Başbakan Soma’da kendisini yuhalayan vatandaşlara yaklaşıp ‘Yuhalarsanız tokadı yersiniz’ dedi. Hakkını verelim sözünün eri; dediğini birkaç dakika geçmeden yaptı. 2011 yılında Bahadır Baruter ve Fatih Solmaz Penguen’de çizdikleri bir karikatür nedeniyle davalık olmuşlardı. Karikatürde bir iki eli sopalı adam, kara kuru iki üç kişiyi küfür ederek kovalıyorlardı. Konuşma balonlarında (buraya birebir alıntılamadığım cümlelerde) küfürle karışık […]
Başbakan Soma’da kendisini yuhalayan vatandaşlara yaklaşıp ‘Yuhalarsanız tokadı yersiniz’ dedi. Hakkını verelim sözünün eri; dediğini birkaç dakika geçmeden
yaptı.
2011 yılında Bahadır Baruter ve Fatih Solmaz Penguen’de çizdikleri bir karikatür nedeniyle davalık olmuşlardı. Karikatürde bir iki eli sopalı adam, kara kuru iki
üç kişiyi küfür ederek kovalıyorlardı. Konuşma balonlarında (buraya birebir alıntılamadığım cümlelerde) küfürle karışık “Vurun şu veremlilere” diye
bağırıyorlardı. Kaçanlardan biri can havliyle bağırıyordu: “Kaçıııınnnn Verem Savaş Derneği üyeleri bunlar” diyordu.
Karikatüre Veremle Savaş Derneği çok bozulmuş iki karikatüriste dava açmıştı. Davanın sonucu ne oldu bilmiyorum ama karikatürü bunca yıl sonra hâlâ
unutmadım. Ne zaman aklıma gelse gülüyorum. Soma’da yaşananlar da aynı bu karikatüre benziyor. Gelin görün ki bu sefer gülmek mümkün değil. Ağzımızda
acı bir tat var. Biliyorsunuz Başbakan Erdoğan Soma’daki depremzedeleri ziyarete bir geldi, pir geldi. Başbakan Soma’da kendisini yuhalayan vatandaşlara
yaklaşıp “Yuhalarsanız tokadı yersiniz” dedi. Hakkını verelim; sözünün eri, dediğini birkaç dakika geçmeden yaptı. Girdiği markette kendisini yuhalayan
depremzelerden birine (iddialara göre) tokadı bastı. Yetmedi, korumaları adamı marketin içinde evire çevire dövdüler. Bu sırada Başbakan’ın müşaviri Yusuf
Yerkel de dışarıda boş durmuyordu. İki özel tim görevlisinin tutup yere yatırdığı bir başka protestocuyu tekmeleyerek dünya çapında bir şöhreti yakalamakla
meşguldü. Soma’da cuma günü gazdan kurtulan maden protestocularına TOMA’lar su, polis ise biber gazı sıkıyordu. Anlayacağınız onca acı yetmezmiş gibi bir
de tekme-tokat ve TOMA ile devlet Soma’ya başsağlığı diledi.
Devletimizin şefkatli omzu böyleyse, Allah hepimizi öfkesinden korusun!
Soma felaketinden neleri öğrendik?
1-Madencilik, dünyanın en zor işlerinin başında geliyor. Zorluğu yetmezmiş gibi bizim madenlerin özellikle özelleştirilenlerinde fiziki şartlar, iş güvenliği vahim
derecede kötü.
2-Madenler uyduruktan denetleniyormuş. (Sahi Soma’yı denetleyenler kimdi? Hani isimleri? Neden onlardan hesap sorulmuyor? Şirket yüzde elli suçluysa
şirketi doğru dürüst denetlemeyen kamu da yüzde 50 suçlu olmuyor mu?)
3-Sendikalar işlevsiz. Varlar ama işçiden çok patronu temsil ediyorlar. İşçiler örgütsüz, kimsesiz.
4-İş güvencesi eğer madenciler için bile böyleyse diğer işkollarında da Allah’a emanet demektir!
5-Bakanların hatta Başbakan’ın felaket bölgesine gelmesi olayın kontrol altına alındığı anlamına gelmiyor. Soma’da üçüncü günde bile sokakta cenazelerini
arayanlar vardı. Kurtarma çalışmalarından sağlıklı bilgi akışı yapılamadı. Felaketten etkilenenlerin ailelerine uğrayıp soran yoktu.
6-Başbakan Erdoğan bambaşka bir haletiruhiyenin içine girmiş. Böyle bir felaketten sonra işçinin yanında durup şirketten hesap soracağına, şirketi sahiplenip
madencileri karşısına aldı.
7-300’e yakın işçinin öldüğü maden kazasından sonra tek bir kişi bile ne gözaltına alındı ne de sorguya çekildi. Türkiye’de her şey yapanın yanına kâr
kalıyormuş.
8-Soma’daki maden kazalarının araştırılacağı siyaset ve partiler üstü bir komisyon önerisini bile fasa fiso diyerek reddeden Ak Parti, TBMM’yi kilitlemiş
durumda. Meclis’i çalıştırmıyor. Bu, demokrasinin meşruiyet problemine dönüşüyor.
9-Ak Parti işçilerden oy alıyor ama gördük ki böyle bir felakette bile (artık) sermayeden yana tavrını koyuyor. Artık ‘kimsesizlerin kimsesi’ değil sermayenin ve
devletin kimsesi…
10-Özelleştirme çok da iyi bir şey olmayabiliyormuş.
Korku dağları bekler!
Bir maden kazası oluyor yüzlerce işçimiz yok yere ölüyor ancak herkes gönül rahatlığı ile omuz omuza üzülemiyor.
Özellikle Ak Partililerde bir tedirginlik var.
Ya biricik iktidarlarına bir şey olursa?
Ya ikinci Gezi olayları çıkarsa?
Ya bir bakan hatta danışman istifaya zorlanırsa.
Arada laf sokuşturmalar, komplo teorileri ile tuhaf bir ruh hali. Başbakan’dan bakanlara onlardan aşağıya yani medyadaki tetikçilerine kadar benliklerini saran
“Adamımızı yedirmeyiz” efelenmeleri.
Hattı değil sathı koruma telaşı.
İçlerine Gezi kaçmış insanlar topluluğu… 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları, yayımlanan ses kayıtları üzerine tuz biber ekmiş durumda. Ak Parti’nin
toplumsal kimyası bozulmuş durumda.
Kendinizi kandırmayın, Türkiye bölünmüş durumda.
Son bir yıldır Ak Partililer ve diğerleri olarak yaşıyoruz.
Diğerleri dediğimiz Ak Parti çemberin dışında kalan her şey, herkes.
Korku zehirler.
Hem başkalarını hem de kendisini!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.