MEYDAN[1] KORKUSU! Korkaksın sen ya! Kork…! Erdoğan’ın halka ne yaptığına bir bakalım. Erdoğan halka çok kötü şeyler yaptı diyerek başlamak yerine (ki zaten bundan fazlasıyla bahsedildi ve bahsedilmeye devam ediliyor) Erdoğan’ın yaptığı güzellikten bahsedelim biraz. Halka çok büyük bir güzellik yaptı Erdoğan. Ah biraz felsefe bilseydi, “intellect”ini çalıştırsaydı yaptığını çok önceden fark eder önlemini önceden […]
MEYDAN[1] KORKUSU!
Korkaksın sen ya! Kork…!
Erdoğan’ın halka ne yaptığına bir bakalım. Erdoğan halka çok kötü şeyler yaptı diyerek başlamak yerine (ki zaten bundan fazlasıyla bahsedildi ve bahsedilmeye devam ediliyor) Erdoğan’ın yaptığı güzellikten bahsedelim biraz. Halka çok büyük bir güzellik yaptı Erdoğan. Ah biraz felsefe bilseydi, “intellect”ini çalıştırsaydı yaptığını çok önceden fark eder önlemini önceden alırdı. Ah biraz Hegel okusaydı, diyalektik nedir bilseydi gelir miydi bütün bunlar zavallı başına! Ah felsefe eğitimine zamanında okullarda önem verilseydi bilmez miydi çatışmaların, çelişkilerin, çarpışmaların bir aradalığına diyalektik dendiğini. Bir’in kendi içerisinde zıtları barındırdığını bilmez olur muydu hiç! Ah biraz Marx okusaydı! Biliyorum okumazsın ama biraz okusaydın, bilirdin bir yerde burjuva varsa, karşıtını kendisine karşı yarattığını! Sermayenin çelişki dolu olduğunu bilirdin be! Ah biraz devrimler tarihi bilseydin, okusaydın bilirdin, nesnel koşullar oluştuğunda neler olduğunu! Ama sen bunları okusaydın zaten Erdoğan olmazdın ya o da var!
Erdoğan, halka bir güzellik yaptı demiştik ya! İşte o nesnel koşullar oluşurken Lenin’in devrimin olabilmesi için şart koştuğu öznel koşulları yani proletaryanın burada halkın diyelim bilinç ve örgütlenme düzeyini farkında olmadan, Luxemburg’un ifade ettiği anlamıyla kendiliğinden bir nebze de olsa sağlamış oldu, sağlamaya devam etmekte. En somut örneğini evlerinde yaşayan ev hanımlarının (kendi özelim üzerinden annemi, diğer ev hanımı ve çalışan teyzelerimi verebilirim) ve kendi işyerlerinde çalışan kadınların politikaya karşı duyarlılığında okuyabiliriz. Gezi’den beri sürekli değişen ülke gündemine bu kadar yoğunlaşmış ve üstelik çay toplantılarında politik gündemin tartışıldığı bir ortama şahit olmamak imkânsız gibi. Siyasi var oluşları üzerinden yok sayılan var oluşlarına yeniden kavuşma özlemiydi aslında onlarınkisi. Bu sadece bu kadınların değil genel olarak bütün toplumun politik var oluşunu kazanma mücadelesinin bir göstergesiydi. Eskiden beylerin gündeminde olan politika yönünü değiştirmiş birden bu kadınların gündemi haline gelmişti. Öfkelerinin ve beddualarının ötesinde geleceğe dair kaygılarını ve çözüm arama çırpınışlarına şahit oluruz. Halkın kendi öznel koşullarını nesnel koşullar üzerinden yaratılmasıyla karşı karşıya geliriz. Dedik ya Erdoğan çok büyük bir güzellik yaptı! Gençlerin, korkusuzca kendi geleceklerine sahip çıkmasını ve bu ülkenin babasının tarlası olmadığını ona göstermelerini sağladı! Gençlere farkında olmadan sen bilinç mi aşıladın ne!
Biraz toprağından birilerini, mesela Mahir’i okusaydın daha neler bilirdin kim bilir! Mahir Çayan burjuva demokrasisine en saygılı davrananların Marksistler olduğunu ifade eder. Bu bağlamda Mahir Çayan “sosyalistler burjuva yasallığını, burjuvazinin bozması üzerine terk ederler” der. Dolayısıyla sözlerine şunları ekleyerek devam eder; “devrimlerin objektif şartlarını, devrimciler değil, baskı, cebir ve şiddet getirmek suretiyle burjuvazi hazırlar.”[2] Mahir Çayan’ın bu sözlerine verebileceğimiz ve de Engels’in “önce siz ateş eden mösyö burjuvazi” sözlerine karşılık gelen örnek sanırım Gezi Direnişi olacaktır. Gezi Direnişi’nde halkı sokaklara döken, fitili ateşleyen dolayısıyla devrimci hareket için nesnel koşulları hazırlayan burjuvazi, tekelci-kapitalist devlet olmuştur. Dolayısıyla kendi meydan korkusunu kendisi yaratmıştır.
Sen ne yaptın be Tayyip! Kendi sonunu mu hazırladın ne! Görüyor musun okusaydın bunları gelmezdi bunlar başına olurdun dürüst bir adam, yaşardın sinir küpüne binmeden! Ah be oğlum demiyor mu anacın! Ne yaptın sen demiyor mu!
Yalnız anlamadığım şey bütün anne babalar çocukları için iyi şeyler söylüyor, mükemmel bir çocuk, ah şöyle müthiş böyle güzel bir çocuk! İyi de anacım nedendir peki etrafımızda bu kadar çok ikiyüzlü, riyakâr, yalancı, dolandırıcı, hızsızların olması!
[1] Agora kelime anlamı “toplantı yeri” anlamını gelir. Antik Yunan şehir devletinde topluluk yaşamının odak noktasıdır. Antik Yunan’da olduğu gibi, İtalya’da da normal olarak şehrin merkezine oldukça büyük meydanlar yerleştirilmiştir. Bu meydanlar politik toplantılar için buluşma yerleriydiler. Aynı zamanda politik gösterilerin yapılmaya devam ettiği, festivallerin, kermeslerin düzenlendiği yerlerdir.
[2] Mahir Çayan, Bütün Yazılar, der. M. Ali Mugultay, Evren Yayınları: İstanbul, 1976, s.42
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.