Soma’da yaşanan katliam sonrasında yapılan değerlendirmelerin özgül ağırlığı devletin katliamdaki rolünü vurgulamaktan çok, devleti pas geçip kapitalizm karşıtlığı üzerine kuruldu. Bu görüş sahiplerine göre fail küçük bir takasın devleti değil büyük bir ilişkiler ağının sağlayıcısı sermaye idi. Zaten kapitalist üretim tarzındaki kapitalist devlet biçimi de ancak onun koşulladığı bir asalaktı. Dolayısıyla görünen değil görünenin arkasındaki […]
Soma’da yaşanan katliam sonrasında yapılan değerlendirmelerin özgül ağırlığı devletin katliamdaki rolünü vurgulamaktan çok, devleti pas geçip kapitalizm karşıtlığı üzerine kuruldu. Bu görüş sahiplerine göre fail küçük bir takasın devleti değil büyük bir ilişkiler ağının sağlayıcısı sermaye idi. Zaten kapitalist üretim tarzındaki kapitalist devlet biçimi de ancak onun koşulladığı bir asalaktı. Dolayısıyla görünen değil görünenin arkasındaki gerçeklik, görüneni mümkün kılan büyük aktör olarak Kapitalizm vardı. Devletin maddiliği ancak sermaye ile olan ilişkisinde tanımsal aralığını bulabilirdi. Devlet olsa olsa egemen sınıfın aracı idi. Devlet egemen olan değildi, egemenliği koşula bağlı olandı. Varlık nedenini kendisinden alan hiç değildi. (Varlık nedenini kendisinden alması devletin yerleşik yaşam, fazlalık/birikim yapma imkanı, payın orantısız dağılımı gibi nedenlerden bağımsız anlaşılması anlamına gelmez.) Bu olsa olsa idealizm oldurdu. O sermaye adlı öznenin tanımladığı bir nesne idi. Sermaye emreder o yapardı. Hakimiyet aracı sermaye idi o sermayenin hakimiyetini tam teşekküllü yerine getiren işçiydi. Sermaye rıza üret dediğinde rıza üreten zor kullan dediğinde zor kullanandı.
Devletten uzak bulutlara yakın
Marx haksızdı(!) Yönetici sınıf temsilcilerinin devlet aygıtına katılımı sonuç değil sebepti(!) Dahası Kugelmann’a Marx yazarken sürç-i lisan etmişti(!) Bu hadise tarafsız bir çakışım değildi bizatihi önceden programlanmıştı(!) Devlet parçalanamazdı (devrimciler Blanqui’den beri çıldırmış olmalıydı), kendisi yitip giderdi(!) Modern devlet, bütün bir burjuvazinin alelade işlerini halletme amaçlı bir komiteden başka bir şey değildi(!) Modern devlet, minimalist bir bekçi devletiydi(!) Onun işe geliş gidiş saatlerini katliam emrini sultan sermaye verirdi(!) Devlet, çatışan ve potansiyel olarak karşılaştırılamaz nitelikteki çıkarları -farklı çıkarların içerisine aktarıldığı ve karşılaştırıldığı ortak bir siyasal biçim aracılığıyla- uzlaştırma mekanizmasıydı(!) Bunu savunmak katiyen klasik liberal yaklaşım olarak addedilemezdi(!) Bonapartist devlet koskoca bir yalandı, devlet kişiyle özdeşleştirilemezdi(!) Ama ne hikmetse Soma Holding’in patronları kişi değildi! Sermaye ilişkiyken, faşizm ise bireydi(!)
Faşist bir hukuk devleti kavramsal düzeyde dahi mümkün olamazdı(!) Bu bir antinomi idi(!) Devlet yasaya aşkın değildi(!) Schmitt halt etmişti. Devleti ele geçiren Naziler değildi. Dünya rüyalar aleminde, derin uykudaydı(!)
Ortada devlet bile yoktu. Yönetemeyen bir çete vardı. Devlet böyle gelişigüzel hatalar yapamazdı. Böyle büyük bir katliam Sermayeden izinsiz gerçekleşemezdi(!) Bir olağanüstü hal rejimi olarak Devletin hukuku önemsizdi(!) Sermayeyi hukuk ihlali yaptığı gerekçesiyle sanık sandalyesine oturtursak sorunlar hemencecik çözülüverirdi(!) Tokat yiyen yurttaşın korkusu katiyen devletten, tokadı yanağına kazara konuverdirenden değildi(!) Hukukun mağdurun aleyhine işleyeceği sermaye düzeninin kendisindendi(!) Hukukun mağdurun aleyhine işleyeceği ve hukuka başvurmanın mağduriyet yaratacağı, faşist hukuk devleti mevzu bahis dahi edilemezdi.
Devlet suç kapsamını değiştiremezdi(!) Naziler döneminde yeni rejimde yalnızca yasada yer alan suçların değil, “sağlıklı milli şuur” gereğince cezalandırılmaya değer görülen eylemlerin de suç oluşturduğu koskoca bir hayalden ibaretti(!)
Devlet içkin nedendi. Sermaye ise aşkındı. Devlet aşkın yasa olamazdı(!) Sınıf çelişkileri devletin içinden geçmezdi. Uzayda tecessüm ederdi. Devletin toposu yoktu. Sermaye nereye göç derse oraya göçer, nereye kon derse oraya konardı. Sınıf çelişkileri ona taa yukardan sermaye tarafından vaaz edilirdi. Ölen madencinin eşinin: “Aslında bağıracaktım, haykıracaktım Başbakan’a! Ama korktum. Eşimin cesedini vermez diye korktum!” diye yürek burkan cümleleri tekil şahısa söylenmemişti, başbakanlık sermayenin kurduğu bir ilişkiydi, acılı eşin hatası sermayeyi tanımamasıydı. O devleti yanlışlıkla sermaye zannetmişti. Devlet sınıf devleti değildi, çelişkileri kendi içinde yeniden üretemezdi. Sermaye gemi azıya almazsa devlet size hizmet getirendi. Sizi anneniz kadar çok sevendi. Devlet egemen bir güç değildi. Egemen bir sınıfın aracısıydı. Devletin maddi temeli pekala hukuken kaldırılabilirdi. Kendisi tarafından dahi sınırlandırılamayacağı noktasında Lenin yalan söylemişti. Hakimiyet araçları sermayenindi, devlet yalnızca düzenleyiciydi. Parlamento istifaları biçimsel değil, hakimiyetin biçimini değiştirmez, sermayeyi kalbinden vururdu.
Devlet cinayet işlemezdi. Sorguda Kaypakkaya’yı doğrayan ya sermayenin memuru, ya da gözü dönmüş bir caniydi.
Hepimiz Suçluyuz
Tarihin her döneminde yitirdiğimiz dostlarımızın adına. Egemenlerin tarihine itiraz kipi oluşturamadığımız için. 30 Mart’ta, 6 Mayıs’ta, 18 Mayıs’ta, Gezi ile start Haziran Ayaklanması’nda öldürülenler adına… Soma dahi bizde yeterli infial yaratmadığı için. Devlet’in bizden kopardıkları adına suçluyuz. Fail olarak Devlet’i göremediğimiz için suçluyuz. Devlet kendisini görmeyenleri de normatif sınırlarının dışına çıktığında katleder. Devlet hem aşkın yasadır hem içkin neden. O aşkın yasasını içkin neden olarak realize etmesini bilendir. Küçük bir takasta da büyük bir alışverişte de o alışverişin hangi şartlarda yapılacağında da onun tasavvuru vardır. O Deleuze’ün dediği gibi urstaat’tır. Despotiktir, habistir.
Dostoyevski Karamazov Kardeşler’de “herkes her şeyden sorumludur” demişti, katliam yapan hükümet partisine meşru kuvvet ve zor kullanma tekelini verdiğimiz için değil salt, yani egemenlik alanını tanıdığımız için değil; ilk sosyal teşkilat olan Komün’ü yıktırdığımız için, yerine Lanetli Pay’ın (Devlet) geçirilmesine göz yumduğumuz için, bizden (ç)aldıklarını çabucak unuttuğumuz için, unutarak, ölümü bizzat öldürdüğümüz için!
Normalize olmayalım. “Uslu akıllı”lar değil, hesap soran deliler olalım. Ölülerimizi unutmayalım!
Korku Duvarını Aşmak
Yahudilerin Nazilerden kaçabilecekken neden kaçmadıkları ve genelde de neden direnmedikleri, yanıtı hep merak edilmiş bir sorudur. Zygmunt Bauman, Yahudilerin SS’lerden kaçarak sığınmak için çaldıkları hiçbir kapının kendilerine açılmadığını deneyerek öğrendiklerini söyler. Almanlar için iki şey özdeşti, akıllı olmak ve kendini kurtarmak. Çünkü Naziler kapısını açan ve bir Yahudi’yi evine alan herkes için ölüm emri vermişlerdi. Dolayısıyla Alman Halkının ‘izleyiciliği’ Nazi faşizmi altında olmanın etkisini de taşır ve bu durumun etik yorumu son derece zordur.
Peki biz neden susuyoruz, izleyici olmamız özgür seçim mi? Ya masum değiliz ya da sahiden güne karanlık çökmüş!.. Karanlığa inat da susuyorsak gene masum değiliz!
Olağanüstü Hal Rejimi
Türkiye’de Burjuvazi değil hükümet partisi yönetme yeteneğinde değildir. Yönetemeyen unsur olarak kendisine uygun yeni bir sermaye rejimini oluşturma peşindedir. Bugün geniş oranda başarmıştır. Çünkü düşük yoğunluklu kriz çıkartarak yönettiğinde eski sermaye ile tanınma ilişki kuracak ki bunu katiyen istemiyor. Bu bağlamda eskileri içererek, kendinden olmayan sermaye gruplarıyla yönetip yönetememesi onun açısından temel bir sorun değil. Dolayısıyla o yönetme kültüründen yoksun olduğu için filan otoriter olmadı. Onun yönetme stratejisi eski sermaye grubunun bütününün onayını alamayacağından ya da bütününü etkisiz kılamayacağından ötürü bu eğilim doğal sonucuna vardı. Gündelik hayatta faşizm. Bonapartizm yarı-diktatörlüğü ve yarı-özerkliği tanımlar. Hükümet partisi bundan fazlasını yapamamış ama bundan fazlasını istemektedir!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.