Gezi Parkı davasında ifadeler verilmeye devam ediyor. Davanın sanıklarından Hatice Tuğşen ifadesinde polisin kendisini aç bıraktığını, çıplak arama yaptığını ve kendisinden soyunup ıkınmasının istendiğini anlattı
Gezi Parkı davasında ifadeler verilmeye devam ediyor. Davanın sanıklarından Hatice Tuğşen ifadesinde polisin kendisini aç bıraktığını, çıplak arama yaptığını ve kendisinden soyunup ıkınmasının istendiğini anlattı
Gezi Direnişi’nin yedisi yabancı uyruklu olmak üzere 255 sanıklı davasının 7. duruşması bugün (20 Mayıs) yapıldı. Dava dosyasında sanık olarak bulunana 23 kişinin hazır bulundupu duruşmaya katılanlar ifadelerini verdi.
“9-10 polis üstüme gelip ağır şekilde darp ettiler”
Duruşmada savunma yapan üniversite öğrencisi Mustafa Emrullah, 2 Haziran 2013 gecesi Üsküdar’dan Beşiktaş ‘a arkadaşını ziyaret etmek için geçtiğini belirterek, “Arkadaşıma giderken, daha önceden atılmış gaz bombasından etkilenip öğrencisi olduğum Bahçeşehir Üniversitesi kampüsüne sığındım. Beşiktaş Çarşı’ya girmek istedim, ancak Barbaros Bulvarı girişi polis tarafından tutulmuştu. Akaretler tarafına yürüdüm, ancak polis orayı da tutmuştu. Geri dönerken, dinlenmekte olan çevik kuvvet polisi bana laf attı. ‘Evine git birader” dedi. Daha sonra ağır küfürler etti. 9-10 polis üstüme gelip ağır şekilde darp ettiler” dedi.
“Beyin sarsıntısı geçiriyor olabilirdim”
Polislerin kafasına kaskla vurduğunu ifade eden Emrullah, “Darpın etkisiyle kendimde değildim. Otobüse ters kelepçeli olarak bindirildim. Kafam kanıyordu. Gözaltına alınan diğer şahıslar kafamın kanamasını durdurmak için kafama tişört tuttular. Polisler bunu yapanlara da küfür etti. 2 saat tıbbi yardım yapılmadı. O sırada beyin sarsıntısı geçiriyor olabilirdim” diye konuştu.
“Çıplak aramaya maruz bırakıldık”
Kabin memuru Hatice Tuğşen Akyol da, 5 Haziran 2013 günü arkadaşının kendisini ve diğer arkadaşını Gümüşsuyu Caddesi’nin başında bıraktığını belirterek, “Hiçbir olay yoktu. Gezi Parkı’nın oraya gittik. Birkaç saat oturduktan sonra, eve dönmek için taksiye binmek amacıyla indiğimiz yere geri döndük. Bir anda gaz bombaları atıldı. Mecburen herkesle birlikte İTÜ’nün merdivenlerine doğru kaçmaya başladık. Arzu Kurt ile birlikte birbirimize tutunup çöktük. Tam o sırada coplarla polisler ikimizi darp etti. 48 saatte yalnızca 1 kez yemek verildi. Çıplak aramaya maruz bırakıldık. Çırılçıplak soyup ıkınmamı istediler” diye konuştu. Kabin memuru Arzu Kurt ise, “Bana sinkaflı küfürler edildi. Anadan doğma şekilde Hatice gibi aramam yapıldı. Suçlamaları kabul etmiyorum” diye konuştu.
“Ne güzel oruç tutmuşlar”
Suçlamaları kabul etmeyen tutuksuz sanık Yılmaz Tüzen’in avukatı Melis Dalgıç da şunları söyledi:
“Gözaltına alınanların bana anlattıkları ve gördüklerimle ilgili olarak, şahısların aç ve susuz bırakıldığını Baro’ya da, Cumhuriyet Savcılığı’na da bildirdim. Önlem alınması gerektiğini vurguladım. Hatta bu durumu, ismini hatırlayamadığım bir savcı ile görüştüğümde, ona sanıklar aç-susuz dediğimde, ‘Ne güzel, oruç tutmuşlar’ dedi.”
“Soma’da para hırsına kurban edilen madencileri saygıyla aınyorum”
Yücel Demir ise, savunmasına, “Soma’da para hırsına kurban edilen madencileri saygıyla anıyorum” diyerek başladı.
“1 Haziran 2013 günü Galatasaray Lisesi önünde gözaltına alındım. Gözaltına alındıktan sonra 15 saat bir polis otobüsü içerisinde hapsedildik. Neredeyse nefes almamıza dahi müsaade edilmedi. Orada olmamın nedeni, hükümetin doğayı katleden uygulamalarına olan tepkimdir. Kanunsuz bir gösteriye katılmak gibi bir amacım da yoktu. Suçlamaları kabul etmiyorum.”
“Sizin yüzünüzden 48 saattir çalışıyoruz, eve gidemedik”
Yönetmen ve senarist Ahmet Küçükyalı da, “Gözaltına alındıktan sonra çevik kuvvet otobüsüne bindirildiğimde, bir tane görevli koltuklara sopa ile vurarak, ‘Sizin yüzünüzden 48 saattir çalışıyoruz, eve gidemedik’ diye bağırdı. Telefon görüşmesi yaptırmadılar, yiyecek vermediler, tuvalete bir defa gitmeme izin verildi. Suçlamaları kabul etmiyorum. Ben Kültür Bakanlığı’na eser veren ve bu kapsamda çalışma yapan senaristim, aynı zamanda yapımcı ve yönetmenim. Kanun dışı faaliyet içerisinde olmam söz konusu değil, beraatime karar verilsin” diyerek kendini savundu.
“İsteseydim kaçardım, yakalayamazlardı. ben milli takım ragbi oyuncusuyum”
Polis tarafından darp edildiğini söyleyen Ragbi Milli Takım oyuncusu Doğan Doğan da, “Akrep denilen araca sokuldum. İçeride benim gibi 5 şahıs daha vardı, bizi darp ettiler. Ardından başka bir araca bindirildim ve burada da darpa uğradım. Ancak herhangi bir müdahalem olmadı. İsteseydim kaçardım, yakalayamazlardı. Zira ben Milli Takım ragbi oyuncusuyum. Tüm bunlara rağmen darp edildim ve çok ağır hakaretlere maruz kaldım” dedi.
“40 polis bana tekme atarak küfür etti”
Doğan, savunmasına şöyle devam etti:
“İstanbul Emniyet Müdürlüğü binası önünde araçtan indiğim sırada, yakalananlar kaçmasın diye otobüsün önünde yaklaşık 40 tane polis vardı. Ben bunların arasından geçerken, hepsi bana tekme atarak küfür ettiler. Benim dışımda araçtan inenlere de bu şekilde vurdular. Aralarında kızlar ve yabancı öğrenciler de vardı. Ben bunların da dayak yediğini gördüm.”
“Kolumda Mustafa Kemal Atatürk imzası olan dövme var diye annem ve babama küfür edildi”
İlker Yeniay ise, “Mustafa Kemal Atatürk dövmelerimden dolayı polis bana laf attı. Ben de kendisine cevap verince, aramızda arbede çıktı. Başka bir polis aramıza girdi. Daha sonra bir arabaya sevk edilip 20 saat tutuldum. Nezaretteyken kemerimiz alındığından pantolonum düştü, bu yüzden de polisle aramda tartışma çıktı. Detaylı aramadan geçtim ve burada sinkaflı küfürlere maruz kaldım. Benim babam emekli astsubaydır. Kolumda Mustafa Kemal Atatürk imzası olan dövme var diye polis tarafından annem ve babama küfür edildi” dedi.
Duruşma, diğer sanıkların savunmalarının alınması için yarın (21 Mayıs) sabah saat 09.30’a ertelendi.