Soma’da memleket tarihinin yaşadığı en büyük işçi katliamı yaşandı. İktidarın verilerine göre 301 işçi yaşamını kaybederken katliamda ölen işçilerin sayısıyla ilgili şüpheler güncelliğini koruyor. Bu enkazı yaratan AKP hükümeti; yalanlarla, talanlarla, kentte yarattığı ablukayla katliamı ve sorumlularını gizlemeye çalıştı. Hemen akabinde Tayyip Erdoğan’ın bir vatandaşı yumruklaması, kendi müşavirinin yerde maden işçisini tekmelemesi memleket gündemine oturdu. […]
Soma’da memleket tarihinin yaşadığı en büyük işçi katliamı yaşandı. İktidarın verilerine göre 301 işçi yaşamını kaybederken katliamda ölen işçilerin sayısıyla ilgili şüpheler güncelliğini koruyor. Bu enkazı yaratan AKP hükümeti; yalanlarla, talanlarla, kentte yarattığı ablukayla katliamı ve sorumlularını gizlemeye çalıştı. Hemen akabinde Tayyip Erdoğan’ın bir vatandaşı yumruklaması, kendi müşavirinin yerde maden işçisini tekmelemesi memleket gündemine oturdu. Katliamın sorumlusu açık ve net bir şekilde işçi düşmanı, halk düşmanı AKP iktidarıydı.
Son olarak Okmeydanı’nda Tayyip Erdoğan’ın “Gurur duyuyorum” dediği polisi tarafından gerçek mermi kullanılarak Uğur Kurt vuruldu ve Okmeydanı’ndaki direnişte polis saldırısı sırasında ağır yaralanan Ayhan Yılmaz hayatını kaybetti. Uğur Kurt, cemevi önünde bu gözü dönmüş katillerin hedefi olmuş, ardından Tayyip Erdoğan “Polis eli kolu bağlı mı duracak” diyerek karşılık vermiştir. Açıkça kendi halkına savaş açan bir diktatörün çırpınışları memleketi daha fazla kana bulamaktadır.
Ancak bütün bunların yanında 2013 Haziran’ında olduğu gibi 30 Mart seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanlığı hayali kuran Tayyip Erdoğan’ın ve AKP iktidarının eli bir kez daha boşa düşmüştür, düşecektir. Soma’da yaşanan katliamdan sonra bir kez daha sokağa çıkan, hesap soran toplumsal muhalefeti karşısında buldular. Bir kez daha devletin zor gücünü bu halk hareketinin karşısına diktiler. Ancak “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyen toplumsal muhalefet; yeni Haziran’ın açılışını işçi sınıfının daha kuvvetli bağlarla ve kendi talepleriyle öznesi olduğu, üniversitelilerin katliama karşı boykot ve işgal eylemlerini gerçekleştirdiği bir açılışla yaptı.
Bu yazının konusu da biraz daha memleket gündemiyle bağlantılı olarak üniversitelerinde işgaller ve boykotlar geliştiren gençlik hareketinin ilerleyişine ve dinamiklerine dair çıkarımlarda bulunmak. Geçmiş birkaç yıl içerisinde ODTÜ süreci, Reyhanlı Katliamı ve gelişkinlik taşıyan AKP karşıtlığı sayesinde sürekli bir ilerleyiş taşıyan gençlik hareketi belli bir doygunluğa ulaşmıştı.
Haziran İsyanı’yla birlikte var olan bu gençlik hareketi barikatlar arkasında AKP faşizmine direnirken sahnede yerini aldı. Kesintisiz bir ivmeyle yükselen bu hareket Berkin Elvan eylemlerinde kurduğu üniversite kortejleri, üniversitelerde yaptığı boykotlarla rüştünü ortaya koymuştur. Gençlik hareketi son olarak Soma’daki katliama karşı verdiği işgal ve boykot hareketleriyle karşımıza çıktı.
Gençlik hareketi, refleksif olarak bu süreci üniversitelerdeki boykotlar ve kitlesel yürüyüşlerle karşıladı. Daha sonra İTÜ’nün Soma Katliamı’nın doğrudan faili Soma Holding’le olan organik bağları kısa sürede bir işgal eylemine dönüştü. Üniversiteliler Soma’da yaşanan işçi katliamına karşı Maden Fakültesi’ni işgal etti ve kısa bir sürede forumlarla taleplerini belirledi.
Bu talepler; üniversiteyle Soma Holding’in organik bağlarının sona ermesi, Alp Gürkan’ın danışma kuruldan çıkarılması, taşeron izleme komisyonu oluşturulması, üniversite tarafından oluşturulan Soma Araştırma Komisyonu’na öğrencilerin de dahil edilmesi, işgale katılan öğrencilerin soruşturmaya maruz kalmaması olarak ortaya çıktı. “Karbonmonoksitten ölüm tatlı ölümdür” diyen Orhan Kural özür dilemek zorunda kaldı ve İTÜ yönetimi işgal sonrası bu talepleri kabul etmek zorunda kaldı.
Bu işgal deneyimi uzun bir süredir yükselişte olan, AKP karşıtlığında doygunlaşan, hakkını arayan ve alan, militan, meşru, kitlesel gençlik hareketinin zaferi olarak önemli bir yere tekabül etmektedir. 2013 Haziran’dan bu yana sokaklarda daha görünür olan bu hareketin daha örgütlü, daha yeni araçlarla daha kitlesel ve militan bir yapıya bürünmesi önümüzdeki dönem açısından kritiktir.
Bu kritik eşiğin yükümlülüğü 2002’den beri AKP’nin diktiği deli gömleğini giymeyi reddeden, Gezi direnişinde isyan eden bu yeni gençlik kuşağına düşmektedir. Burada yaratılması zorunlu olan “yeni”nin kendisi 90’lardan beri gelen gençlik hareketine ve örgütlerine içsel bir tartışmadır. Dernekler sürecinden Koordinasyon’a, Koordinasyon’dan Öğrenci Kolektifleri’ne kadar militan meşru kitlesel kesintisiz bir gençlik hareketini var eden gençlik, yeni bir tarzı da bugünden var etmeye devam ediyor.
Yıllar öncesinde gençlik hareketine dair önemli bir tespiti oluşturan “Gençliğin devrimci eyleminin birliği” bu tazelenmeye de yarar sağlayacaktır. Geliştirilmesi gereken bu yeni gençlik hareketi, herkesin eşit düzeyde katılımının sağlandığı, katılım kanalları açık, çoğulcu bir mücadele zeminini var eden, söylediği sözün kendisinin siyasal ve politik hedeflerle beslendiği, üniversite hareketinin yıllar içinde var ettiği doygunluğu kurucu bir iradeye ve kuvvete dönüştürebilecek bir hareket olmak zorundadır. Doğalında yaratılacak bu kurucu irade, daha fazla boykota daha fazla işgale sebebiyet verecektir.
Yeni Haziran’lara yeni bir gençlik hareketiyle hamle yapabilmenin vazgeçilmezi doğrudan katılım kanalları açık ve aşağıdan yukarıya örgütlenen bir gençlik örgütüdür. Bunun için dinamik olarak tüm akademik talepleri kapsayan, tüm kimlik ve cinsiyet varoluşlarını kapsayan (Üniversiteli Kadın Hareketi, LGBTİ bireyler vs.) bir yapıda olmak zorundadır. Aynı zamanda var olan kapsayıcılığını yek vücut, bütünsel bir militanlık içinde siyasal iktidara karşı konumlandırmak zorundadır.
Gençlik hareketi, tarihsel birikimi üzerinden sürekli kendini aşan bir biçimde büyümüştür. Şimdi de birikimleri üzerinden sıçrama yaparak aşma zamanıdır. Gençlik içerisinde sürekli tartışılagelen birlik tartışmalarının çoğu zaman kısır döngüye girdiği bir gerçektir. Gençliğin biriken tepkileri ve politik istemleri daha geniş bir hareket için geniş potansiyeller barındırıyor. Bu hareketin ilerletilmesi ve daha da büyütülmesi ise kuşkusuz sözle değil ancak ve ancak gerçek mücadele alanlarında gerçekleşebilir ve gerçekleşecektir.
Gerçek olan sokağın kendisi, amfilerin, kampüslerin sözüdür. Gençlik hareketi içinde ortak yaratılan mücadele zeminleri, mücadele alanlarında kurulduğu zaman bir anlam taşımaktadır. Koordinasyon deneyiminin yarattığı cephesel örgütlenme tarzı bunun en tipik örneği olarak karşımızda durmaktadır. 2006’dan itibaren Koordinasyon tarzını üniversitelerde devam ettiren ve gençlik hareketinde etkili bir özne haline gelen Öğrenci Kolektifleri de gençliğin bugünkü mücadelesinin en önemli ve birleştirici gücü olarak kendini büyük bir ivmeyle büyütüyor.
Sokakta kendi talepleriyle ve sözüyle süre gelen birliktelikler elbette önemlidir, ancak gençlik hareketinin ihtiyacı olan yazının başında da değindiğimiz gibi bütünlüklü, katılımcı, militan bir öğrenci öz örgütünün geliştirilerek büyümesidir.
Son söz yerine; “Yeni Haziran’lar” bu yeni tarzda, kendisini ifade eden gençliğin kuvvetini beklemektedir. Elimizde çokça malzeme mevcuttur, kampüsler, amfiler bu mevcudiyeti kuvvete dönüştürebilecek bir gençlik hareketine mecburdur. Yeni Haziran’ı, yeni bir gençlik hareketiyle karşılamak hiç olmadığı kadar yakınımızda durmaktadır. Daha kitlesel bir gençlik hareketini hep birlikte ayağını bastığı tüm alanlardan var ederek sağlamak bizim görevimizdir. Biliyoruz; bu görev gençliğin tüm kesimleriyle birlikte tartışarak, yeniden üreterek sağlanabilir.
AKP iktidarının her geçen gün sokak ortasında insanları öldürdüğü, toplu işçi ölümlerine yol açtığı bu günlerde daha cüretkar daha güçlü bir gençlik örgütünü her alanda görünür kılmak şarttır. Yolumuz açık, yolumuz net; memleketin makus talihini tersine çevirecek gençliğin yola düşme zamanı!
Tartışmaya dair;
* http://baslangicdergi.org/haziran-genclik-hareketi-ve-kacan-firsatlar-alican-boynak-ve-osman-cokaman/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.