Öncü eksikliği ben öncüyüm demekle dolmadığı gibi bu eksikliği ve onun doğurduğu askeri yenilgileri bahane edip enerjiyi anlamsız hedeflere yöneltmek de çözüm olamıyor Bazı arkadaşlar son zamanlarda sürekli olarak “sokaklara artık çıkma çağrısı yapmanın bizi iyi göstermediğinden, geziyle birlikte yakalanan havanın artık dağıldığından, kendimizi polisle çarpışma gündeminden sıyırıp sınıfı da dahil edebileceğimiz başka gündemler üzerinden […]
Öncü eksikliği ben öncüyüm demekle dolmadığı gibi bu eksikliği ve onun doğurduğu askeri yenilgileri bahane edip enerjiyi anlamsız hedeflere yöneltmek de çözüm olamıyor
Bazı arkadaşlar son zamanlarda sürekli olarak “sokaklara artık çıkma çağrısı yapmanın bizi iyi göstermediğinden, geziyle birlikte yakalanan havanın artık dağıldığından, kendimizi polisle çarpışma gündeminden sıyırıp sınıfı da dahil edebileceğimiz başka gündemler üzerinden örgütlenmeye çalışmamız gerektiğinden” bahsediyor. Bu yazıların birkaç örneğini aşağıdaki dipnotta görebilirsiniz1,2.
Kısmen haklılık payı olan bu düşünce taaa bizim halen Gezide olduğumuz günlerden itibaren dile getirilen bir görüş. Yani bu görüşü savunan arkadaşların temsil ettiği sağduyu o zaman da artık istenen hedefe ulaşıldığını ve daha fazla kan dökülmeden parkın teslim edilmesi gerektiğini, daha fazla “siyaset”, daha fazla “kurum” inşa etmeyi ve mücadeleye bu kurumlarla yeni gündemler üzerinden devam etmeyi savunuyordu. Hatırlarsanız gezide bu karar oradaki forumlarda alınarak uygulandı ve o sırada parkın muhtelif yerlerinde toplanmış kalabalıkları gezerek öğrenmeye çalıştığım eğilime göre herhangi bir yapıyla hareket eden insanlardan çok (onlar bunun askeri bir yenilgi ifade etmeyecek şekilde terk edilmesini savunuyorlardı) parka münferit olarak gelenlerin ezici çoğunluğunun kararıyla parkta kalma kararı alındı.
Sonrasında yaşananlarsa hep bir ivme ve kan kaybı. Devlet kısa bir süre kaybettiği inisiyatifi yine her zamanki baskı ve zor taktikleriyle yeniden ele geçirdi. Ve bizim her zaman ki gündelik hayata geri dönme reflekslerimiz de sistem açısından bu galibiyeti kolaylaştırdı. Tabi mağlubiyette o dönemin cüretkar katılımcılarından bazılarının daha önceden hiç tahayyül etmedikleri bir boyutta şiddete maruz kalmaları yani devlet gerçeğiyle tanışmaları kadar örgütlü olmanın herhangi bir örgüte mensup olmak değil genel kitlenin daha bilinçli ve organize hareket eder hale gelmesini sağlamak demek olduğunu bilen bizlerin buna uygun hareket edememesinin de payı büyük.
Haklısınız devletin alanları kapatıp bizi ara sokaklarda, İstiklalde veya Bahariyede, Kızılayın ara sokaklarında filan tutarak sağlamaya çalışmasının bir mantığı var. Çünkü alanı zaptettiğinde halk oluyorsun ama ara sokaklarda “marjinalsin”. Sorun sayı değil çünkü alanı az bir sayıda insan alsa bile kalabalıklar sonrasındaki güvenle oraya akıyorlar. Ara sokaklarda ne kadar kalabalık olursan ol onların av sahasındaki bir av haline geliyorsun. Sonrasında yaşananlar ise adeta San Fermin’deki boğa kovalamaca görüntüleri gibi TOMA tarafından kovalanan ve kaçışan insanların ızdırabı.
Bence bizim kesin olarak galibiyetlere ihtiyacımız var. Şu anki sonucu planlanmamış çağrılarla bu galibiyeti yaşama şansımızın çok düşük olduğu ortada. Ama bu galibiyet hissini link verdiğim yazıdaki örnekte olduğu gibi belediye meclisine sokacağımız tek bir adamla yaşayamayız. Bu, apolitik toplumun zirvesi olan, “yaratılmış toplum” ABD açısından bir zafer olabilir ama bizim burada daha başka şeylere ihtiyacımız var bu hissi yaşamak için. Yani bu koca sezonda kazanılan tek bir maçı zafer olarak görmek gibi bişey.
Müziğin sustuğu ve bizim ıslıkla dans etmeye çalıştığımız tespitinde haklısınız. Fakat belki de yapmamız gereken hep birlikte aynı melodide ıslık çalmaya çalışmaktır. Bizim yenilgimiz eylem sonrası ara sokaklara dağılmayı kabul etmemizde ve ertesi gün de hiçbişey olmamış gibi işe gitme, çocuğumuzu okula gönderme, sinemaya gitme ve o beğendiğimiz elbiseyi satın alma vb. isteğimizde yatıyor. Oysa buralar hep deplasman bizim için ve deplasmanda galip gelmenin tek yolu da daha örgütlü olmaktan ve topyekün mücadele zeminleri aramaktan geçiyor. Öncü eksikliği ben öncüyüm demekle dolmadığı gibi bu eksikliği ve onun doğurduğu askeri yenilgileri bahane edip enerjiyi anlamsız hedeflere yöneltmek de çözüm olamıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.