Sırrı Sakık ifrat halinde olabilir ancak solun tefrit durumunda olmasını nasıl izah edeceğiz Kimse kendini kandırmasın. Her önemli eşikte, Türkiye soluyla Kürt hareketinin arasındaki açı biraz daha genişliyor. Gezi olayları, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu, AKP’den beklentiler vb. ve en son da Cumhurbaşkanlığı seçimine dair tartışmalar uçurumun derinleştiğini, derinleşeceğini gösteriyor. Memleket yansa, Kürt hareketi, bir abimizin […]
Sırrı Sakık ifrat halinde olabilir ancak solun tefrit durumunda olmasını nasıl izah edeceğiz
Kimse kendini kandırmasın. Her önemli eşikte, Türkiye soluyla Kürt hareketinin arasındaki açı biraz daha genişliyor. Gezi olayları, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu, AKP’den beklentiler vb. ve en son da Cumhurbaşkanlığı seçimine dair tartışmalar uçurumun derinleştiğini, derinleşeceğini gösteriyor. Memleket yansa, Kürt hareketi, bir abimizin dediği gibi “bizim iş ne olacak”tan öteye geçmiyor.
Bu durumdan hoşnut olduğum sanılmasın. Ciğerimiz yanıyor; açıkçası yalnızlaşıyoruz.
Bakın, AKP etki alanını nasıl da genişletiyor. Bırakalım daha eskileri, 30 Mart seçimlerinden sonra yaşananları aklımıza getirelim, yeter; “milliyetçi solun” cemaat karşıtlığı temelinde AKP’ye verdiği örtülü desteği, Kürt sorununun çözümü bekasına Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına yeşil ışık yakılabileceğine dair açıklamaları kaydedelim bir tarafa.
Bunlara bir yenisini Sırrı Sakık ekledi: “MİT bu süreci götürüyorsa ve saldırıya maruz kalıyorsa biz buna seyirci kalmayız. Ben burada Hakan Fidan ve ekibini kutluyorum. 1 yıldır çatışmasızlık süreci yaşanıyorsa ve burada MİT’in bir katkısı varsa bundan mutluluk da duyarız” dedi ve işin doğrusu işi ifrata vardırdı. Hem de MİT Yasası görüşmeleri sırasında bunları söyledi. Ülkeyi, popüler tanımlamayla “muhaberat devleti” haline getirecek bir yasa değişikliği sırasında sarf etti bu sözleri. Bunun okuması şudur: “Yeter ki Kürt sorunu çözülsün, varsın muhaberat devleti olalım.”
Açıkçası ilk değildi Sırrı Sakık’ın ifratı. 17 Aralık’ta patlayan yolsuzluklarla ilgili de abuk sabuk bir açıklama yapmış, “Hazinenin bekçisi miyiz?” diye sormuştu. Sakık, “çalınmayıp da hazinede kalacak parayla, Kürtlerin üzerine bomba yağdırılacağını” eklemişti, Meclis’teki konuşmasına.
30 Mart seçimleri gösterdi ki, halkın kahir ekseriyeti olmasa da, kayda değer bir çoğunluğu, yolsuzluklarla ilgili Sırrı Sakık gibi düşünmektedir. Bir başka ifade ile kimse “iplememiştir”, yenileni yutulanı.
Sırrı Sakık’ın bu sözlerini Selahattin Demirtaş düzeltme ihtiyacı duydu. Demirtaş, Sakık’ın maksadını aşan ifadeler kullandığını söyledi ve ekledi: “Kesinlikle yolsuzluk ve hırsızlık umurumuzdadır.” Ne acı, ne dramatik. BDP Genel Başkanı, “yolsuzluk umurumuzdadır” diye açıklama yapma ihtiyacı duyuyor.
Sakık’ın MİT’e methiyeler düzen sözlerini düzeltme görevi ise Pervin Buldan’a düştü. Buldan BDP Grup Başkanvekili sıfatıyla yaptığı açıklamada, Sakık’ın MİT’e teşekkür etmesine tepki gösterdi ve Roboski’yi, Paris’i, Rojava’yı hatırlatarak, “Sırrı Sakık arkadaşımız da bir yanlış anlamadan kaynaklı MİT’e teşekkürlerini sunmuştur” dedi.
Memleket için önemli konularda Kürt hareketinden bir milletvekili, bir parti yöneticisi ve benzerlerinden biri açıklama yapıyor, ertesi gün bir başkası çıkıp düzeltiyor. Gezi isyanıyla ilgili Selahattin Demirtaş’ın sözlerini düzelten ve Gezi’ye katılmamakla tarihi hata yaptıklarını söyleyenler de olmuştu.
Yine Sakık, Gezi olaylarını şu sözlerle değerlendirmişti de ağzımız açık kalmıştı: “Bazı kesimler sandıkta yenişemedikleri iktidar partisini acaba farklı alanlarda nasıl devirebiliriz, ne yapabiliriz anlayışı içinde oldular.” Gazetelerde bu açıklama, “Sırrı Sakık’tan Erdoğan’ı aratmayan Gezi açıklaması” başlığı ile verilmişti.
Pervin Buldan, Sırrı Sakık’ı düzeltti düzeltmesine ama kendisi “Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’ı destekleyebiliriz” diyerek devirdiği çamla baş başa kaldı; kimseler çıkıp “Buldan maksadı aştı” demedi. İş başa düştü. “Bizim alacağımız kararın barış ve müzakere süreci ile bağlantılı olduğunu, hükümetin atacağı adımlarla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Yani hükümet, bakalım sürece ilişkin nasıl adımlar atacak? Basit, gözle görülür, Kürtleri tatmin edecek ve taleplerini karşılayacak adımlar olursa BDP ve HDP de buna ilişkin önemli kararlar alabilir. Ama şu aşamada destekleriz ya da desteklemeyiz diye bir şey söylemek pek doğru değil” dedi önce, kamuoyunda oluşan tepkiden sonra twitter’den “Cumhurbaşkanlığında Erdoğan’ı destekleriz diye bir açıklamam olmamıştır” şeklinde not düşmek zorunda kaldı.
Ne oluyor Allah aşkına! Sakık’ı Demirtaş, Demirtaş’ı Buldan, Buldan’ı Sakık… Böyle çok örnek bulmak mümkün.
Türkiye solunu ciddiye almadıklarını bilmesem, “birileri solun hassasiyetini ölçmeye çalışıyor” diyeceğim ama biliyorum ki öyle bir derdi yok kimsenin; ne Gülen Cemaati’ni bitirmek için “Tayyip Erdoğan’la beraber olacağız” diyen Perinçek’in ne de MİT’i alkışladığını sıkılmadan ifade eden Sakık’ın.
Maksadı aşan beyanatların ve “yanlış anlaşıldı” diyerek yapılan düzeltmelerin erbabı siyasal İslamcılardır; Türkiye siyasetine bu katkıları unutulmayacaktır.
Fikri takip yapamadım, doğaldır, gündem o kadar sık değişiyor ve siyasiler o kadar çok konuşuyor ki.
Meraktayım, Reyhanlı katliamından sonra BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Türkiye’de yönelik saldırı sivil yurttaşlara yapılan saldırılarda öncelikli olarak hükümeti eleştirmek yerine birlik olmamız gerekir. Bu saldırı herkesi hedef almıştır, Kürt alevi çatışmasını körükleyebilir. Biz bu saldırılara karşı hükümetin yanında olacağız” şeklindeki sözlerine bir düzeltme geldi mi? Solculuğa yeni başlayan bir genç bile Suriye’de AKP’nin yediği “haltın” farkındayken, “kocaman bir genel başkan bu gerçeği nasıl göremez” diye soran oldu mu?
20 Nisan 2014’te BDP / DTK tarafından Diyarbakır’da “Kutlu Doğum Haftası” düzenleneceğini yazdı gazeteler. Sahi bu haber doğru mu? “Demokratik İslam Konferansı” toplanması yönündeki çağrının akıbeti ne oldu? Ne zaman toplanacak, neler konuşulacak?
Sekülerizm, güçlü bir müttefiki kayıp mı ediyor yoksa?
Ya bütün bu olup bitenler karşısında sol ne diyor? Hani seküler olan, AKP’nin temsil ettiği gericiliğe, liberalizme ve faşizme karşı direnmeye çalışan sol.
Sırrı Sakık ifrat halinde olabilir ancak solun tefrit durumunda olmasını nasıl izah edeceğiz.
Sessizliğe bakılırsa, Orhan Veli’nin şiiri yıllar sonra bir kez daha doğrulanacak gibi duruyor. “Sarhoş oldum da / Seni hatırladım yine / Sol elim, Acemi elim, Zavallı elim!”