“Bir yeşillik çukurudur, öfkenin şarkı söylediği; ağaçlara özgürlük taleplerinin asıldığı; gururlu bir mevkiden güneşin parıldadığı; küçük bir parktır umudun tohumlandığı.” İrili ufaklı tüm toplumsal güçleri çarkından geçiren Haziran günleri, toplumsal hareketlere dair yapılacak her tartışmanın ibresi durumunda. Tüm değerlendirmeleri direnişi merkeze alarak yapmak bir alışkanlık dışında, önümüzü görme açısından zaruri bir ihtiyaç. Hele ki öğrenci […]
“Bir yeşillik çukurudur, öfkenin şarkı söylediği; ağaçlara özgürlük taleplerinin asıldığı; gururlu bir mevkiden güneşin parıldadığı; küçük bir parktır umudun tohumlandığı.”
İrili ufaklı tüm toplumsal güçleri çarkından geçiren Haziran günleri, toplumsal hareketlere dair yapılacak her tartışmanın ibresi durumunda. Tüm değerlendirmeleri direnişi merkeze alarak yapmak bir alışkanlık dışında, önümüzü görme açısından zaruri bir ihtiyaç. Hele ki öğrenci gençlik mücadelesi açısından daha acil bir ihtiyaç.
İktidar nezdinde zaten her daim tehlike arz eden gençliğin, direnişe damgasını vurması hiç de tesadüfi değil. Haziran öncesinde uzun ve sağlıklı bir mayalanma süreci yaşayan öğrenci gençlik mücadelesi, isyan günleri gelince aslında sadece usta işi bir “jubile” yapıyordu. Bu ustalığın oluşmasında gençlik mücadelesinin isyan günlerinden önce biriktirdiklerine bakmamız gerekir.
AKP iktidarı neoliberal ve muhafazakar bir toplumu inşa edebilmek ve kendi siyasi geleceğinin garantiye alabilmek için gençliği özel hedef haline getirdi.
Yaratmaya çalıştığı yeni düzende, neoliberal politikaları kabullenen, muhafazakar kodlarla gençliğe yükleniyor. Ezik, itaatkar, özgürlükten korkan ve köleliği içselleştirmiş bir profili gençliğe enjekte etmeye çalıştı-çalışıyor.
Her yerde sermaye, her yere sermaye!.
“Kaleyi içten fethedip”, üniversiteyi tamamen sermayenin kucağına vermek isteyen iktidar, bu doğrultuda belirlediği üniversite politikalarını gerçekleştirebilmek için, ona muhalefet eden-edecek gençliği hedef tahtasına yerleştirdi.
Gençlik neoliberal- muhafazakar politikalarla kurulmaya çalışılan yeni rejimi reddetti ve çeşitli biçimlerde ifade ettiği tepkilerini biriktirerek isyana evriltti.
Üniversitelilerde uzun süredir biriken politik hoşnutsuzluklar siyasi iktidar karşısında direniş hattını örmeye ve bu direniş hattını isyan günlerinde göstermeye itmiştir.
Piyasacı yıkıma, faşist baskılara, müşterileştirilmeye, kampüste nasıl yaşanmasına dair ahkam kesmelere karşı biriken öfke Haziran direnişi ile buluştu.
Deneyimlerek biriktirdiği geçmişine, Haziran isyanında yer alarak öncekileri kapsayıp aşan bambaşka ve müthiş bir deneyim ekleyen gençlik mücadelesi, işte tam da burada, yaşadıklarını kampüslere taşıma noktasında yetersiz kaldı. O yetersizliğin elbette bir çok sebebi var. Sadece öğrenci hareketi için değil diğer tüm toplumsal güçler açısından da geçerli olan bu durum üzerine tartışmalıyız.
Yetersizliğine rağmen, direnişten sonra yine de daha canlı ve üretken bir zemine sıçrayan öğrenci gençlik mücadelesi, şu an içinden geçtiğimiz durumu da belirleyen bir diğer mesele. Gezi’yle birlikte sokağın meşrulaştığı ve korku duvarının aşıldığı bir yeni süreç başladı.
Gençlik dışındaki diğer toplumsal hareketlerin de politikleştiği, sadece kendi alanlarının sorunlarına müdahale eden bir düzlemden her toplumsal olaya dair sözünü söyleyen ve sokağa çıkan bir düzleme sıçradıklarını söylemek mümkün.
Bizim meskenimiz: Kampüsler
Gençlik mücadelesi cephesinden de sanırım öncelikli olarak bunu söylemek yanlış olmaz.
Salt üniversite gündemine müdahale etmeyip ülke gündemine müdahale eden bir gençlik mücadelesi, dengelerin sürekli değiştiği Türkiye politik ortamında somutlaşıyor. Gezi’de tokadı yiyen iktidarın “Eylül korkusu” ile kampüslerden elini eteğini çekmesi, genel politik ortamının çok hareketli olması, bir ayağın sokakta ve meydanlarda olması bu durumu tetikleyen somut durumlar.
Bir tarafıyla da bakarsak aslında, gençlik hareketinden korkan, gençliğin iktidarın planlarına çomak sokan resmini de görebiliriz.
Karakter olarak dinamik, sürece müdahale eden ve değiştiren-dönüştüren olan gençliğin şu anki Türkiye politik ortamında böylesi bir yerde olması tesadüfi değil ve aynı zamanda mücadeleyi sıçratma açısından da bir gereklilik.
Lakin biraz geriye gidelim, son dönemde üniversite mücadelesinin nereden aktığına bakalım ki yolumuzu şaşırmayalım ve ektiğimiz tohumları biçelim.
Üniversitelere dair neoliberal politikaların arttığı Başbakan’ ın şirketlerle görüştüğü 2010 yılının sonları gençlik mücadelesi çubuğu neoliberal saldırılara büktü.
ODTÜ’deki “Başkaldırıyoruz” mücadelesi, sonrasında kriminalize etmeye çalışılan/ öğrenci gençleri tutuklama furyası ve bunun karşısında büyüyen ve yayılan “Tutuklu öğrencilik” mücadelesi de gençliğin haznesine eklediği birikimlerden.
Süreç, üniversite içerisine yapılan faşist saldırı karşısında yürütülen mücadele, 18 Aralık 2012’de ordusuyla ODTÜ’ ye giden Başbakan’ ın protesto edilmesi ve öğrencilere uygulanan polis şiddetinin akademisyenlerin de desteğiyle bir çok yere yayılması biçiminde devam etmişti.
Bitmedi daha sürüyor o kavga…
Tüm bunları arkasına alan gençliğin, AKP’ ye karşı biriken öfkenin yanı sıra, faşist baskılar ve üniversitelerde neoliberal politikaların uygulanmasına karşı duruşu, isyana geniş katılımını belirledi.
YÖK karşıtı mücadele ve geleceksizlik-işsizlik mücadelesi şimdilerde raflara kaldırılmış gibi görünse de, üniversitedeki temel mücadele sorunları olarak önümüzde halen. Sadece bu kargaşada görünmüyor pek.
Hükümetin façasını bozan barikat savaşları, duvarları süsleyen yazılamalar ve sloganlar, bir uyanışı temsil eden direniş biçimleri olarak devam ediyor halen. İTÜ Maden Fakültesi işgalinde ve faşist saldırılar karşısında kenetlenip büyüyen mücadelelerde bu gerçekliği gördük.
Şimdi, gençlik, mücadelesinin ayağını bastığı zemini güçlendirmeli, direnişe geniş katılmasının sebepleri üzerinde durmalı, oralara somut pratiklerle müdahale etmeli. Tahayyül edilen özgürlükçü ve demokratik bir üniversite için harekete geçmeli.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.