Bu yazı Sn. Adnan BOSTANCIOĞLU ile yapılan görüşme üzerine; editör sorumluluğu çerçevesinde kaleme alınmıştır Konu başlığımızdan anlaşılacağı üzere, Türkiye ve dünya halklarına mal olmuş bir tarihsel sürece dair anılar ve / veya yaşanmışlıklar anlatılırken, yaşanmış olanın özel mi, genel mi, toplumsal mı, olduğuna bakmaksızın herkes ve her kesim için hukuksal, ahlaki ve siyasal olmazsa olmazlar […]
Bu yazı Sn. Adnan BOSTANCIOĞLU ile yapılan görüşme üzerine; editör sorumluluğu çerçevesinde kaleme alınmıştır
Konu başlığımızdan anlaşılacağı üzere, Türkiye ve dünya halklarına mal olmuş bir tarihsel sürece dair anılar ve / veya yaşanmışlıklar anlatılırken, yaşanmış olanın özel mi, genel mi, toplumsal mı, olduğuna bakmaksızın herkes ve her kesim için hukuksal, ahlaki ve siyasal olmazsa olmazlar vardır ki; bunlar ortak hukuka uygun kullanıldığında yaşanmışlıkların değerini arttırır. Yazan için gerekli olan bu sorumluluk duygusu yanında, yazılı ya da görsel alanda olsun, editörlük müessesine de iş düşmektedir. Yazanın sorumsuzluğu, takip edilmediğinde editöre yük yükler.
Herkes bilir ki; geçmiş devrimci mücadelemize dair anlatılanlar, esas olarak geleceğe yani bugünün gençliğine bırakılanlardır. Bu durumda, yazanın yaşadığı süreçten geleceğe ne aktarması gerektiğine, kendine ve o süreci birlikte yaşadığı arkadaşlarına nesnelliği içinde bakması elzemdir, ve yazdıklarını, söylediklerini anlamlı kılar. Editörlüğün kurallarını veya tekniklerini bilmek bizim işimiz olmamakla birlikte, geçmiş mücadele sürecini kendi mecrası içinde yaşamış bir editöründe içinden geldiği tarihsel kesitin bir başka yanında yaşanmış olanlara dair anlatım ve veya söylemlerin nesnellikle bağını sorgulama sorumluluğundan kendini vareste tutmamalıdır. Zorlu bir mücadele içinde yaratılmış ortak değerlerin korunması ve hukukunun gözetilmesinin önemini anlamak, bu alanda yazılmış kitaplara nasıl bakılması gerektiğine dair önemli bir kriter oluşturur.
Kaldı ki; eğer niyetimiz tarihin onurlu sayfalarında yerlerini almış, ama şimdi tanıklıklarına başvuramayacağımız arkadaşlarımızın, isimlerini kendimize referans kılmaksa, bu şahısların tek tek başvurabileceği bir yöntem olamaz.
Anı yazmak o nesnel tarihi de yazmaktır bir anlamda, ve tarih yazmak; ancak o toplumsal mücadelenin ortak emeğini yazmaktır, bu çaba ancak o mücadelenin ruhuna uygun dille, hukuk, adalet gözeten bir kültürle yapıldığında geleceğe mal olur.
Gelinen süreçte, geçmişi, yalnızca, kendinden menkul bir garip hesaplaşma alanı kılmaya çalışan, ve sadece kendine tapınmasına fon olarak kullanmayı tercih eden bir yazan gibi (Kod Adı t)- ki burada editöryal sorumluluğa dikkat çekmek gerekir- 1980’li yıllarda pıtırak gibi patlayan küfür romanları serisini hatırlatan ve bazen daha saldırgan bir dil kullanılarak, yalnızca bugün yan yana olduklarını aklayıp, süreci farklı mecralarda farklı tercihlerle yaşamaya çalışanları kötüleyen, itibarsızlaştıran, yok sayan bir anlayışla kaleme alınmış böylesi metinler, açıkça söylenmeyen bir amaca hizmet etmek dışında ne anlam ifade ederler?
Geçmişte yaşanmış mücadeleyi anlatmak yerine, kişileri (kendinden olan-olmayan) diye seçerek itibarsızlaştırmaya çalışmak, bugün kimin işine yarar.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi, mücadele sürekliliği olmaması, tarihsel kesintilerin yaşanması, süreci aktaracak olanların tarih sahnesine bir bütün olarak çıkamaması (yeni bir devrimci mücadele örgütünün geçmişi devralarak; öz eleştirisini tarihe verip, yola devam etme ehliyetini alamamış olması) sebebiyle gençliğin doğru bir tarih bilincini edinememiş olmasının sorumluluğu da biz yaşayanlara düşmektedir.
Ama bunu yaparken de; yaratılmış ortak değerler manzumesini önde tutarak ve tabii ki farklı düşünen ve yaşayanların yanlış seçimler yaptığını göstermeyi amaç bellemeyerek.
Yukarıda belirtmeye çalıştığımız gibi, insanların bugünkü tercihleri ve yaşam biçimleri ne olursa olsun, ortak bir geçmişi yaşamış, sürece kendinden değer katmış her bireyin anısına saygı göstermeyi bilmeyen, özeli genelleştiren, üretilmiş emeği yok eden bir dille piyasaya sürülmüş olan bu kitabı (Kod Adı t) sahibine, tanıtımını-dağıtımını yapana ve yayıncısına iade ediyoruz.
Bu yazı Sn. Adnan BOSTANCIOĞLU ile yapılan görüşme üzerine; editör sorumluluğu çerçevesinde kaleme alınmıştır.
Not: Bu yazı aşağıda imzası bulunanların ortak düşüncesidir.
Ramazan VELİECEOĞLU, Ferit ÇENGELLİ, Selman SERTTEPE, Ertuğrul OKUYAN, Veyis Sami TÜRKMEN, Ali UÇAK, Taner ATEŞ, Dahar ASLAN, Nafiz HAMİŞ, Aslan KÜÇÜK, Zafer BİROL, Şükrü ÖZKAN.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.