İnsanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup olmamak için yeni bir dille, kendimizin diliyle, sınıfın içinde önce gündeme müdahale ile başlayacağız Bizlere, soğuk kış gecelerinde, büyüklerimiz hikayeler anlatırlar. Bunlardan bir tanesi de Sinağrit Baba hikayesidir. Sinağrit Baba hikayesinde, suyun 38 kulaç altında, güngörmüş, ne sağlam oltalar koparmış, zümrüt pencereli kovuğunda ne facialar seyretmiş olan bir […]
İnsanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup olmamak için yeni bir dille, kendimizin diliyle, sınıfın içinde önce gündeme müdahale ile başlayacağız
Bizlere, soğuk kış gecelerinde, büyüklerimiz hikayeler anlatırlar. Bunlardan bir tanesi de Sinağrit Baba hikayesidir. Sinağrit Baba hikayesinde, suyun 38 kulaç altında, güngörmüş, ne sağlam oltalar koparmış, zümrüt pencereli kovuğunda ne facialar seyretmiş olan bir sinağrit balığı anlatılır.
Sinağrit Baba bir akşam yorucu ömrünü sonlandırmaya karar verir. Daha her yeri pırıl pırılken ve eti hâlâ mayoneze gelirken canını “Bir gün pis bir vatozun, bir sırtı renksiz, yapışkan ve parazitli bir canavarın dişine kaptırmak” istemez. Onun yerine “İyisi mi muhteşem bir sofraya kurulmalı, bir zaferle dolu ömrün sonunu beyaz şarapla, suların üstündeki başka dünyada yaşayan bir akıllı mahluka kendisini teslim etmeli” diyerek suya sallandırılmış oltalardan birini yutmaya niyet eder.
Lakin önüne gelen her oltaya atlayacak kadar da saf değildir. Kendisini hak edecek oltayı bulmak için beş sandaldan denize bırakılan beş oltayı koklayarak o oltayı tutan balıkçının ne menem bir şey olduğunu tespit eder. Beş sandalın beşini de koklar, beğenmez. O sırada büyük ışıklar saçan bir olta aşağıya inmiştir. Sinağrit Baba ümitle koşar. Bu oltayı koklar. Hiç tanıdığı birisi değildir. (…) O anda da yakalanır. Ölmeden evvel adama bir daha bakar. Sinağrit Baba hırsından tepinir. Bağırmak ister gibi ağzını açar, kapar. Sinağrit Baba son nefesini, böylece hiçbir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup verir… (Sait Faik Abasıyanık/ Sinağrit Baba)
Sinağrit babayı genel anlamda “Türkiye Solu”, suyun 38 kulaç altını “solun” kendine zemin bulduğu toplumsal mera, oltacıları da kapitalist devlet ve onun siyasal temsilcileri olduğunu düşünün. Yeniden okuduğunuzda “Hayır böyle değil!” diyecek olan var mı?
Bırakın devasa tarihsel dönemleri, mücadeleleri, başarıları, yenilgileri son bir ayın dikkatli bir analizi bile yukardaki öykünün gerçekliğini ortaya çıkarır. Soma, Lice ve bayrak histerisi, IŞİD terörü ve son Cumhurbaşkanı seçimleri. Unutuşları, unutturuşları, gündemin hızlı ve iz bırakmayan akışını. Tarih, zaman kavramı dışında tasarlanan ve açıklanan sarmallığın alanıdır. Bu sarmal hareketi içinde kendini var eden, bu alana müdahalede bulunabilen güçlerin etkilerine açıktır. Özellikle tarihin bu topraklardaki akışını yöneten neokapitalist devlet ve siyasi iktidardır ve burada sol neredeyse etkisizdir. Bırakın Soma’yı -ki oluşu ve sonuçları anlamında devasa etki oluşturabilecekken- solun şu anda yaptığı tabiri caizse “geyik”, çatı adayı ve adayın adının tuhaflığı üzerine.
Siyaset, öznelerin belirlediği koşullarda olmasa bile müdahil olduğu koşullarda yapılır. Yani siyasi alan; gündem belirleyen, belirlenmiş gündeme müdahil olan onu etkileyen gücü varsa dönüştürebilen, belirlenmiş gündeme tabi olunan kertelerden oluşur. Sol siyaset alanı maalesef sonuncu kertedir.
İnsanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup olmamak için yeni bir dille, kendimizin diliyle, sınıfın içinde önce gündeme müdahale ile başlayacağız. Dolayısıyla çatı adayı ile ilgili gevezelikler solun işi değildir. Gündeme tabi olmanın yolu SOMA’dan geçer.
Bu sefer taziyeye değil; kuruculuk ve yaşam için Soma’ya!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.