Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut’la seçim sürecini, sol içi gelişmeler ve Halkevleri’nin tutumunu konuştuk
Ülke gündemi Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenirken, aday belirleme süreçleri Tayyip Erdoğan’ı merkezine alan tartışmanın belirleyiciliğinde ve hem de fazlasıyla “yukarıdan” şekilleniyor. Bu süreçte sol içinde de bir dizi tartışma, açıklama ve görüşme gündeme geldi. CHP’ye Ekmeleddin İhsanoğlu kararını geri çekme çağrısı yapan, basında HDP ve ÖDP dahil sol güçlerle seçim sürecine ilişkin görüşmeler yürüttüklerine ilişkin haberler yer alan Halkevleri’nin Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut’la seçim sürecini, sol içi gelişmeler ve Halkevleri’nin tutumunu konuştuk
Cumhurbaşkanlığı seçiminin aday belirleme sürecindeyiz. Ortaya çıkan tabloyu özetleyebilir misiniz?
Samut Karabulut: Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde üç siyasi inisiyatif mevcut. Kuşkusuz bunların en güçlüsü Tayyip Erdoğan’ınki. Ve diğer ikisi de Tayyip Erdoğan’a göre pozisyon almayı “zorunluluk” kabul ediyor. Erdoğan, 12 yıldır sürdürdüğü gericilik sosuna bulanmış neoliberal düzenin artık tıkandığının farkında. Üstelik bu süre içerisinde kurduğu rant, rüşvet, hırsızlık tezgahının sürdürülebilirliği de tehlike altında. Gelinen noktada Tayyip Erdoğan, bu düzenin bir süre devam etmesinin tek yolu olarak cumhurbaşkanlığıyla pozisyonu güçlendirmeyi ve diktatoryal yöntemlerle daha faşizan, daha baskıcı bir sisteme “geçmeyi” amaçlıyor.
Bu durum karşısında ise başlangıcında MHP’nin rol aldığı, gelişim sürecinde inisiyatifi CHP’nin devraldığı bir “mühendislik projesi” mevcut: Ekmeleddin İhsanoğlu. Bu projenin sosyal demokrasiyle bile hiçbir alakasının olmadığı çok net. Anlaşılmaktadır ki bu projenin arkasında Süleyman Demirel gibi birtakım ANAP ve DYP artıkları mevcut. Bu artıklar, siyasi parti olarak bir süredir gözlerini CHP’ye dikmiş durumdalar. Mansur Yavaş projesinin başarısız olması bile hızlarını kesmiş değil. CHP yöneticileri bu şahsiyetlere teslim olmuş durumda.
CHP’nin böyle bir projeyi kabul etmesini sağlayan ise “nasıl olursa olsun da Tayyip Erdoğan gitsin” tercihi. Sadece buna indirgenmiş bir siyasal tercih ise neoliberal sistemi göz ardı etmeye, gerici uygulamaları önemsiz göstermeye ve demokrasi mücadelesinin kazanımlarının yok edilmesine seyirci kalmaya mahkum. Çok açıkça anlaşılmaktadır ki CHP yönetimin temel prensipleri içinde neoliberalizme karşı olmak, gericiliği durdurmak, demokratik değerleri geliştirmek yoktur.
HDP’nin ise bu süreci sadece Kürt sorunu ekseninde değerlendirmeye çalıştığını söylemek yanlış olmaz. AKP’nin çözüm adına çözümsüzlüğü stabil hale getirdiği süreç, açıktır ki Tayyip Erdoğan’ın olası bir cumhurbaşkanlığında çok daha kadük hale gelecek ve ipleri tamamen Erdoğan’ın eline verecek, süreci onun “keyfiliğine” bırakacaktır. Böylesi bir dönemin öncesinde Kürt hareketi, birtakım yasal düzenlemeler yapılmasının beklentisiyle hareket etmektedir.
İki İslamcı adayın olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin sonuçları ne olur?
Birçok şey söylenebilir ama ilk olarak laikliğin “ruhuna el Fatiha okunur”. En basit anlamıyla devlet işleri artık dinin referansları dikkate alınarak değerlendirilmeye başlar. Özellikle de İslam dininin Sünni yorumuyla. Bu topraklarda yaşayan Aleviler için ve özellikle bu topraklara yerleşmiş Alevi kültürü için bu durumun anlamı her geçen gün daha fazla ötekileştirilme ve dışlanma olacaktır. Böyle bir sürecin CHP eliyle ve özellikle onun genel başkanı Alevi kökenli Kemal Kılıçdaroğlu eliyle başlatılacak olması ise tarihe bir leke olarak kaydedilecektir. Artık bundan sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, örneğin beş yıl sonraki seçim sürecinde tercihin İslamcıların şahinleri ya da güvercinleri arasından yapılması bir zorunluluk haline gelecektir.
Ayrıca iki İslamcı adayın olduğu bu seçim sürecinde sol değerleri sahiplenen çok büyük bir çoğunluk sandığa gitmeyecek ve bu sürecin dışında kalacaktır. Çünkü üç adayın hiçbiri bu kitle için bir tercih nedeni değildir, ne yazık ki bir dördüncü aday da gerek aday olma şartları gerekse de bu engeli aşabilecek bir formülün şu anki milletvekilleriyle aşılamayacak olması nedeniyle somut bir seçenek haline getirilememektedir.
Halkevleri’nin tutumu ne olacak?
CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermesi sol siyasetin herhangi bir tonunu yapmayacağının da ilanıdır. Yani yeni rejimle problemi yoktur, Erdoğan’la vardır. CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun çizgisi “Erdoğan gitsin, eseri kalsın” anlamına gelmektedir. “Erdoğan’ın inşa ettiği rejim iyi, kendisi kötü.” Bunu egemen sınıflar böyle düşünüyor olabilirler ama halkın böyle düşünmediği Haziran İsyanı’nda ortaya çıkmıştır. Evet, Erdoğan istenmeyen baş aktördü ancak asıl isyan çevrenin, doğanın, kentin yağmasına; halkın yaşam tarzına müdahaleye karşı, saygı, özgürlük, eşitlik ve adalet talepleri çerçevesinde gelişti. Nitekim geriye kalan da budur. Kamusal, ortak alanların (parklar, dereler, ormanlar) savunulması; halka dönük baskıcı, ayrımcı, cinsiyetçi uygulamalara karşı direnişlerin yayılması; kısacası haklar için direniş ve mücadele.
Dolayısıyla biri AKP’li diğeri değil; iki İslamcıdan birine mahkum olmak zorunda değiliz. Rejimin devrimciler tarafından içerden zorlanmasının ne olanakları mevcuttur ne de sonuçlarından medet umulabilir. Kurulu siyaset alanı dışına yani asıl mevziyi sokağa kurmaya devam edeceğiz. Burada “sokak” kavramını dar sözcük anlamıyla değil, siyaset tarzı anlamında kullanıyoruz; kendi kurallarını ve gündemini kendi belirleme iddiasından söz ediyoruz. Sandığın bu sefer her zamankinden daha çok kitleleri edilgenleştirme işlevi göreceği ortadadır. Sandığın bu defa halkın gelecek umudunu daha da kıracağı düşünülürse devrimcilere düşen başka umut kanalları yaratmaktır. Bu da aşağıdan kurulacaktır.
Bununla birlikte bu sürece halkın değerleri ve taleplerini dikkate alarak müdahale etmekteyiz. Bunun ilk adımı olarak CHP yönetimine, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu adaylıktan geri çekme çağrısı yaptık. Ayrıca bir dördüncü adayın hatta beşinci, altıncı adayın bu süreçte oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin anti demokratikliği ortadadır. Aday oluşturabilmek için bile 20 milletvekilinin imzası şart koşulmaktadır. Ve parti bürokrasileri (bundan CHP ve HDP de muaf değildir), tek seslilik adına demokrasinin en temel kuralını ihlal etmektedir. Buradan Meclis’teki milletvekillerine, özellikle demokratlık söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan milletvekillerine söylemek istiyorum; demokrasinin en temel prensiplerinden biri seçenek oluşturmak/sunmak ise buyrun görev başına, Cumhurbaşkanı adayı sayısını artırın.
HDP ile ortak aday arayışına dair haberler çıktı, ne aşamadasınız?
HDP daha önce de önerilerimizi, özellikle isim önerilerimizi almak üzere bizi ziyaret etmişti. İsim önermemekle birlikte düşüncelerimizi ifade etmiştik. 22 Haziran’da adaylarını açıklayacaklardı ki CHP’nin İhsanoğlu’nu aday göstermesi üzerine erteleyip sol örgütlere 24 Haziran’a ortak bir toplantı çağrısı yapıldı. Toplantıda yeniden öneriler istendi ve bunların hafta sonu Parti Meclisi toplantısında karara bağlanacağı söylendi. Alevi örgütleri ve biz düşüncelerimizi tekrar ettik.
Öneri ve düşünceler nelerdi?
Cumhurbaşkanlığı seçimi, aday göstermenin 20 milletvekilinin imzası şartına bağlanması nedeniyle antidemokratik bir süreç olarak dayatılmaktadır. Halkın aday göstermesinin kanalları tıkalıdır. Aday gösterme olanağına sahip üç parti var. Toplumun büyük kesimlerinin kimlikler etrafında siyasallaştırıldığı ve saflaştırıldığı bir ortamda AKP’ye tepki duyan Alevilerin, İslamileştirme politikalarına itirazı olan CHP seçmeninin ve sol kitlelerin oylarını toparlayabilecek ve aynı zamanda Kürtlerin de oylarını en yüksek oranda toparlayabilecek tek bir aday bulmanın güçlüğünü vurguladık. Bu durumda HDP’nin mevcut oylarını toparlayabilecek bir aday çıkartmasının diğer yandan ise Alevilerin, solun oylarını toparlayabilecek ikinci bir adayın CHP’den kopmalarla çıkartılmasının ciddi güçlükleri olmasına karşın tek etkili yol olacağına; böylece 2015 seçimlerine de güçlü bir ittifak hazırlanmış olacağına değindik. Alevi örgütleri ise laikliğe sahip çıkabilecek bir aday üzerinde durdular. Özellikle ikinci turda AKP’nin HDP tarafından açık veya örtük şekilde desteklenmesi olasılığına dair kaygılarını dile getirdiler. ÖDP tarafından önerilen toplantının bir meclis olarak tanımlanması ve süreci bu meclisin götürmesi önerisi de, muhtemelen süre kısalığından ilgi görmedi. Bunun yerine kampanyayı sürdürecek bir meclis dillendirildi. İsim önerileri pek çeşitlilik arzetmezken HDP dışından isim önerileri de ilgi görmedi. Sonuç olarak Cuma günü bir toplantı daha yapılıp varsa yeni öneriler alınacak ardından HDP Parti Meclisi’nde nihai karar verilecek.
Ortak aday belirleme toplantısı değil yani?
Evet, asıl olarak önerilerin alınması şeklindeydi. İsimler de istendi. Ancak izlenimim o ki aday, doğal olarak, belirlenmiş. Pek seçenek de olduğunu düşünmüyorum. Zaten Cumhurbaşkanlığı için ortak aday çalışması adayın açıklanmasına bir hafta kala başarılabilecek bir şey değil. Erken zamanda ve ortak meclisler kurularak bir süreç işletilerek denenebilirdi. Daha da önemlisi yerel seçimlerde bunun adımları atılmış olsaydı daha kolaylaşabilirdi. Sonuç olarak HDP kendi adayını çıkartacak ve en yüksek oyu alarak genel seçimlere hazırlanacak (oy oranını ölçecek), ikinci turda ise ne yapacaklarını bilmiyoruz. Biz de aday belirlendikten sonra değerlendirmemizi yapacağız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.