Hatırlarsınız; ABD’nin Halkla İlişkilerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Douglas Frantz’ın, İstanbul’da aralarında olduğum bir grup köşe yazarı ile yaptığı “basın özgürlüğü” konulu söyleşi, 19 Nisan tarihli Milliyet’te “Türkiye’nin imajı ekonomisini etkiler” başlığıyla geniş biçimde yer almıştı. Frantz’a soru yönelten diğer köşe yazarları şunlardı: Fehmi Koru (Star), Abdülhamit Bilici (Zaman), Nedim Şener (Posta) ve Ceren Kenar […]
Hatırlarsınız; ABD’nin Halkla İlişkilerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Douglas Frantz’ın, İstanbul’da aralarında olduğum bir grup köşe yazarı ile yaptığı “basın özgürlüğü” konulu söyleşi, 19 Nisan tarihli Milliyet’te “Türkiye’nin imajı ekonomisini etkiler” başlığıyla geniş biçimde yer almıştı.
Frantz’a soru yönelten diğer köşe yazarları şunlardı: Fehmi Koru (Star), Abdülhamit Bilici (Zaman), Nedim Şener (Posta) ve Ceren Kenar (Türkiye).
Bu görüşme Milliyet’te soru-cevap şeklinde, söyleşi formatında yayımlandı. Mamafih, alıntıladığım soruların hangi gazetecilere ait olduğunu ayrıca belirtmedim. Çok sayıda gazetecinin sorularıyla katıldığı söyleşilerde genellikle bu yöntem izlenir.
Derken 17 gün sonra, 6 Mayıs’ta Yeni Şafak gazetesinde Cem Küçük imzasıyla yayımlanan bir yazıda, Frantz’ın Türkiye’deki basın özgürlüğü açığına dair görüş ve uyarılarını paylaştığı giriş konuşmasından sonra kendisine yöneltilen şu sorunun bana ait olduğu iddia edildi:
“Aslında Türkiye’de olup biten her şeyi özetlediniz, açacak bir şey kalmadı. Peki, Türkiye’de gazetecilik yapan bizlere ne tavsiye edersiniz?”
Bu soruyu ben sormadım. 18 Nisan günü bu söyleşinin yapıldığı ABD Başkonsolosluğu’nun Arnavutköy’deki rezidansının yemek salonunda bulunan herkes tanığımdır.
Cem Küçük, ismiyle müsemma, küçük bir yalancı.
Fakat yalanları artık midemi bulandırmaya başladı.
Diğer taraftan, Milliyet’teki söyleşide bana ait olmayan bu soru ve Frantz’ın verdiği cevap da yer aldı.
Şimdi bakınız Küçük, tabancasındaki kurşunları bu soruyu soran o köşe yazarının üzerine nasıl boşaltmış:
“Ancak müstemleke devletlerde sorulabilecek bir soru bu. Kastettiği gerçekte ‘Erdoğan’a karşı mücadelede ne tavsiye edersiniz?’ İnsan kendi halkına, ülkesine bu kadar yabancı olursa soracağı soru da bu olur. ABD’li yetkiliye ne yapacağını sormak, ‘Sen benim efendimsin, ne istersen yaparım’ demektir. Bu kafa eskiden Brüksel’e, şimdilerde Tel-Aviv ve Washington’a göbekten bağlı olduğu için kendilerini sömürge aydını gibi görüyorlar. Yuların birazını Pensilvanya birazını Batı tuttu mu, ne isterlerse yaparsın.”
Küçük tetikçi bana ateş ettiğini zannediyor ama kurşunlarının vurduğu kişi aslında Fehmi Koru…
O soru Fehmi Koru’ya ait çünkü.
Ne diyelim, geçmiş olsun Fehmi Bey.
Fehmi Koru acaba bu soruyu kendi halkına ve ülkesine gerçekten de yabancı olduğu ve ABD’li yetkiliyi efendisi olarak gördüğü için mi sordu?
Sanmıyorum. Bir sohbet ortamında hüsnüniyetle sorulmuş bir soruydu o. Bununla birlikte sorunun “Gazeteciler olarak ne yapmamızı tavsiye ediyorsunuz?” şeklindeki ikinci cümlesinin alışılmışın dışında ve dolayısıyla istismara açık olduğunu da kabul etmeliyiz.
ABD Başkonsolosluğu’nun web sitesindeki söyleşi dökümüne göre “Ne yapmalıyız?” sorusuna Doug Frantz’ın verdiği cevabın ilk cümlesi şöyle:
“Gazeteciler olarak Fehmi, 30 yıldır yaptığınız işi yapmaya devam etmelisiniz.”
Bakınız, Doug Frantz “Fehmi” diye hitap ediyor. Buradan belli değil mi soruyu Fehmi Bey’in sorduğu.
Fehmi Bey’le Cem Küçük, aralarındaki büyük nitelik farkına rağmen son tahlilde aynı siyasetin cephesinde mevzilenmiş bulunuyorlar.
Küçük suikastçının dost ateşine maruz kalmak Fehmi Bey için acı olmalı.
Aptal dostun, akıllı düşmandan daha tehlikeli olduğu bir kez daha görülmüştür.
Ayrıca bu küçük tetikçi ikide bir benim “Eğer hükümete vurursam en fazla işimi kaybederim, yüklü tazminatımı alırım ve kahraman olurum. Ama Cemaat’e çakarsam Nedim Şener gibi tutuklanırım. Hayatım mahvolur” dediğimi yazıyor.
Kuyruklu yalandır. Bu minvalde ne yazdım ne de bir yerde konuştum.
Bu vesileyle yalanlayayım da gözüm arkada kalmasın.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.