1 Mayıs’ta İstanbul’da gazdan nasibini alanlardan biri de bu küçük kız oldu. Gaz yiyenler bilir. Gözleri cayır cayır yandı. Boğazı acıdı. Nefes almakta güçlük çekti. Herhalde bunları neden yaşadığını anlamakta da güçlük çekti. Adını, yaşını, kim olduğunu bilmiyorum. Zaten önemi de yok. Bu küçük kız, Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 milyon yurttaşından biri. Emaneti ona ve onun […]
1 Mayıs’ta İstanbul’da gazdan nasibini alanlardan biri de bu küçük kız oldu. Gaz yiyenler bilir. Gözleri cayır cayır yandı. Boğazı acıdı. Nefes almakta güçlük çekti. Herhalde bunları neden yaşadığını anlamakta da güçlük çekti.
Adını, yaşını, kim olduğunu bilmiyorum. Zaten önemi de yok. Bu küçük kız, Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 milyon yurttaşından biri. Emaneti ona ve onun kuşağına devredeceğiz.
Asgari ücret 846 lira. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 167, yoksulluk sınırı 3 bin 802 lira. “Evlenmeyiversin” dediniz değil mi? Tek başına yaşayan, yani bekar bir işçinin “yaşam maliyeti” bile bin 387 lira.
İşte bu küçük kıza devredeceğimiz memlekette milyonlarca insan için KİŞİ BAŞINA bunlar düşüyor. Zaten resmi rakamlara göre, nüfusun yüzde 20’si, yani her beş kişiden biri, yani yaklaşık 16 milyon insan yoksulluk sınırında yaşıyor.
UTANACAKLARINA..
Ya büyükler???
Bu tablodan ve bu küçük kızdan utanacaklarına.. Gaz bombaları atıyor. Gazetecilerin, milletvekillerinin ve milletin kolunu bacağını kırıyor. Kaba güç gösterisiyle sokağa çıkanları pişman ediyor. Taksim’i “insanlardan korumak” için binlerce polisle barikat kuruyor.
Hatta, dün ilk kez tanık olduk.. Ankara’da “seyyar duvar / kale” kuruyor.
Doğrusunu isterseniz, ne uzun cümleler kuracak ne de dünün analizini yapacak halim var.
Dün, gaz bombası atan polislerden biriyle yaklaşık 10-12 metre mesafeden göz göze geldim. Bombayı attıktan sonra maskesini yukarı çekti. Etrafını şöyle bir süzdü. Baktı. İçim ürperdi. Çünkü, o bakışlarda –belki kuruntudur ama- kontrolsüz gücün ve hatta öfkenin izleri vardı. “GÜÇ BENDE” diyordu.
Doğru, güç onda. Hepimizi vurabilirler. Küçücük kız çocuklarının canını yakabilirler. Hatta, Taksim’e çıkmaya çalışan Antikapitalist Müslümanlar Grubu’ndaki başörtülü kızları da coplayabilir, dövebilirler.
POLİS DEVLETİ
Polis Devleti, işte böyle bir şey.
Dün İstanbul’da, Ankara’da en somut haliyle yaşadık. Sıkıyönetim günlerini hatırlatan, OHAL dedirten sahnelere tanık olduk.
Bugün yüreğimizin sıkıntısını atmaya çalışacağız.
Yarın da Erdoğan’ın tez elden iktidardan gitmesi için ne yapmalı, artık daha net konuşmaya başlayacağız.
Çünkü bu gidiş sahiden felakete doğru. Bu 1 Mayıs’ın bilançosu değil, ama “RUHU” ürpertiyor insanı.
MEDYA RAPORU
Haber kanalları, elbette sahibinin meşrebince gösterdi olup biteni. Havuz medyası / AKP yandaşları için iş kolaydı. Küçük gruplara odaklanır, onları “terörist” ilan edersin.. “Taksim’de inat etmenin sosyo politik analizi” için ağzı laf yapacak birkaç Erdoğancı bulursun. Tamam. Ama, örneğin NTV gibi hem sapına kadar Erdoğancı olup hem de haber kanalıymış gibi yapmaya kalkınca.. İş hem zor.. Hem de zaman zaman komik.. Dün bir ara, “bu seneliğine serbest” Kadıköy’den yayındaydılar. Ekranda da şöyle bir manzara vardı. Yaklaşık 50-60 polisten oluşan yarım ay şeklinde bir kordon.. Ortasında göbek atan taaaam 7 kişi. Hemen ardından da o tabloyu yorumlayıp (öteki meydanlarda, caddelerde olan biteni görmemek / göstermemek için dakikalar boyunca) “son durumu aktaran” ekran sorumluları.. Çok komikti sahiden!!!
Gazeteler de ilginçti. Zaman Gazetesi’nin birinci sayfasında 1 Mayıs, sadece logonun altında günün tarihi olarak yer alıyordu. O kadar. Sabah Gazetesi biraz daha cömertti! 1 cm. yüksekliğinde, 3 cm. genişliğinde bir bantla görmüştü. Köşe yazarları da dün 1 Mayıs’tan uzak durmuştu. Görebildiğim kadarıyla, her zamanki sakil hakaretlerini sıralayan Engin Ardıç’ın dışında –merkez medyada-bir tek Tarhan Erdem 1 Mayıs’ı yazmıştı. “Bu hükümetin ne yaptığını anlamıyorum. Daha açığı kabul edemiyorum” diyerek..
Gazete ve televizyonların haber merkezleri, 1 Mayıs’ın akşamında da sahiplerinin meşrebince gördüler haberleri. O sahiplerin kaçı yaralanan gazetecileri aradı, üzüntülerini bildirdi kim bilir! Ama, olan yine sahada koşan.. Biber gazı yiyen.. Kolu bacağı kırılan.. Eli gaz kapsülüyle parçalanan.. Aldıkları ücret de yoksulluk sınırını azıcık sollayan genç meslektaşlarıma oldu. Dün 9 gazeteci yaralandı.. Bazı gazeteciler de gözaltına alındı.
HELİKOPTERDEN ATILAN TAŞ!!!!
Dünkü 1 Mayıs çok ilginç bir provokasyonla kişisel tarihimde de iz bıraktı. Kısaca anlatayım.
Halk TV’deki ilk Medya Mahallesi programı –sayısız bağlantı ve konuğun ardından- bitti. Mesajlarımı kontrol etmeye başladım. O da ne.. Programda nasıl büyük bir skandala imza atmışız. Beşiktaş üzerinde dolaşan polis helikopteri için ekrana “polis helikopteri havadan göstericilere taş atıyor” diye yazmışız. Eski gazeteci, eski sosyal demokrat (!”) şimdinin AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın adını taşıyan bir hesaptan da bunun görüntüsü verilmiş. Altına da ağır bir ifade yerleştirilmiş.
Nasıl yani??? Olabilir mi böyle bir şey??? Derken, durum anında anlaşıldı.
Ekranda “Beşiktaş’ta havada helikopter dolaşıyor” diye yazıyordu. Ama “birileri” ekran görüntüsü üzerinde oynayıp yazıyı değiştirmişti.
Neyse ki, gerçek yazıyı dosta düşmana kanıtlamak üzere elimizde RTÜK kaydı vardı. Dahası, değiştirilen yazı, Halk TV’nin kullandığı yazı fontunda değildi.
Önemli olmayabilir. Ama küçük da olsa bir darbe vurabilmek için nelerin yapılabildiğine tanık oldum. OdaTV’den Balyoz’a büyük sahtekârlıkları düşünüp bir kez daha isyan ettim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.