Kadir Topbaş’ı belediye başkanı olarak efendiliği ve halim, selimliğiyle siyasi görüşünden bağımsız olarak sevebilirsiniz. Lakin dindar belediye başkanımız patron olarak hiç de göründüğü gibi değilmiş. Laik sınıfdaşları gibi bayağı gaddar patronluk yapıyormuş da haberimiz yokmuş. Saray Muhallebicisi’ni İstanbul’da bilen çoktur. Ancak bilmediğimiz Saray Muhallebicisi çalışanlarının Kadir Topbaş ve yöneticileri tarafından inim inim inletildiğidir. Meğerse paraya […]
Kadir Topbaş’ı belediye başkanı olarak efendiliği ve halim, selimliğiyle siyasi görüşünden bağımsız olarak sevebilirsiniz. Lakin dindar belediye başkanımız patron olarak hiç de göründüğü gibi değilmiş. Laik sınıfdaşları gibi bayağı gaddar patronluk yapıyormuş da haberimiz yokmuş.
Saray Muhallebicisi’ni İstanbul’da bilen çoktur. Ancak bilmediğimiz Saray Muhallebicisi çalışanlarının Kadir Topbaş ve yöneticileri tarafından inim inim inletildiğidir. Meğerse paraya para demeyen Saray Muhallebicisi’nin patronu Kadir Topbaş herhangi bir “kötü patron”dan farkı yokmuş. Bakın 15 yıldır Topbaş’ın işyerinde çalışan Ahmet Bayır ne diyor: “Çalışanlara çalışma saatleri konusunda, tenbih ediliyor. O gün 17 saatte çalışmış olsan, gelip sana biri ‘Kaç saat çalışıyorsun?’ diye sorarsa, ‘8 saat diyeceksiniz’ diye öğretiyorlar. Bunu bizzat ben de yaşadım” Bu kadar çalıştırılıyorlar da fazla mesai karşılığı ücret alıyorlar mı? Kötü patron fazla mesai ücreti verir mi, vermez. Ha laik olmuş ha dindar.
17 saat çalışmadan bahsediyor işçi arkadaşımız. Tıpkı 17.yüzyıl Avrupa’sındaki gibi… Vahşi kapitalizmin en önemli göstergelerinden biridir “uzun süreli çalışma”… Pek çok sektörde yeniden hortlamış durumda.
Sadece bu kadar mı? Değil tabii… Dedik ya, Topbaş, kötü patron! Meğerse işçilerin SSK’larını da düşük gösteriyormuş, asgari ücretten yatırıyormuş. İşçiler itiraz etmişler, “emeklilik hakkımızı gasp ediyorsunuz, geleceğimizi çalıyorsunuz” demişler. Bazı işçiler de fazla mesai alacakları için Topbaş’a ihtar çekmişler.
Vay sen misin hakkını arayan. Topbaş ve şürekası hemen kolları sıvamış, 14 işçiyi işten atmış. Hakkını arayan işçiler “”İşi yavaşlatma, isyan çıkarma, arkadaşlarını kışkırtma ve devamsızlık” gibi sebeplerle işsiz bırakılmış. Üstelik işten çıkartma nedeni olarak gösterdikleri gerekçeden dolayı işsizlik maaşı almaları da engellenmiş.
”Hakkımızı aradığımız için bir de ‘hain’ ilan edildik” diyor işçilerden biri. “Geçtiğimiz günlerde çalışan bir arkadaşımız aradım, telefonunu açmadı. Ne olduğunu sordum; müdür telefonların dinlediğini ve bizlerle konuşmamaları gerektiğini söylemiş” Topbaş, olağanüstü hal ilan etmiş anlaşılan…
İşçiler buna rağmen Topbaş’ı pas geçmek istemezler. Olur ya belki bütün bu olan bitenlerden haberi yoktur. Seçim çalışmalarına dalmıştır, koca memleket meselesi dururken Muhallebici işçilerinin sorunlarına zaman ayıramayabilir… Böyle demişler ve görüşme talep etmişler. Ancak ne gelen var ne giden. Üstelik Topbaş mağaza müdürleriyle bir toplantı yapmış ve işçilerin aldıkları duyuma göre “Biz sizin sayenizde varız” diyerek, vermiş gazı müdürlere. Böylece işçiler de cevabı almış olmuşlar!
Kendilerini “dindar” olarak tarif etmeyi önemseyen kişilerin dünya malıyla bu kadar haşır neşir olmaları normal midir, bilemiyorum. İlim sahibi Müslümanlar bu konuyu epeydir tartışıyorlar zaten… Ancak dindar ya da laik, Müslüman ya da Hristiyan veya dinsiz veya Budist.. Şurası tecrübeyle sabittir ki; her kim ki emek sömürüsüyle zenginleşme yoluna gidiyor er ya da geç emekçi tarafından çarpılacaktır. Bu dünyanın hiç bozulmayan kuralı budur. Öbür dünyada ayrıca cehennem ateşinde yanarlarsa, bundan da memnuniyet duyacağımızı söylemekten imtina etmeyiz.
Saray Muhallebicisi’nde çalışan işçiler de tüm diğer işçi kardeşleri gibi en basit haldeki işçi gerçeğinin farkına varmışlar. İşten çıkartılan Ahmet Bayır “Biz alın terimizle çalışıyoruz, köle değiliz” diyor. Bu farkındalık bir bilinç yolculuğuna çıkıldığının en önemli işaretidir. Sınıf bilincine doğru giden yol da tıpkı diğer yollar gibi “engebeli, dolambaçlı ve sarptır” Ancak çıkılmış yol yarılanmış sayılır. Türkiye’ye belki de en akıl dışı süreçlerden geçtiği bir döneminde, dalgaya kapılmadan daha çok sınıf mücadelesi pratikleri yaşatmak gerekiyor. Sel gidip kum kaldığında, kalan kum tanelerinin içinde bu ülkenin geleceğini sınıfsız, sömürüsüz bir düzende arayanların da olması için bu şart…
(*) Birgün Gazetesi ve Gazeteport’un haber ve röportajlarından faydalanılmıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.