İş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi ailelerinin hukuk mücadelesinde yanlarında olan ve aileler arasında “Adalet Arayan İşçi Aileleri” oluşumuyla dayanışma sağlayan “Bir Umut Derneği“, bu misyonu altı yıldır sürdürüyor. Adalet Arayan İşçi Aileleri, konuyu gündemde tutmak için her ayın ilk pazar günü Galatasaray Meydanı’nda nöbet tutuyor. Bir Umut Derneği’nin gönüllü avukatları, Soma’daki maden faciasının ardından bölgede […]
İş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi ailelerinin hukuk mücadelesinde yanlarında olan ve aileler arasında “Adalet Arayan İşçi Aileleri” oluşumuyla dayanışma sağlayan “Bir Umut Derneği“, bu misyonu altı yıldır sürdürüyor. Adalet Arayan İşçi Aileleri, konuyu gündemde tutmak için her ayın ilk pazar günü Galatasaray Meydanı’nda nöbet tutuyor. Bir Umut Derneği’nin gönüllü avukatları, Soma’daki maden faciasının ardından bölgede yakınlarını kaybedenlerin ailelerine taziye ziyaretleri gerçekleştirdi, Soma’da incelemeler ve temaslarda bulundu. Adalet Arayan İşçi Aileleri de önümüzdeki günlerde Soma’daki ailelere taziye ziyaretinde bulunacak. Hükümetin üzerinde çalıştığı “kan parası mı adalet mi” ikileminde kalan aileler açısından bu dayanışma önemli.
Avukatlar, Soma’daki katliamın nasıl bağıra bağıra geldiğini tüm açıklığı ile bizlere aktardı. Anlatılanlar orada meydana gelen “kazanın” bir kaza olmadığını, “derin Soma”nın kazayı hazırlayan süreci nasıl ilmek ilmek ördüğünü ortaya koyuyor. Çalışma şartları tek kelimeyle insanlık dışı. Mesela, günde ortalama sekiz saat çalışan bir Soma madencisi, kazma salladığı yere gitmek ve geri dönmek için kömür tozu içinde günde gidiş geliş en az 2 saat yol yürümek zorunda ve bu mesai saatine dahil değil. Yemek süresi diye bir şey yok, 15 dakika içinde aceleyle yemeklerini bitirmeleri isteniyor. Kol gücüyle çalışan bu insanlara layık görülen aylık yemek iaşesi sadece 80 TL. İşçilerin hepsi yemeğini evden getirmek zorunda. Dayıbaşı denen denen kişiler, tam bir derebeyi yetkilerine sahip. Yevmiye kesmek, mesaiyi uzatmak, karşı çıkana kaba kuvvet göstermek de dahil, hepsi onların işi.
Derneğin gönüllü avukatlarından kendisi de Somalı olan ve maden faciasında iki kuzenini kaybeden Berrin Demir’in anlattıkları bu içler acısı duruma ayna tutuyor.
Ovada bile duramazdık, yerin altına indirdiler
Berrin Hanım anlatıyor, biz gözyaşları içinde dinliyoruz: “Bizim köyümüz Bergama’nın Ilgın Köyü, Soma’ya sınır bir köy. Ailemden beş kişi madende çalışıyor, o gün ikisi işe gitmemiş, biri vardiya değiştirmiş o sayede kurtuldular, diğer iki kuzenimi kaybettim. Bölgedeki tüm köyler feci durumda. Herkes çok ağır bir acı içinde. Bütün duvarlar aşılmış. Cenazesi olmayan köy yok. Biz madenci değiliz Yörük köyü bizimki. Bu ülkenin en verimli topraklarında yaşıyoruz. Ailem tütün ekerdi, ben küçükken herkesin ekili buğdayı, zeytini olurdu. Onların hasadı imece usulüyle yapılırdı. Tütün Yasası ve Tekel’in özelleştirilmesiyle tütün para etmemeye başladı. Alan olmayınca tütün terk edildi. Pamuk vardı o da bitti, pancar vardı o da bitti. Hiç kimse bir şey satamaz oldu. Biz ovada bile duramayız, neresi esiyorsa oraya gideriz.
Hayatında maden yüzü görmemiş, maden nedir bilmeyen köylüler, yerin altına indi. Bizim köyden her gün üç vardiya işçi servisi kalkıyor. Farklı vardiyalar olmasa, bizim köyden 25-30 kişi ölürdü. Çalışma koşulları insanlık dışı. Yemek süresi sadece 15 dakika. Kuzenlerim, bizi diri diri gömecekler derdi. Madenin içinde kendini asmaya kalkışan oldu. İlk andan itibaren herkes o madende olup biten her şeyi biliyordu. Madenin ağzında olanlar dışarı çıktı, geride kalanların çıkma şansı yoktu. Kaybedilen insan sayısı da ilk andan itibaren biliniyordu. Her şeyin sebebini ve sonucunu Somalılar biliyordu.”
Soma’da bir şeytan üçgeni var
Derneğin gönüllülerinden Utkan Yetimoğlu’nun paylaştıkları da Berrin Demir’in anlattığı tablodan farksız: “Geride kalan ve o madende çalışmak zorunda kalanlar için aynı durum devam ediyor. Bu büyük vahşetin, işçi cinayetlerini herkesin gündemi haline gelmesini umut ediyoruz. Orada çalışmaya mahkum olan öleceğini bilerek çaresizlikten çalışıyor. İnsan hayatını tehlikeye sokacak her şey denenerek bu iş yapılmış. Maaş aralığı 800 ila 1200 TL arasında. Vardiya 16.00’da başlıyorsa 15.00’te gelip bir saat 3-4 kilometre yol yürünüyor ve bu yürüyüş mesai saatine dahil değil. Mesai ancak kömürün kazılacağı yere gelindiğinde başlıyor.
Orada sendika, işveren ve siyasi partiden oluşan bir şeytan üçgeni var. Somalı işçi böyle tarif ediyor. Şeytan üçgenini aşmadan orada çalışmak mümkün değil. En ufak bir hareketinizde çalışma imkanınız sıfırlanıyor. Herkes sendikaya ve siyasi partiye üye olmak zorunda. Ayda 26 gün çalışılıyor. Bir işçi, aylık çıkarması gereken miktarda maden çıkaramadıysa daha fazla çalışmak zorunda. Girilmesi riskli yerler aslında devletin işlettiği dönemde kapatılmış. Şimdi bu yerleri açıp işçileri oralarda çalıştırıyorlar. Aslında rezervin en zor ve vasıfsız bölümü çıkartılıyor. Taş, toprak ne çıkarsa ayrıştırılmadan torbalanıp devlete satılıyor. Nasıl olsa devletin alım garantisi var. Ne çıksa onu devlete satıyor. Dayıbaşı denen kişiler çok güçlü, yevmiye kesmek, mesaiyi 12 saate çıkarmak dahil pek çok yetkiye sahip. İşverenden başlayarak herkes bu suçun ortağı.”
Tazminatlar yapılan yardımlardan kesilecek mi?
İş cinayetlerinde yakınlarını kaybedenlerin en büyük destekçilerinden avukat Erbay Yucak, hem önemli bilgi veriyor hem de bundan sonra olabileceklere işaret ediyor: “Burada Türk Taşkömürü Kurumu zamanında kömür adına çıkarılabilecek her şey çıkartılmış. Ondan sonrası hem güvenli değil hem çıkan kömür kötü. Soma’da güvenli seviyede kömür bitince dinamitlemeye geçilmiş ki, bu yasak. İşin esası şu, alım garantisi bir hükümet politikası, bu garantiyle kömür çıkarttırıp bedava dağıtıyor. Bedava dağıtmak için kömür çıkarılması gerekiyor. Rödovans yöntemine geçilince buraya 2009’da Park Holding talip olmuş. Bunun fizibilitesini yapmışlar. Muhtemelen fiziki şartları da yaptıkları fizibilitede gördüler. Hatta burayı işletmek için verdikleri teminatı da yakarak bu işten çıkmışlar. Park Holding teminatı yakma pahasına burada ne gördü de çekildi?
Hadise madende ısı değişimiyle başlıyor. Buranın ısındığı biliniyor, kaza alarm zilleri çala çala geliyor ama üretim durdurulmuyor. Burada trafo merkezli yangın çıktığı iddiası tamamen işverenin uydurduğu bir şey. Buranın tanımında zaten yangın damarlı maden olduğu biliniyor. Bunu tartışmak yersiz.
İkinci konu gaz maskesi. Bir gaz maskesinin ömrü dolu halde 45 dakika. Ortalama tempoyla 4 kilometreyi bir saatte, madende ise 1.5 saatte yürürsünüz. Üretim yerine gelindiği anda hadise olsa maskeyi taksa çıkış yerine gitmesi 1.5 saat sürecek. Gaz maskesi olsa da hayatları kurtulamayacaktı. Bir diğeri kaçış odası. TTK zamanında varmış, işveren yenisini yapacaktık diyor. Maden ilerlerken kaçış odalarının da ilerlemesi lazım. Bu madenin fiziki şartlarına göre bu madende hayat kurtarma şansı yok. Buranın giriş ve çıkışı fiziki plana göre problemli. Bu maden 2009’dan bu yana 11 kez teftiş geçirmiş.
Burada hem Enerji Bakanlığı’nın hem de Çalışma Bakanlığı’nın sorumluluğu var. Burada sorumluluk birlikte yürüyor. Enerji Bakanlığı işletme hakkı ve ruhsat vermiş, burada her şey iyi demiş. Biri denetimden biri işletme planı onayından sorumlu, sorumlulukları farklı yerlerden yürüyor. Çalışma Bakanlığı’na bağlı 8000 ruhsatlı maden var, bu madenleri teftiş edenlerin içinde sadece 40 tanesi maden mühendisi.
Bir diğer konu sivil şehirlik ve yardım kampanyası boyutu. Devlet ödemek zorunda olduğu tazminatları, gelen yardımlardan kesecek mi kesmeyecek mi? İşçi ailelerini teskin etmek için hamaset yapılıyor. Her türlü nakdi yardım devletten alınacak. Hukuken, ailelerin hak ettiği tazminattan yardımların düşürülmemesi gerekiyor. Bunun kamuoyunda duyurulması lazım. Ve sorumlulular hangi TCK maddelerinden yargılanacaklar? 6331 sayılı yasayla işveren kadar kamusal denetim sorumluluğu olanların da yargılanması gerek. Bilirkişileri topun ağzına koymak lazım.”
* * *
Soma’daki kömür madeni faciasıyla ilgili Bir Umut Derneği’nin altı maddelik somut önerileri şöyle:
– Arama kurtarma çalışmalarında aleniyet sağlanarak delillerin karartılması yönünde oluşan algının değişmesi sağlanmalıdır.
– Olayın başından beri şirket kaynaklarının ve resmi kurumların olayın nedenine dönük açıklama yapması yanlıştır, yapılmamalıdır.
– Hayatını kaybedenlerin yakınlarının yasal hakları olan aylık gelir bağlanması ve maddi-manevi tazminat, resmi yetkililerce yardım gibi sunulmamalıdır.
– Hayatını kaybedenlerin yakınlarının yasal haklarını kullanmalarını, ceza davalarında şikayetçi olma haklarını, adalet isteklerini gözardı eden yaklaşım ve açıklamalardan vazgeçilmelidir. “Para mı ceza davası mı” ikilemini aileler dünyasına taşımanın gayrihukuki ve gayriahlaki olduğu kabul edilmelidir. Ceza ve hukuk davaları yönünden, adalet arayan ailelere bütün güvenceler sağlanmalıdır.
– Şirket yetkililerinin ve diğer şüphelilerin, tedbiren hazırlık soruşturması aşamasında tutuklanması yönünde bir tasarrufta bulunulması gerekirken; aksine kamuoyunu ve soruşturmayı yönlendirecek tarzda aktif tutum içinde olmaları, acilen soruşturma makamları tarafından değerlendirilmelidir. Soma Holding’in, ona bağlı şirketlerin, ortaklarının ve yetkililerinin bütün malvarlığına tedbir konulmalıdır.
– Soruşturmayı yürüten savcılık makamınca yapılacak bilirkişi heyeti görevlendirmesi yeterli değildir. TBMM’deki siyasi parti temsilcilerinden, baro ve meslek odası temsilcilerinden, üniversitelerden, sendikalardan oluşan “Araştırma Yetkili Bağımsız Komisyon” oluşturulmalıdır. Bilirkişi Heyeti ve Soruşturma Makamı, bu Komisyonla işbirliği içinde çalışmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.