Gezi’deki bir araya geliş bir karşıt-hegemonya ve “tarihsel blok” olasılığını da ifade ediyor
Haziran İsyanı’nın üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yıl içinde yaşananlarla, özellikle 17 Aralık operasyonu ve 30 Mart yerel seçimler süreci ile İsyan’ın etkileri arasında nasıl bir bağlantı vardı? Sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? İsyan’a katılan kitlelerin seçimlerde büyük beklentiye girip 30 Mart’tan bir moral bozukluğu ile çıkmaları bir çelişki değil mi? İsyan’ın önümüzdeki sürece olası etkileri nelerdir? “İsyan’ın yıldönümü söyleşileri” başlığı altında yaptığımız söyleşilerde toplumsal muhalefet açısından kritik önem taşıyan bu sorulara yanıt arıyoruz. Ergin Yıldızoğlu Gezi’deki bir araya gelişin bir karşıt-hegemonya ve “tarihsel blok” olasılığın toplumsal güçlerini de ifade ettiğini, sol hareketin bu çokluğu bir araya getirerek siyasi bir güç olarak inşa etme sorunuyla ilgilenmeye öncelik vermesi gerektiğini söylüyor
Diğer söyleşiler için tıklayınız!
* * *
GEZİ AKP HÜKÜMETİNİN SEÇİMLE GELİP GİDEN CİNSTEN BİR DÜZEN PARTİSİ HÜKÜMETİ OLMADIĞINI DA ORTAYA KOYDU
REJİMİN “GEZİ OLAYININ” İZLERİNİ, İNSANINI İMHA ETMEDEN İSTİKRAR KAZANMASI OLASI DEĞİL
“GEZİ” YENİ “OLAYI” YARATACAK “OLAY ALANININ” BİR PARÇASIDIR ARTIK
PARLAMENTER BEKLENTİ “OLAYI” KAVRAYAN SİYASAL ÖZNENİN ZAYIFLIĞIYLA İLGİLİ
SOKAK SİYASETİNİN, İKTİDARI HEDEF ALAN BİR SİYASİ ÇİZGİ VE KURUMLAŞMAYLA TAMAMLANMASI GEREKİYOR
* * *
Sendika.Org: Sizce geçtiğimiz bir yıl içinde yaşananlar üzerinde, özellikle 17 Aralık ve 30 Mart seçimleri süreci ile Haziran İsyanı’nın etkileri arasında nasıl bir bağlantı vardı?
Ergin Yıldızoğlu: Haziran İsyanı, bunun çekirdeğini oluşturan “Gezi Olay”ı, AKP’nin temsil ettiği iktidar bloğunun ve daha geniş bir siyasi kültürel ifade ile siyasal İslam’ın kurmakta olduğu “simgesel evrende” büyük bir çatlak açtı. Bu çatlak iki grup olasılığı ortaya çıkardı. Birincisi, “Gezi Olayı”nın hakikatiyle ilgili. Bu hakikati kavrayabilen bir “sol” hareket yükselerek, toplumda karşıt bir hegemonya kurma şansına sahip olabilir. İkinci olasılık, AKP’nin gittikçe artan oranda fiziki ve simgesel şiddete başvurarak bu “çatlağı” kapamasına, tüm muhalefeti ve solu ezerek arzuladığı simgesel evreni istikrara kavuşturmasına ilişkindir. Bu iki olasılığın ikisi de bence halen geçerlidir ve tarih sayfasını henüz çevirmemiştir.
“Gezi Olayı”nın yarattığı sarsıntı ve hükümet tarafında oluşan korku 17 Aralık sürecinin çok daha sarsıcı olmasına, ancak hükümetin de tepkisinin giderek artmasına neden oldu diye düşünüyorum. 30 Mart seçimlerine gelince, “Gezi Olayı”nın bu seçimlerde kamplaşmayı hızlandıran ve konsolide eden etkenlerden biri olduğunu düşünüyorum
30 Mart ve 1 Mayıs’ta açığa çıkan manzaraya bakarak, hükümetin İsyan’ın rövanşını aldığı sonucuna varılabilir mi? Sizce toplumsal muhalefet açısından 31 Mayıs 2013’te başlayan süreç kapanmış mıdır? “Olay biter izi kalır” demiştiniz. Nasıl bir iz kaldı?
31 Mayıs 2013 “Gezi Olayı” ile başlayan süreç kapanmadı. Aslinde “Gezi Olayı” ülkenin zamanını kırıp bir boşluk yarattıktan sonra bittiğinde, karşımızda yeni bir zaman oluştu bu yeni zamanın artık kapanması, yeniden kırılana kadar, söz konu olamaz. Bu anlamda “Gezi”nin zamanı şimdilik sonsuzdur diyebiliriz.
GEZİ AKP HÜKÜMETİNİN SEÇİMLE GELİP GİDEN CİNSTEN BİR DÜZEN PARTİSİ HÜKÜMETİ OLMADIĞINI DA ORTAYA KOYDU
“Olay biter izi kalır”, derken ortaya çıkan yeni zamanı, buna ait insanları ve ahlakı kast ediyordum. Gezi”den sonra bir türlü yatışmayan sokak hareketleri, muhalefet ruhu ve cesaret bu yeni insanın özellikleri. Siyasal İslam’ın her taşın altında Gezi arama, komplo bulma paranoyası “Gezi Olayı”nın onların simgesel evreninde açtığı delikle ilgili: Modern zamanlar karşısında anakronik konumlarının bilincine ilk kez vardılar. Bu onlara varoluşsal bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını gösterdi. Tepkileri giderek sertleşecek. Gezi AKP hükümetinin seçimle gelip giden cinsten bir düzen partisi hükümeti olmadığını da ortaya koydu.
REJİMİN “GEZİ OLAYININ” İZLERİNİ, İNSANINI İMHA ETMEDEN İSTİKRAR KAZANMASI OLASI DEĞİL
İsyanı, “Rejimi yıkamadı ama rejim bir daha istikrar kazanamadı” diyerek 1830 Temmuz Devrimi’ne benzetmiştiniz. Son bir yıl sizce bunu doğrulayan gelişmelere tanık olduk mu?
Bence olduk. Yukarıda değinmiştim artık Gezi’nin yarattığı zamanın/tarihin içindeyiz. Rejimin bu zamanın içinde “Gezi olayının” izlerini, insanını imha etmeden istikrar kazanması olasılıkların içinde değil. Bu zamanın hızını muhalefetin direncinin ve yaratıcılığının belirleyeceği, zaman uzadıkça toplumsal sancılarının artacağı da bir gerçek.
Sizce sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? Neler yapılabilirdi, bundan sonra neler yapılmalı?
Sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri bence Gezi’de açığa çıkan dinamiklerle, yukarıda değindiğim zamanı hızlandıracak düzeyde ilişkiler kurmakta henüz yeterince başarılı değil. Üç nokta üzerinden açıklamaya çalışayım:
Birincisi, “Gezi” neyi değiştirdi, sorusu üzerinde çok fazla duruluyor. Bu felsefecinin (Güneş battıktan sonra öten Minerva’nın Baykuşunun) işi, siyasi öznenin değil. Daha doğrusu, bu durum siyasi özne için yeterli değil…
“GEZİ” YENİ “OLAYI” YARATACAK “OLAY ALANININ” BİR PARÇASIDIR ARTIK
İkincisi, Gezi’yi tekrarlama umudu. Bu tam anlamıyla olayın doğasına aykırı, aslında yaratıcılığı sınırlayan, bir deyim yerindeyse var olan yapıların değişmeme arzusunu “destekleyici fantezidir”. “Dünyada”, “Gezi” yoktu. Şimdi tüm etkileriyle birlikte var. Dünya “başka” oldu. Bu dünya yeni bir “Olay” yaratabilir ama bu artık “Gezi” olmayacaktır. “Gezi” yeni “olayı” yaratacak “olay alanının” bir parçasıdır artık. Gezi’yi tekrarlamaya çalışmak boş bir çabadır.
Üçüncüsü, Gezi bize, çok farklı bayrakların, aidiyetlerin ve sadakatlerin çok özgün koşullarda bir araya gelebileceğini gösterdi. Bu bir araya geliş bir karşıt-hegemonya ve “tarihsel blok” olasılığın toplumsal güçlerini de ifade ediyor. Bu karmaşık çokluk, AKP’ye oy vermeyen insanlar kümesine ait bir çokluktur ve içinde Komünist hareketin kümesini taşır. Sol hareketin dar ve geniş anlamda, Minerva’nın Baykuşu olma işlevinden daha çok bu çokluğu bir araya getirerek siyasi bir güç olarak inşa etme sorunuyla ilgilenmeye öncelik vermesi, gerekir.
PARLAMENTER BEKLENTİ “OLAYI” KAVRAYAN SİYASAL ÖZNENİN ZAYIFLIĞIYLA İLGİLİ
İsyan, hükümete olduğu kadar parlamenter siyasete karşı da bir itirazdı, sokağı temel alan bir başka siyaset yapma yolunun ortaya konmasıydı. Öte yandan İsyan’a katılan kitlelerin seçimlerden büyük beklentiye girdiklerini ve 30 Mart’ta belli ölçüde hayal kırıklığına sürüklendiklerini gördük. Sizce sokak siyaseti ve parlamenterizm arasındaki bu çelişkili ilişkiyi nasıl değerlendirmeli?
“İsyana” katılan kitlelerin seçimlerden büyük beklentiye girmesi, “Olayı” kavrayan siyasal öznenin zayıflığıyla ilgili bir sorundu. İsyan ve seçimler iki farklı zemine aittir. Bu iki zemin arasındaki ilişkiyi yönetebilecek derecede yetkin ve kendine güvenli bir siyasi özne henüz oluşmadı. Bu yüzden, seçimlere kendilerince çok radikal tepkilerle girenlerin önemli bir kısmı aslında seçimleri ve olası etkilerini bu kadar abartırken, parlamentarist bir refleksle hareket ettiklerinin farkında değillerdi.
SOKAK SİYASETİNİN, İKTİDARI HEDEF ALAN BİR SİYASİ ÇİZGİ VE KURUMLAŞMAYLA TAMAMLANMASI GEREKİYOR
Yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak, önümüzdeki dönemde yeni “Haziran”lar bekliyor musunuz? Yeni seçim süreçlerinin belirleyiciliğinde şekillenen siyasal alanda, İsyan’ın yeri ve etkisi nedir?
Önümüzdeki dönemde yeni bir Haziran beklemiyorum. Ancak HAZİRAN’ın zamanı içinde yeni isyanların kendi özellikleriyle ortaya çıkmaya devam edeceğini düşünüyorum. Ancak bu süreçte sonsuza kadar ilerlenemeyeceğini, sokak siyasetinin, iktidarı hedef alan bir siyasi çizgi ve kurumlaşmayla tamamlanması gerektiğine inanıyorum
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.