Gelinen 15 yıllık süreçte bir öğrenci kenti olan Eskişehir’de sokak muhalefetinin örgütlenmesinde ödediği bedeller ve yakaladığı kitlesellikle taşın altına sadece elini değil tüm varlığını koyan Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri kent muhalefetinin yapıtaşlarından ikisi haline gelmişlerdir Volume 1 Turuncu-mavi iradenin 15 yılından satırbaşları Halkevleri Eskişehir Şubesi 1990’ların sonuna doğru, yönetimi bir partinin üyelerince oluşturulmuş, sonrasında işlevsizleştirilmiş, […]
Gelinen 15 yıllık süreçte bir öğrenci kenti olan Eskişehir’de sokak muhalefetinin örgütlenmesinde ödediği bedeller ve yakaladığı kitlesellikle taşın altına sadece elini değil tüm varlığını koyan Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri kent muhalefetinin yapıtaşlarından ikisi haline gelmişlerdir
Volume 1 Turuncu-mavi iradenin 15 yılından satırbaşları
Halkevleri Eskişehir Şubesi 1990’ların sonuna doğru, yönetimi bir partinin üyelerince oluşturulmuş, sonrasında işlevsizleştirilmiş, yeri kapatılmış ve eşyaları o parti binasının bodrumuna kilitlenerek fiilen faaliyetlerine son verilmiş haldedir. O yıllarda bir grup üniversite öğrencisi binbir zorlukla mücadele ederek önce derneğin yönetiminde çoğunluğu sağlamış sonra da artakalan eşyaları toparlayarak yeni bir yere taşımış ve derneği yeniden faaliyete geçirmek için kolları sıvamıştır.
Bu yıllar aynı zamanda Halkevleri’nin yurt genelinde kendini yeniden inşa etmesi sürecine de denk gelmiştir. Yoksulların örgütü olma iddiasında olan Halkevleri tüm yurtta etnik, mezhepsel ve sosyoekonomik durumuna bakmaksızın kent yoksullarının yaşadığı mahallelerde bir bir şubelerini açmaya başlamıştır.
2000 yılında, o zamanın DSP-MHP-ANAP Hükümeti, F tipi cezaevlerini protesto eylemlerini bastırırken aynı zamanda tüm toplumsal muhalefetin de üzerinden balyoz gibi geçer. Yüzlerce insan tutuklanır, binlercesi gözaltına alınır. Öğrenciler okullarından, çalışanlar işyerlerinden atılır.
Uzunca bir süredir ana gövdesi kentteki öğrencilerden oluşan Eskişehir muhalefeti de bu balyozdan nasibini alır. Üniversitede ve kent merkezinde yapılan gösterilere saldırılır; ki o zamanlar ‘polis müdahalesi’ Eskişehir’de çok da görülmemiş bir şeydir. Çehresi yenilenen Eskişehir Halkevi de 2000’li yılların başında ‘özgürlük’ talebiyle sokağa çıkan sınırlı büyüklükteki Eskişehir muhalefeti içinde yerini alır.
Yine 2000’lerin başında yukarıda bahsedilen ‘F tipi darbesi’ (evet düşük yoğunluklu bir darbedir) başlamadan önce Eskişehir’de öğrenci hareketi çok güçlüdür. Her yıl YÖK’ün kuruluş yıldönümü 6 Kasım’larda yapılan YÖK protestoları Ankara ve İstanbul’daki eylemlerden daha kitlesel olmaya başlayınca zamanın Rektörü Engin Ataç ve polis işbirliğiyle yüzlerce öğrenciye soruşturma açılır, yaklaşık 150 öğrenci uzaklaştırma cezası alır. Eylemler devam ettikçe açılan soruşturma sayısı da verilen cezalar da artar. Öğrenci grupları teker teker eylemlerden çekilir. Sonunda 5 öğrenci okuldan atılır. Bu öğrencilerden 4 tanesi anti-demokratik tüm uygulamaları kesintisiz protesto edip Eskişehir’de ve tüm yurtta gündem yapma inadını sürdüren Öğrenci Koordinasyonu üyeleridir. Ve gündem yaparlar da. Rektör-polis işbirliğini önce Eskişehir’in gündeminde sonra da ulusal basında gündeme taşırlar. Açtıkları dava sonucunda önce yürütmeyi durdurma kararı alırlar sonra da okullarına geri dönerler.
2001-2004 yılları arası Eskişehir muhalefetinin dibe vurduğu yıllardır. Ülke genelinde muhalefetin geri çekilmesi Eskişehir’e de yansımıştır. Eskişehir Halkevi bu süreci, Halkevleri’nin tüm yurtta başlattığı “Eğitim, Sağlık, Barınma, Ulaşım Hakkı” kampanyalarıyla kendini yeniden yapılandırarak geçirir. Önce Büyükdere-Gültepe-Yenikent-Yıldıztepe bölgesinde örgütlenme çalışmalarına ağırlık vererek, 2. şubesi olan Gültepe Halkevi’ni bu bölgeye açar. Mahalle halkının ilk söylediği şey şudur: “Buraya partiler, dernekler gelir, en fazla 6 ay bürolarını açık tutar, sonra da tutunamaz gider, mahalleliyi yüzüstü bırakırlar”. Mahallede öğrencilere yönelik yapılan kurs faaliyetleri, kadınlara yönelik yapılan çalışmalar, eğitim ve sağlık hakkı konusunda yapılan faaliyetler sonucunda bugün bölgede Gültepe Halkevi 10 yıldır sokak muhalefetinin en önemli bileşeni haline gelmiştir. Bölge halkı evini sahiplenmiş ve 10 yıl boyunca sürekli ileri taşımıştır (Bu yılki 1 Mayıs’ta da her yıl olduğu gibi onlarca mahalleli otobüslerle şehir merkezindeki 1 Mayıs’a katılıp mahallelerinin taleplerini 1 Mayıs’a taşımışlardır).
2004 yılına gelindiğinde kent muhalefetinin çalışmalarında önemli bir yer tutan ‘afiş asmak’ için sayıları zaten sınırlı olan ‘izinli’ bilboardlar tümüyle kaldırılmış, özel bilboardlar da yasak olduğundan Eskişehir kent muhalefetinin kendini ifade etme araçlarından en önemlisi kullanılamaz hale gelmiştir. Neredeyse yıl boyunca kentte afiş asılamamıştır. Eskişehir Halkevleri bu durumu kentteki trafo ve direklere afiş asarak aşmış, üyeleri polis tarafından 2 ay içinde yaklaşık 20 kez gözaltına alınmıştır. Gözaltıların çoğunda karakolda üyelerine bu basit sebep için işkence yapılmış, birçok üye iş göremez raporları almıştır. Sonunda polis pes etmiş, bütçesi oldukça sınırlı olan kent muhalefeti bileşenlerinin neredeyse tek sahip olduğu kendini ifade etme aracı olan afiş asma kazanımı kent muhalefetinin hanesine yazılmıştır. 2004’ten bugüne kentte ‘afiş asılabilecek’ her yere (emniyetin ufak müdahaleleri sayılmazsa) afiş asılmaya devam edilmektedir.
2005 yılının ortalarında, Mardin’de güvenlik güçleri tarafından ‘terörist’ olduğu gerekçesiyle evinin önünde 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın davası ‘güvenlik’ gerekçesiyle Eskişehir’e alınır. İlk duruşmada davayı takip etmek için adliye önünde toplanan yüzlerce insana ‘polis kordonunda’ yapılan 20 kadar ülkücü-faşistin saldırısı bahane edilerek yine güvenlik gerekçesiyle 2. duruşmada Eskişehir’de tüm gösteri ve yürüyüşler yasaklanır. Emniyet o gün adliye çevresinde iki kilometrekarelik bir alanı polis zinciri ile kapatarak Eskişehir muhalefetine ‘sokağa çıkma yasağı’ ilan eder. 12 yaşında 13 kurşunla güvenlik güçleri tarafından terörist olduğu gerekçesiyle öldürülen bir çocuk için ve hukuksuzca kent muhalefetine eylem yasağı koyan polisin tavrına Eskişehir’de bir tepki verilmesi gereklidir. Eskişehir Halkevleri 40 kadar üyesiyle sokağa çıkmış, 100 metre yürüdükten sonra polis tarafından önü kesilmiş ve hiçbir uyarıda bulunmadan polis saldırısı gerçekleşmiştir. Yaşanan çatışmadan sonra akşam saatlerinde tüm kent muhalefeti sokağa çıkmış ve ortak bir eylemle davada polislerin aklanmaya çalışılmasını protesto etmişlerdir. Sonraki 4 duruşmada da eylem yasağı delinmiş, kentte protestolar devam etmiştir. Eskişehir Halkevleri avukatlarıyla ve üyeleriyle o dönem kentte yüzüstü bırakılan davayı sahiplenmiş ve süreci sonuna kadar devam ettirmiştir.
2005 yılının sonunda doğru tüm Türkiye’deki üniversitelerde olduğu gibi Eskişehir’de de Öğrenci Kolektifleri kurulmuş, Öğrenci Koordinasyonu’ndan aldığı mirasla 40 yıllık Dev-Genç geleneğini üniversitelerde devam ettirme iddiasıyla faaliyetlerine başlamıştır. ‘Mavi irade’ üniversitelerde yıllar sonra yeniden sahneye çıkmıştır. 2001-2005 yılları arasında Eskişehir’deki üniversitelerdeki öğrenci hareketi bileşenlerinin çoğu ‘soruşturma açıldığı’ gerekçesiyle kampüs içinde neredeyse hiçbir faaliyette bulunmamışlardır. Üniversite içinde afiş asılamayan, bildiri dağıtılamayan, stant açılamayan ve 4 yıl boyunca (6 Kasım’lar dahil) hiçbir sokak eyleminin yapılamadığı bir dönemin sonunda kampüslerde ‘ilk’ler Öğrenci Kolektifleri’yle yaşanmaya başlanmıştır.
Kolektifler’in çıkış kampanyası olan MP3 (Müşterileştirmeye ve Piyasalaştırmaya karşı üniversitelilerin 3 talebi) kampanyasıyla yıllar sonra okulda ilk kez afiş asılmış/bildiri dağıtılmış, yemekhanenin karşısında haftalarca stant açılmış; kampanyanın meşruluğu, Kolektifler’in doğru örgütlenme tarzı, Kolektif üyelerinin özel güvenlik ve polise karşı kararlı tutumu üniversitelilerde karşılık bulmuş ve 5 yıl sonra ilk kez 2006 da Anadolu Üniversitesi Yunusemre Kampüsü’nde 60 öğrencinin katıldığı “Parasız Eğitim” eylemi gerçekleştirilebilmiştir. Kentteki muhalefet eksikliğinin bir yansıması olarak ertesi gün 7 yerel gazeteden 6’sı eylem haberini manşetten, 1’i ise sürmanşetten vermiş; hafta boyunca Eskişehir Öğrenci Kolektifleri ulusal basında ve Eskişehir’in TV ve yerel dergilerinde gündem olmuş ve o dönem okul yönetimi tarafından açılan soruşturmaları hareketin meşruluğu ile boşa çıkarmışlardır. Benzer çalışmaları 1 Mayıs’a kadar kesintisiz sürdüren ilk kuşak Kolektifler ’80 sonrası ilk defa üniversite içinde toplanıp 1 Mayıs’ın yapılacağı alana kadar fiili yürüyüşlerle bu geleneğin de başlatıcısı olmuşlar; öğrenci hareketinin bu en cılız dönemlerinde üniversitenin sesini alana taşıyan tek öğrenci örgütü olmuşlardır (O dönemden sonra öğrenci hareketinin diğer bileşenleri de ‘yapılabilirliği’ni görüp yavaş yavaş üniversite içinde faaliyet yürütmeye başlamışlardır. Ve sonraki 8 yıl boyunca öğrenci hareketi giderek kendi yaşam alanı olan üniversite içine olması gerektiği gibi ‘yerleşmiş’ ve artık Gezi İsyanı ile birlikte öğrenci kenti olan Eskişehir, Türkiye’deki Demokratik Üniversite Mücadelesinin önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir).
Turuncu-mavi iradenin bütün varlık sebebi genelde toplumsal muhalefetin özelde ise kent muhalefetinin aktif ve dinamik bir muhalefet aracı olarak kullanılabilecek hale gelmesi için çalışmak olmuştur.
2006 1 Mayıs’ında Eskişehir’de kent muhalefetine katılan bir diğer ‘ilk’ ise ’80 sonrası ilk defa kurulan bir ‘lise korteji’dir. Eskişehir Liseli Genç Umut 2006 yılında başlattığı çalışmayı bugünlere kadar taşımıştır. Yine 2006’dan sonra ‘yapılabilirliği’ anlaşılmış ve başka lise örgütlenmeleri de 1 Mayıs’larda alanda yerini almıştır.
Bu yıllardan sonra AKP iktidarına karşı giderek genişleyen halk muhalefeti içinde Eskişehir Halkevleri de tüm gücüyle yerini almıştır. Yine 2007 yılı tüm Türkiye’de Halkevleri için bir milattır. “Halkın Hakları Var” projesi ile başta eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, enerji gibi temel haklar olmak üzere neo-liberalizmin halkın gündelik yaşamında gasp ettiği tüm haklara sahip çıkmak için toplumsal muhalefetin belki de sistematik olarak yürüttüğü bütünlüklü tek proje hayata geçmiştir. Bu proje başladığı zamandan bugüne toplumsal muhalefetin siyaset yapma biçimine ve gündeminin belirlenmesine ciddi derecede etki etmiştir.
Eskişehir Halkevleri 2007-2008 yıllarında Eskişehir’deki diğer dinamik toplumsal muhalefet bileşenleri ile birlikte ‘Eskişehir Ekmek ve Emek Meclisi’nin kurucuları arasında yer almıştır. Ekmek zammına karşı yapılan protestolar ile kurulan bu meclis ile Eskişehir’de de farklı bir tarzda sokak muhalefeti geliştirilebileceğini, bununla birlikte somut kazanımlar elde edilebileceğini ekmek zamlarını geri çektirerek göstermiştir.
Eskişehir’de ne zaman ulaşım zammı olsa bunun sokakta eyleminin örgütleyicisi, hastanesine sahip çıkmak için yürüyen Tepebaşı halkının destekçisi Halkevleri olmuştur.
2009-2010 yıllarında çıkan ‘ekonomik kriz’ le birlikte Halkevleri tarafından sokakta halk kürsüleri kurulmuş, kriz mağduru emekçiler bu kürsülerde kendini ifade etmiştir. Sokak sadece yürüyüş yapmak için değil farklı biçimlerde de kullanılmış, bu kürsülerde halk doğrudan demokrasi ile yapacağı kriz karşıtı eylemlerin biçimine kendisi karar vermiştir.
Eskişehir Halkevleri, aynı yıl yapılan Anayasa Değişikliği Referandumu’nda ‘Halkın Hayır’ı Var!’ diyerek AKP’nin yalanlarına karşı referandumda Eskişehir halkını ‘Hayır’ oyu kullanmaya çağırmıştır.
Yine 2010 yılında Eskişehir Halkevleri kent muhalefetinin bir bileşeni olarak cüretkar bir adım atmış, 3. şubesini (2014 yerel seçimlerinde sağ partilerin toplamda %83 oy aldığı) Emek Mahallesi’ne açmıştır. Burada onlarca İslamcı, gerici, faşist dernek/vakıf/cemaatin arasında bir umut olmuş; etnik köken, mezhep, oy verilen parti farkı gözetmeksizin kent yoksulları arasında başka türlü bir dayanışmanın gerçekleşebileceğinin pratiklerini gerçekleştirmiştir.
2010 yılından Gezi İsyanı’na gelinen süreçte; AKP’nin yasalaştırdığı 4+4+4 gerici-piyasacı-cinsiyetçi eğitim sistemine karşı mücadelede; gerici, kadın düşmanı kürtaj çıkışlarına karşı mücadelede; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günleri’nde; Hopa’da polis tarafından öldürülen Devrimci Öğretmen Metin Lokumcu anmalarında; Reyhanlı’da AKP’nin Suriye’de savaş çığırtkanlığı politikalarının bir sonucu olan ve 52 kişinin yaşamını yitirdiği patlama sonrasında yapılan barış eylemlerinde Eskişehir Halkevleri sokağın ana örgütleyicisi olarak ön plana çıkmıştır.
Bugün Eskişehir’de Halkevleri’nin her yıl mahallelerde yaptığı ücretsiz film şenliklerine, halk pikniklerine, kuruluş yıldönümü şenliklerine, halk korosu çalışmalarına, organ bağışını teşvik eden ‘umut ol’ kampanyalarına binlerce Eskişehirli katılmaktadır. Ayrıca her yıl işçi sendikaları ve meslek odaları ile birlikte düzenlenen, Uluslararası İşçi Filmleri Festivali ile birlikte yine binlerce emekçiyi, öğrenciyi bir araya getirilmektedir.
Ve Eskişehir Öğrenci Kolektifleri… Her yıl yaptıkları Gençlik Filmleri Festivali ile üniversitede sadece sokağın değil sinemanın da öncüsü olan; yılbaşlarını yoksul mahallelerde çocuklara oyuncak götürerek onlarla birlikte geçiren Kolektifler’in belki de gençlik mücadelesine sundukları en önemli katkı yıllardır düzenlediği ‘Okumuş İnsan Halkının Yanındadır’ kampanyasıdır. Yıllardır süregelen neo-liberal eğitim politikaları ile birlikte paralı eğitimin bir sonucu olarak giderek sınıfsal ve sosyo-kültürel konumlanışı değişen üniversite öğrencilerinin ve bundan etkilenen öğrenci örgütlerinin giderek ezilenlerden, emekçilerden, yoksullardan ve işçi sınıfından uzaklaştığı bir süreçte Kolektifler yaz aylarını yoksul mahallelerde yaz okulu kampanyaları yaparak geçirmektedir. Ülkemizde yoksulların devlet eliyle giderek milliyetçi-muhafazakar bir kültürle gerici bir biçimde düzen safına örgütlendiği ’80 sonrasında, yoksulların temel yaşam alanları olan mahallelerinde çocuklar için düzenlenen yaz okullarının anlamı büyüktür. Bu yaz okulları Emek, Şirintepe, Gültepe gibi birçok mahallede yüzlerce çocuk ve velisine ulaşmaktadır. Kolektifler bu çalışması ile yıllardır AKP ve Cemaat yandaşı gazetelerin de hedefi olmuştur.
Burada Eskişehir Öğrenci Kolektifleri’nden bahsederken Eskişehir’de kurulan son Kolektif birimi olan Osmangazi Üniversitesi Öğrenci Kolektifi’nin 2013 yılında yaptığı atağı da ayrıca ele almak gerekir. Osmangazi Üniversitesi kuruluşundan beri neredeyse hiç öğrenci muhalefeti çalışmasının yapılmadığı, biraz İstanbul’un Marmara’sı biraz Ankara’nın Gazi’sini andıran bir üniversitedir. Burada 2013 yılında ‘mavi irade’nin 40 yıldır bildiği en iyi şey olan ‘yerel taleplerden doğru kampüslerde öğrenci öz örgütlülüğü yaratmak’ yöntemi uygulanmıştır. Hiçbir çalışmanın olmadığı bir kampüste, ‘tepeden siyaset yapma’nın büyülü egosuna kapılmadan, kampüsteki öğrencilerin en temel taleplerinden biri olan yemekhane zamlarının geri alınması talebiyle kamuoyu yaratmak için yemekhane önünde hazırladıkları ekmekleri dağıtmak isteyen OGÜ Öğrenci Kolektifi üyesi öğrencilere özel güvenliğin sert müdahalesi ile başlayan süreç, önce yerel basında sonra ulusal basında gündeme taşınmış; AKP’den belediye başkanı adayı da olup seçilemeyen Rektör Hasan Gönen’in anti-demokratik uygulamaları başarıyla teşhir edilmiş ve ertesi gün 20 yıllık tarihinde iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda eylem yapılan Osmangazi Üniversitesi’nde 2000 kişiyle o yılın en kitlesel öğrenci eylemlerinden biriyle Rektör protesto edilmiştir. Sonrasında üniversite içinde çalışmanın sınırlarını her geçen süreçte daha da artıran OGÜ Öğrenci Kolektifi, bugün üniversite muhalefetinin diğer bileşenleriyle birlikte afiş asma, bildiri dağıtma, stant açma gibi tüm argümanlarla kampüs içinde tıpkı Anadolu Üniversitesi’nde olduğu gibi açık çalışma yapmaktadır.
Volume 2 Ve ‘Gezi’…
AKP iktidarına karşı halkta biriken öfkenin patladığı Gezi İsyanı tüm yurtta belki de en uzun sürecini Eskişehir’de yaşamıştır. Direnişin ilk günlerinde Espark ve çevresinde yoğun çatışmalar yaşanmış, Eskişehir halkı ve üniversiteliler polisi püskürterek şehir merkezinden AKP il binasının önüne kadar geriletmiştir. Yaklaşık 1 ay boyunca Espark önündeki meydanda ‘çadırkent’ kurulmuş. Direniş geceli-gündüzlü devam etmiştir. Her gün yapılan ve kentin tüm ana caddelerini by-pass yaparak gerçekleştirilen eylemlere on binlerce Eskişehirli katılmış, kentin tüm caddeleri ve meydanları özgürleştirilmiştir.
Gezi’de bir şehit de veren Eskişehir’de AKP il binasının önünde yaşanan çatışmalarda polis tarafından darp edilen Ali İsmail Korkmaz önce komaya girmiş daha sonra da yaşamını yitirmiştir. Ali İsmail Korkmaz’ı önce üniversiteliler sonra tüm Eskişehir halkı bağrına basmış cenazesine yine on binler katılmıştır. Bugün Ali İsmail Korkmaz Eskişehir’de Gezi direnişinin sembolüdür.
Gerek Gezi İsyanı boyunca sokak eylemlerinde gerek yaz aylarının ortalarında başlayan park forumlarında gerekse de okullar açıldıktan sonra üniversitelerde ‘turuncu-mavi irade’ kendini belirgin bir biçimde hissettirmiştir. Kent merkezi dışında mahalle forumları Halkevleri’nin şubelerinin olduğu mahallelerde, üniversite forumları ise Öğrenci Kolektifleri’nin öncülüğünde kurulmuştur.
Bugün tüm Eskişehir kamuoyuna ve kent muhalefetine malum olduğu üzere; Eskişehir’de Gezi eylemliliklerinin faturasını Eskişehir Emniyeti büyük ölçüde Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri’ne kesmiştir. Yapılan gözaltı işlemlerine, açılan dava ve soruşturmalara, yolların trafiğe kapatıldığı gerekçesi ile kesilen para cezalarına bakıldığında bu faturanın büyüklüğü anlaşılmaktadır.
Eskişehir yerel basınından gazetecilerin laf aralarında söylediği “Direnişin Oscar’ını turuncu-mavi flamalılara verdik” söylemi aslında çok şeyi anlatmaktadır. Bu irade ‘kağıt üzerindeki üyelerinin 10 katı kadar da sokakta üyesi olması’nı hedefleyen, AKP’nin sandıkla ya da tepeden yapılan muhalefet ittifaklarıyla değil, sokak muhalefetiyle yenileceğini iddia eden bir iradedir. Mahallelerde ve üniversitelerde ‘bağımsız, meşru, militan ve kitlesel’ bir muhalefetin örgütlenebileceğinin gerçek hayattaki somut ifadesidir. Devrimci muhalefet etme biçiminin kitaplarda yazan teorisinin sokaktaki pratik karşılığıdır.
Bu yüzdendir ki; sol/sosyalist/sosyal demokrat/yurtsever tüm muhalif yapıların örgütlenme tarzlarına bir itiraz da olan Gezi sürecinden gerekli dersleri çıkarmayan birçok geleneksel yapı bu yılki 1 Mayıs’ta önceki yıllara nazaran güç kaybetmişken; Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri ve Liseli Genç Umut’un yer aldığı kortej yaklaşık 1000 kişilik katılımıyla Odunpazarı meydanındaki mitingin ana gövdesini oluşturmuştur.
Halkevleri mahallelerden getirdiği üyeleri ve aileleriyle alandaki belirgin halk korteji olmuş; Öğrenci Kolektifleri ise artık üniversite muhalefetinde en belirgin adres olduğunu kortejinde yer alan öğrenci toplulukları, taraftar grupları, fakülte pankartları ve kitleselliğiyle kanıtlamıştır.
Volume 3 1 Mayıs tartışmalarına dair: “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” derken şaka değildi
Haziran’da başlayan Gezi İsyanı’ndan sonra “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dedik. Genç yaşta yitirdiğimiz 8 can, sakat kalan onlarca insan, işkence gören yüzler, binler… Ödenen bu bedellerden, yaşanan bu süreçlerden sonra toplumsal muhalefetin yapması gereken kendini topyekün gözden geçirmektir. Yukarıda da belirtildiği gibi Gezi, toplumsal muhalefete ‘sokağı’ ve ‘sokakta nasıl muhalefet yapılacağı’nı göstermiştir.
Tüm Türkiye’de büyük merkezlerde İstanbul-Taksim tercihi dışında neredeyse hiçbir yerde Gezi’den sonra toplumsal muhalefeti ilerletici bir tercih yapılmamıştır. Ankara’da kazanılmış meydan Kızılay’ı bir kenara bırakıp Sıhhiye tercihini de atlamadan, Eskişehir 1 Mayıs’ı da bu kategoride değerlendirebilir. İkiye bölünmüş bir 1 Mayıs, neredeyse aynı tertip komitesi bileşenleri, aynı ‘meydan’, aynı güzergah…
Öncelikle diyelim ki Türk-İş’in ‘merkez’inden gelen (Bu merkez sadece genel merkezleri değil belki de emir aldıkları daha merkezi bir yapıdır, ne dersiniz?) ‘emir’le son yıllarda olduğu gibi sudan sebeplerle 1 Mayıs’ı ayrı kutlama eğilimi (gerici bir yaklaşım olmakla birlikte) beklenmedik bir durum değildir. O yüzden Türk-İş’in 1 Mayıs’ı bölmesi ve iki farklı 1 Mayıs olması (maalesef) anlaşılabilir (Burada bir cümleyle de olsa, Türk-İş’in işçi sınıfının kendisi olduğuna Türk-İş yöneticilerinden bile fazla inanan ve bu doğrultuda yıllardır Türk-İş’in egosunu şişiren ve Türk-İş’in 1 Mayıs’lardaki bu fevri tutumlarında payı olan sendikal anlayışın bu yıl Eskişehir’de resmen iflas ettiğine de değinmeden geçmeyelim).
Yine yukarıda belirtilmeye çalışılan kentin tüm ana caddeleri ve direnişin merkez üssü ‘Espark Meydanı’ kazanılmışken Odunpazarı tercihi ne kadar ilerici bir tercihtir? Bir diğer boyut ise Gezi sürecinin etkisinin en yoğun olarak hissedildiği Espark’a yakın bölgedeki 1 Mayıs katılımcıları Sıhhiye Meydanı’nı alan Türk-İş’e bırakılmış ve Odunpazarı 1 Mayıs’ının kitleselliği kısıtlanmıştır.
Peki tertip komitesi Gezi’ye rağmen neden aynı bileşenlerden oluşmaktadır? Yukarıda sayfalarca anlatılmaya çalışıldığı gibi Eskişehir’de yıllardır artan bir güçle Halkevleri sokak muhalefetinin ana bileşeni olagelmektedir. 1 Mayıs gibi iktidara karşı sokağın en güçlü tepkisini vermesi gereken bir gün örgütlenirken Halkevleri neden es geçilmiştir? Halkevleri örgütlenme yapısı itibariyle bir siyasi parti değildir. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB gibi emek örgütlerinin işyerlerinde örgütlemeye çalıştığı üyelerini, yaşam alanları olan mahallelerde örgütleyen bu yapı olsa olsa bu emek örgütlerine ‘pozitif paralel bir yapı’ dır. Sokakta bu kadar kitlesel ve etkili bir demokratik kitle örgütünün 1 Mayıs gibi bir sokak mitingi düzenlenirken fikrine hiç başvurulmamasını açıklamak herhalde zor olacaktır. Nitekim toplumsal muhalefette edindiği misyon gereği Halkevleri kimseden davet beklemeden sorumluluğu gereği kendini 1 Mayıs’ın doğal örgütleyicisi saymıştır ve 1 Mayıs’tan haftalar önce Şair Fuzuli-Atatürk Caddesi üzerinden yürüyeceğini ilan etmiş bu konuda Tertip Komitesi ve Eskişehir Emniyeti arasında her yıl yapılan rutin görüşmelere ‘yardımcı’ olmuştur. 1 Mayıs 2014 ün fiziksel olarak değerlendirildiğinde geçen yıla kıyasla tek ilerici değişimi de bu güzergah olmuştur.
Volume 4 Sonuç yerine
– Artık AKP gibi bir iktidara karşı muhalefet etmenin yolunun yönteminin ‘sokak’tan geçtiğinin anlaşılması gerekmektedir. Gezi ve son yerel seçim süreci bunun en çarpıcı ispatıdır. Gelinen 15 yıllık süreçte bir öğrenci kenti olan Eskişehir’de sokak muhalefetinin örgütlenmesinde ödediği bedeller ve yakaladığı kitlesellikle taşın altına sadece elini değil tüm varlığını koyan Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri kent muhalefetinin yapıtaşlarından ikisi haline gelmişlerdir.
– Özellikle Halkevleri bugün Eskişehir’de sol/sosyalist/sosyal demokrat/yurtsever, AKP ye karşı mücadelenin sokaktan geçtiğini idrak eden tüm kesimler için yerel bir muhalefet adresi; Eskişehir için bir değerdir.
– Eskişehir’de sendikalarda ve meslek odalarında 90’ların ortalarından itibaren bugüne kadar yönetimde olan bazı ‘isimler’ bu turuncu-mavi iradeyi kendi varlıkları ve çoktan değiştirmeleri gereken örgütlenme tarzları için bir tehlike olarak görmekten vazgeçmelidirler (Burada özelikle ‘isimler’ denmiş, kurumlar tenzih edilmiştir. Çünkü bu kurumlarda yapılarını çok daha ileriye götürmeye niyetli yöneticiler ve üyeler çoğunluktadır). Çünkü bu değişimi isteyen turuncu-mavi iradeden ziyade sokağın kendisidir. Gezi’dir. Ali İsmail’dir.
Bu yazı ilerleyen süreçlerde daha samimi bir biçimde yan yana durulması dileğiyle yazılmıştır. Kişiselleştirilmeden ve polemiklere alet edilmeden okunması dileğiyle.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.