Bu seçimin kazananı kim? AKP mi, CHP mi, MHP mi? Çok değil daha bir yıl önce 2023’e kadar iktidarda kalacağını hesap edip “hedef 2023” diyen, 2011’de %50 oy alan ancak bugün oyunu %43’e düşüren AKP mi bu seçimi kazandı? Başta İstanbul, Ankara ve Hatay’da olmak üzere birçok ilde kendi karşıtlarını neredeyse bir blok haline getirip […]
Bu seçimin kazananı kim? AKP mi, CHP mi, MHP mi?
Çok değil daha bir yıl önce 2023’e kadar iktidarda kalacağını hesap edip “hedef 2023” diyen, 2011’de %50 oy alan ancak bugün oyunu %43’e düşüren AKP mi bu seçimi kazandı? Başta İstanbul, Ankara ve Hatay’da olmak üzere birçok ilde kendi karşıtlarını neredeyse bir blok haline getirip hatta toplamda kendisini geçmesine neden olan AKP’ye başarılı denebilir mi? Türkiye genelinde %70-75 olan toplam sağ-muhafazakar oyların sadece iki parti arasında bölündüğü bir pastadan büyük dilimi aldı diye AKP başarılı ilan edilebilir mi? Daha da ötesi kendi sağ kulvarındaki HAS Parti ve DP gibi rakiplerini içine alarak eriten, BBP’nin lidersiz kalmasını fırsat olarak kullanan AKP’nin, Haziran İsyanı ve 17 Aralık süreci olmasa bugün alacağı olası %60 oy hiç kimseyi şaşırtmazdı. Kısacası AKP’nin sandıkta kaybettiği oy %7’den çok daha fazladır ve tam da bu yüzden AKP başarısızdır!
Bu noktada AKP karşıtlarında hayal kırıklığı yaratan şey, bu düşüşün çok daha büyük olacağı beklentisidir. Bu beklentiyi yaratan gelişmeler ise Haziran İsyanı ve 17 Aralık’ta başlayan süreçti. Ancak Haziran İsyanı bir sandık hareketi değildi ve gelişmesi de sandığı doğrudan hedefleyen bir biçimde olmadı. (Bu noktada herkes Haziran İsyanının bir “sokak” hareketi olduğunu herhalde kabul edecektir.) Ayrıca 17 Aralık’ta başlayan ve adına ister Cemaat kalkışması ya da başka güçlerin tetiklemesi denen süreç de bir kitle hareketini yaratmayı ve arkasına almayı amaçlamadığı gibi, bu niteliğe de sahip değildi. Birbirinden çok farklı olan bu iki darbe -ki biri sokakta diğeri devlet erkinin paylaşılmasında büyük darbe vurdu- AKP’nin sandıkta rakibi/alternatifi değildi. Tayyip Erdoğan da bunu bildiği için kendisinin rakipsiz olduğu ringe sürekli çağrı yapıyordu.
AKP’nin %40’larda tutunmasını sağlayan, %70-75’lik sağ kulvarda bölünmeden kalmasıdır. Bölünmeden kalması ise parti içindeki çıkar ağlarını koruması ve Tayyip Erdoğan’ın cehaleti örgütleme yeteneği sayesinde gerçekleşmiştir. Bizzat Tayyip Erdoğan tarafından AKP kitlesinin gözü, kulağı ve hatta burnu bile dış uyaranlara kapattırılmıştır. Demokrat Parti’den Adalet Partisi’ne, ondan ANAP’a ve Doğru Yol Partisi’ne kadar uzanan organizmanın genlerinde var olan özelliklerin en iyi uygulayanı AKP oldu.
Bu seçimin kazananı CHP hiç değildir!
AKP ile savaşı AKP’nin sahasında kazanmayı düşünen bir aymazlık. AKP gibi bir koalisyon olmayı ve hatta böyle bir koalisyonu yönetebilme hayali kuran bir CHP. Her şeyden biraz olan ama hiçbir şey olamayan bir CHP. Bir taraftan sosyal demokrasi sosuna bulaşmış ama diğer taraftan üstünü biraz kazıyınca altından devlet savunusu çıkan bir CHP (Üstelik eski tip devleti mi, yoksa yeni tip neoliberal devleti mi savunduğunu bilmeden). Bir taraftan Cemaatle pazarlık yapabilecek kadar tavizkar diğer taraftan solun bütün kesimlerini kendisine mecbur olduğunu düşünecek kadar muktedir bir CHP. Kısaca ne deve ne kuş, ne de katır olmayı başarabilmiş! Aynı adayları gibi, Mustafa Sarıgül sosyal demokrat mı, liberal mi? Mansur Yavaş sosyal demokrat mı, faşist mi? Lütfü Savaş sosyal demokrat mı, gerici mi? (Ya da bunlardan herhangi biri CHP adayı olduktan sonra başka bir şeye dönüştü)
CHP hiçbir yerde AKP’nin karşısına ideolojik ve politik bir farklılığı belirgin bir biçimde ortaya koyacak bir tercihle çıkmadı. Bunca yıl boyunca AKP belediyeciliğiyle sosyal demokrat belediyecilik arasındaki farkı (varsa) gösterecek bir-iki uygulama dahi gerçekleştiremedi. Dikili Belediyesi örneği ortadadır! Belirli ölçekte suyu halka parasız veren bir belediyeyi örnek gösterip aynı uygulamayı yönetiminde olduğu tüm belediyelere yaymamanın nedeni nedir? Ya da taşeron çalıştırmayı kendi belediyelerinde yasaklayamamanın aczi? Hatta en son ortaya dökülen Dışişleri Bakanlığı’ndaki dinleme kayıtlarına verdiği tepki ‘devletin mahremine nasıl girilir’ yerine ‘kendi vatandaşınızı öldürme planı nasıl yaparsınız” olamaz mıydı? Kısacası CHP; İstanbullunun, Ankaralının ya da Antakyalının karşısına bu kimliğiyle çıksaydı, şimdiki halinden daha mı başarısız olurdu?
Bunları CHP’den beklemek tek bir koşulla mümkündür. Sosyalizmin sosyal demokrasiyi (ve elbette aynı zamanda sosyalistlerin sosyal demokratları) zorunlu kılmasıyla. Ve bu da ancak CHP’nin içinden değil, tam tersine CHP’nin dışından ve ‘biraz da’ metazori yoluyla mümkün olacaktır. Tam da bu yüzden az sayıda olsa da ‘biraz da’ CHP’ye karşı çıkartılan sosyalist adaylar böyle bir sürecin göğüslenmesi gereken zorunlu görevini yerine getirmek açısından değerlidir. Bu noktada özellikle Hopa örneğinden hareketle, CHP’liler solun ilerletici ve zorla değişime uğratan gücünü kendilerine rağmen süreç içerisinde öğrenecekler (İleride bu örnekleri daha bolca görecekler). Hopa’da AKP’nin kazanmasına (henüz resmi sonuç açıklanmamış) neden olan solcular değil bizzat CHP’nin yanlış politikaları ve CHP’lilerin tutucu alışkanlıklarıdır. Ders çıkarması gereken ve halka hesap vermesi gereken de onlardır, hem yaptıklarından hem de yapmadıklarından dolayı.
Haziran İsyanının özneleri açısından 29 Mart ile 31 Mart arasında belirgin bir değişiklik zaten yaşanmamıştır. Gerek İstanbul’da Kadir Topbaş’ı gerekse de Ankara’da Melih Gökçek’i indirmek için, 30 Mart’ta önlerine konan sandığı bir hedef olarak hiçbir zaman belirlememişlerdi zaten. Açıkça söylemek gerekirse sandıktan beklentileri Tayyip Erdoğan’ın (AKP’nin) gitmesi değil, büyük oranda (yerel temsil mekanizmalarında) gerilemesiydi. Bu durum ‘beklenen’ oranda gerçekleşmemiş olsa da ortaya çıkan sonuç, AKP’nin sokaktaki meşruluğunu sağladığı biçiminde asla değerlendirilemez. Sokak hala Ali İsmail’in, Ethem Sarısülük’ün, Ahmet Atakan’ın arkadaşlarının hakimiyetindedir.
Üstelik gün sandık hesabının yapılacağı, sandığa takılacak gün değildir. Önümüz 1 Mayıs’tır, 1 Haziran’dır. Ve onlar içlenmek zanaatında değil, kavga zanaatında ustadırlar.
ural@sendika.org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.