm aramak, uygulanan politikalardan insan hayatı söz konusu ise 180 derece dönüş yapmakken madenlerde yine “devrim” niteliğinde bir torba hazırlıyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz, çalışma hayatında uygulanan esnekleştirme özelleştirme, işçi sağlığı ve güvenliği ve denetim mekanizmalarının etkinleştirilmesi gibi konulara odaklanan bir çalışma yerine, devletin tüm sorumlularından nasıl arınacağına odaklanan, yaşanan krizi nasıl işverenlerin lehine dönüştürüleceğinin planlarını yapıyor.
AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’nin tasarı ile ilgili yapmış olduğu açıklamadan öğrendiğimiz kadarıyla, rödovans (kiralama) sistemiyle özelleştirilen madenlerde taşeron çalıştırılmayacağını ve devletin madencilikten tamamen çekileceğini, kiralama yönetimine gidileceğini öğrendik. Görülen o ki, hükümet, işçi katliamlarını nedeni olan özelleştirme ve taşeron çalışmanın başka bir biçimi olan rödovanslı çalışmadan vazgeçmiyor. Katliamdan sonra, hem işçiler hem de kamuoyunda, rödovanslı çalışmanın ölüm getirdiği, madenlerin kiralanması değil, devlet eliyle işletilmesi gerektiği güçlü bir şekilde dillendirilmişken, hükümet bu talebe kulak tıkamış durumda.
İşçilerin çalışma saatlerine yönelik, emeklilik yaşlarının indirilmesiyle ilgili belli iyileştirmelerin yer aldığı tasarıda, bu uygulamaların nasıl denetleneceğine dair herhangi bir açıklama yok. Yani Soma faciasında ortaya çıkan denetim zafiyetine yönelik hiçbir yenilik içermiyor. Aşırı üretimin engellenmesine yönelik bir çalışma yok. Yine bu tasarıda, madenlerde iş durdurma yetkisi olan teknik nezaretçilerin iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının işverenlerden bağımsızlığına dair getirilmiş bir yenilik yok. Bu uzmanalar madenlerde işverenlerin işçisi olarak çalışmaya devam edecekler.
İşçilere ölüm, işverene teşvik
Devlet, madenleri kiralayacak olanlara desteklerini artıracağını açıkladı. Bugüne kadar ne çıkarırlarsa, ne kadar çıkarırlarsa çıkarsınlar, alan devlet, madenlerin “iyileştirilmesi, modernleştirilmesi” adına işverenlere teşvik dağıtmaya hazırlanıyor. Başkanvekili Canikli, yeni yasanın işverenlere ek yükler getireceğini dile getirerek, işverenlere ek teşvikler verileceğini de
açıkladı. Bu tasarının ardından, hükümetin Soma katliamından sonra ortaya çıkan tepkileri bastırmak adına cilalanmış bir yasa tasarısını hayata geçirmeye hazırlanıyor. Ama bu yasanın madenler kamulaştırılmadıkça, denetimlerin ve denetçilerin sayıları arttırılıp etkinleştirilmedikçe, iş durdurma yetkisini kullanabilecek uzmanların işverenden bağımsız çalışmalarının koşulları
hazırlanmadıkça, üretimin miktarları belirlenmedikçe ölümlerin durdurması söz konusu olmayacak. Bunun dışında yapılan iyileştirmeler, hayatların tehlikede olduğu çalışma koşullarında lafı güzaf kalır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.