Bir “heyet” var.İmralı-Kandil arasında gidip geliyor. Devletle, Kandil’le, Öcalan’la görüşülüyor. Son süreçte bu trafik oldukça arttı. Yapılan açıklamalar var ancak genellemelerden ibaret; içeriği yansıtmıyor.Bilgi yok!Haklı olarak kamuoyu da iki şeyden oldukça rahatsız: Birincisi, çözüm süreci ve bu süreçte gerçekleşen görüşmelere rağmen, görüşmelerin kamuoyu bilgisine kapalı sürdürülüyor olması; toplumsal dinamiklerin sürece dahil edilmemesi, yalıtık bırakılmasıdır.Öcalan’da bunu […]
Bir “heyet” var.
İmralı-Kandil arasında gidip geliyor. Devletle, Kandil’le, Öcalan’la görüşülüyor. Son süreçte bu trafik oldukça arttı. Yapılan açıklamalar var ancak genellemelerden ibaret; içeriği yansıtmıyor.
Bilgi yok!
Haklı olarak kamuoyu da iki şeyden oldukça rahatsız: Birincisi, çözüm süreci ve bu süreçte gerçekleşen görüşmelere rağmen, görüşmelerin kamuoyu bilgisine kapalı sürdürülüyor olması; toplumsal dinamiklerin sürece dahil edilmemesi, yalıtık bırakılmasıdır.
Öcalan’da bunu fark etmiş olacak ki, O da, “Görüşmelerin kamuoyunun bilgisine açık, şeffaf ve yasal bir şekilde yürütmek; halkların denetimine açmak” gerektiğinden bahsediyor. İkincisi ise, Kürt hareketi “süreci ve ilişkileri zorlayıcı” eylemlerden kaçınarak, “eylemsel değişim” sürecine girdiği halde, iktidarın, klasik şiddet politikası ve bunun alt yapısını oluşturan “duvar örme, karakol/kalekol yapma” gibi uygulamalardan vazgeçmemesidir. Kürt hareketi, eylem çizgisini demokratik yasal zemine doğru çekmeye çalışırken, iktidarın klasik şiddet ve güvenlik politikalarından vazgeçmemesi, sürecin bir başka açmazı olarak karşımıza çıkıyor.
***
İmralı-Kandil-devlet görüşmelerinin kamuoyu bilgisine sunulması sadece “şeffaflık” gereği değil; halkların süreci sahiplenerek öznesi olması açısından da gerekli önkoşuldur. Bu önkoşul, süreci yasal zemine çekmekle kalmayacak, iktidarı da özneleşen toplumun denetimine açacaktır. Bu ise sadece bir “ilerleme” değil, aynı zamanda gerçek bir devrimdir. Yeni Türkiye’nin doğuşudur!
Sivil toplum örgütlerinin, kanat önderlerinin, aydınların, sokağın, emek sahiplerinin inisiyatif alışıdır. Sırrı Süreyya Önder’in de belirttiği gibi; “Kürtlerin, Müzakere Yasası’na odaklandığı bir durumda, İktidarın, “kamuoyunda ‘Öcalan’la görüşmüyormuş’ gibi bir hava yaratmaya çalışıyor” olması, belki de bundandır! Süreç, sorun ve sorumluluklarından “kaçan” ulusalcı tazyiklerden korkan bir iktidar çözümleyici olamaz.
***
Buradan bakıldığında iktidarın açmazları, handikapları, ikilemleri hayli fazla; hayli tehlikeli ve “tehditkar”dır.
Ayrıca…
Türklere, “müzakere yok, rahat olun” derken, Kürtleri “müzakere var, süreç ilerliyor”a inandıramazsınız!
Türklere ayrı, Kürtlere ayrı söylem ve argümanlarla gidemezsiniz! Giderseniz, sadece inandırıcılığınızı kaybetmezsiniz; her iki halkta ki güvensizliği derinleştirirsiniz! Bu da sürecin değil, duygusal yarılmaların, karşıtlığın derinleşmesine yol açacaktır. Halkları birleştirmeyip, karşı cephelerde tutacaktır. “Yeni Türkiye”yi değil, gelenekçi milliyetçi eğilimi besleyecektir.
***
Oysa “inkar”la vedalaştığını söyleyen iktidar, “milliyetçilik” ile de vedalaşmalıdır.
Bir siyasal eğilimin, partinin, etnik yapının talebi olmaktan çıkıp çoğunluğun talebi haline gelmiş öncelikler, ivedilikle atılması gereken adımlar vardır. “Görüşmelerin kamuoyunun bilgisine açık, şeffaf ve yasal bir şekilde yürütmek; halkların denetimine açmak” bunlardan sadece biridir. “Müzakere yasası”nın oluşturulması ve görüşmelerin genişletilmiş heyetlerce açık yürütülmesi, “toplumsal konsensüs” için gerekli bir diğer önceliktir. Siyasal baskı, gerilim ve sıkışma nedeni olan anti demokratik yasa ve uygulamalardan, bunu besleyen üsluptan vazgeçilmesi de zorunluluktur. Ayrıca, süreci geren, çatıştıran kalekol gibi askeri yığılma ve yapılanmalardan vazgeçilmesi, süreci yumuşatacak, aroma etkisi yapacaktır. Bir diğer öncelik ise iktidarın “yeni Türkiye” için demokratikleşmeye biçtiği stratejik rol ve bu role uygun yasal anayasal değişikliklerdir. İktidar, bu adımları attıkça Türkiye değişecek, yeni bileşenleri ve demokratik kimliğiyle anılır olacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.