2001 krizinden bu yana hiçbir dönemde böylesine bir çıkış olmamıştı; Ocak’ta 3.1 milyar dolarlık sermaye çıkışı. Salı günü Berkin Elvan’ın ölüm haberi geldiğinde, yazmam gereken yazıyı yazamadım. Elim gitmedi; editörüm Şebnem Turhan’ı aradım “yazıyı yazamayacağımı, işim olduğunu” söyledim. Olasılıkla o da fark etti, hiç sormadı bile. Berkin Elvan’ın on binlerce kişi tarafından uğurlandığı günün akşamı; […]
2001 krizinden bu yana hiçbir dönemde böylesine bir çıkış olmamıştı; Ocak’ta 3.1 milyar dolarlık sermaye çıkışı.
Salı günü Berkin Elvan’ın ölüm haberi geldiğinde, yazmam gereken yazıyı yazamadım. Elim gitmedi; editörüm Şebnem Turhan’ı aradım “yazıyı yazamayacağımı, işim olduğunu” söyledim. Olasılıkla o da fark etti, hiç sormadı bile.
Berkin Elvan’ın on binlerce kişi tarafından uğurlandığı günün akşamı; Başbakan Erdoğan çıktığı TV24 söyleşisinde, ‘faili meçhul’ polis şiddeti sonucu yaşamını kaybeden candan çok, kur artışı ve borsa düşüşüne ilgi gösterdi. Kırım’ın Rusya’ya katılmasına dair krizden etkilenen döviz kurunu, cenazeye katılan kitlenin kalabalık olması ile ilintili sanan mülakatçının sorusunu şöyle yanıtladı; “bunlar rüzgâr gibi böyle gelir geçer, Mayıs ve Haziran’da da aynı şeyleri yaptılar. Kendi kendini piyasalar toparladı. Öyle kaçış falan filan söz konusu değil. Bugün de sabah öyle sabah biraz şey oldu; akşama doğru borsa yükselmeye başladı” diyordu. Gerçekten de, can kayıplarının olduğu dönemlerde muhafazakâr iktidarın para-pul, borsa ve döviz kuru kaygısına düşmesi akıl alır gibi değildi.
Ancak şunu da not etmekte yarar var; Başbakan Erdoğan’ın belli ki Türkiye’den çıkan sermaye konusunda bilgisi yok. Hem de, kendisine iktidar kapısını açan 2001 krizinden bu yana görülmedik bir sermaye çıkışına tanık olduğumuzdan.
Önceki gün açıklanan ödemeler dengesi verileri bize şunu söylüyordu; Ocak ayında, Türkiye 4.8 milyar dolar cari açık verirken, bunun finansmanı için para gelmediği gibi tersine 3.1 milyar dolarlık net sermaye çıkışı olmuştu. İşte bu yüzden, Merkez Bankası Ocak ayında toplamda 6 milyar dolara yakın rezerv kaybetmişti.
Sermaye hesabında 3.1 milyar dolarlık bir çıkışın anlamı şu; 2001 krizinden bu yana hiçbir dönemde böylesine bir çıkış olmamıştı.
2001 Şubat’ında 3.4 milyar dolarlık çıkıştan sonra, aradan 13 yıl geçtikten sonra ikinci defa tanık oluyoruz.
Oysa Ocak ayında döviz kuru yukarı doğru seyrederken, hükümet mahfillerinde önlem almak yerine ‘komplocu’ bir kafa ile şu seslendirilmişti; “sermaye çıkışı yok; peki bu dövizleri kim alıyor, ne için alıyor?” Yoğun biçimde propagandası yapılan şey buydu; sanki birileri ‘hükümeti düşürmek için’ spekülatif biçimde döviz istifliyor ve kurları çıkarmak peşinde koşuyordu.
Ocak ayı sonlarında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’de varlıkların yeniden fiyatlandırıldığını söylüyor ama “sermaye çıkışı diye adlandırabileceğimiz bir gelişme çok şükür yok” diyordu.
2011’de tanık olduğumuz sermaye girişindeki yavaşlama ve portföy çıkışı, en kötü ayda bile 300 milyon dolara yakın olmuştu. 2008 sonundaki küresel kriz sırasında ise en kötü 2.5 milyar dolar idi.
Aralık ve Ocak aylarında toplam 13.5 milyar dolar cari açık veren, bunun finansmanı için sermaye girişi sağlayamayan (sadece 21 milyon dolar) Türkiye, iki ayda toplam 9.5 milyar dolar rezerv kaybetti. Ama gelin görün ki; ekonomiyi yöneten bakanların bize anlattığı hikâye; “ülkeden sermaye çıkışı yok”. Bunun adı; ani duruş. Sermaye girişinde durulma, hatta çıkış yaşanması.
Tarihsel olarak bu kadar yüksek bir sermaye çıkışı olması, döviz kurlarını deyim yerinde ise ‘çıldırttı’. Sert faiz artışı ile frenlenebildi. Komplo kuramlarına sarılanlar nerdeyse ödemeler dengesi kavramını bile unutmuşlardı.
Anlattıkları hikâyeler ve söyleme bakılırsa bu tablonun farkında olmadığı anlaşılan Ankara; siyasal açıdan da yolsuzluk ve rüşvet skandalının ortasında yargıyı da etkisiz hale getirip Türkiye’yi kutuplaştıran bir siyaset dozunu tercih ediyor. Bu da, sermaye çıkışını teşvik eden ilave bir unsur demektir. Döviz kurunda belirgin bir gerileme olmaması, tersine yukarı eğilimin diğer faktörlerle yeniden filizlenmiş olması, şöyle bir yol haritası çıkarıyor; Türkiye, sermaye çıkışının devam ettiği bir görünümde, resesyon olarak tanımlanan ekonomik durgunluğa doğru gidiyor.