Sözümüz sözdü: Unutmadık, unutturmadık… Bir ülke düşünün ki sembolleri bilim insanları, sanatçılar ve icatlar değil; ölüler, hatta çocuk ölüler olsun. Bir ülke düşünün ki unutulmazları kuytu köşelerde linç edilen gençler, yakılan aydınlar, sinsice kafasına sıkılan gönül insanları olsun. Kayda geçsin : Bir ülke ne zaman ki yaşattıkları ile değil öldürdükleri ile anılmaktaysa o ülke ve […]
Sözümüz sözdü: Unutmadık, unutturmadık…
Bir ülke düşünün ki sembolleri bilim insanları, sanatçılar ve icatlar değil; ölüler, hatta çocuk ölüler olsun. Bir ülke düşünün ki unutulmazları kuytu köşelerde linç edilen gençler, yakılan aydınlar, sinsice kafasına sıkılan gönül insanları olsun. Kayda geçsin : Bir ülke ne zaman ki yaşattıkları ile değil öldürdükleri ile anılmaktaysa o ülke ve o rejim kendi kaydını uğursuzlukla nakşeder tarihe. Ve tarih artık bu denli hızlı akıyorken, hiç kimse bu uğursuz işlemenin üzerinde uzun süre saltanat süremez: Bir Kanuni değilsiniz Hünkarım; her lahzada elvan çiçekler açıyor Berkin suretinde. Çünkü, hiçbir ahlak, hiçbir etik, hiçbir vicdan ve de hiçbir hukuk kabullenemez bir çocuğun uğursuz katlini. Sindiremez, sindirmemeli. Ceplerine uyduruk tutanaklarla değil torpil, tabutuna füze de iliştirseniz kara kaşlı Elvan çocukların sureti renksiz yalanlarınızı bastırır.
Matematik bir olasılıksızlıktır Berkinlerin bir demlik sergüzeşti: Ne denli uğraşsalar bir çocuktan cani, bir ekmekten bomba çıkaramazlar. Artık tarihin senaryosunu onlar değil; kara kaşlı Elvan çocuklar yazıyor çünkü. Çünkü bu kulaklar duydu artık büyük tahtlarda oturanların dev korkularını. Çünkü tahtlar ne kadar büyürse korkular da o kadar büyür, biliyoruz. Neyi kaldı ki Elvan çocukların yitirecek hayatlarından gayrı? Onlar da elimizden alınırken susulur mu? Bir ses düştü ortalığa: Korkuyordu Hünkarımız. Tekel’in çadırlarından korkar gibi korkuyordu. İşitmeyen tüm kulaklar duydu: Kış günü kıl çadırlar ürkütmüştü Hünkarı; ya Gezi’de de kalırlarsa?
Korkuyu beklerken!
Garip ama onca öfkenin sebebi bir tuhaf korku! Hallice bir senaryo düşünün. Onca olay, can pazarı, toz, duman, karmaşa… Hepsi ama hepsi bir küçük korkuda gizli. Kim bilir? Belki ‘’biz’’ bile kavgamıza bu kadar büyük payeler biçmemiştik. Değil mi ya: Birçoğumuz belki hiçbir şey için değil; ama önce onurumuz için direndik. İki laftan birinde azarlanmaktan, horlanmaktan, ipsiz-hayasız ilan edilmekten ve dahası lanetlenmekten iğrendik. Gülsek mi ağlasak mı? Ne diyordu Hünkarımız: Ya o çadırlar yine kurulursa?
Vazgeçemeyenlerin kabusudur korkular. Bir küçük çocuk eli bile ürpertir yüreklerini. 12 yaşındaki bedeninden 13 kurşun çıkan Uğur’a adice bir ‘’yalan’’ ile mi terörist dediler yalnızca? Sahiden korkuyorlar çünkü. Gözlerimle gördüm: Berkin’e akli tüm melekelerinden şüphe ettirecek kadar kin kusan bir polis gördüm. Yazıyordu. Sanki dünyaları kendi yaratmış, sanki devlerle savaşmış gibi içi boş bir cesaretle yazıyordu. Yazarken polis olduğunu bildiğimi belli ki bilmiyordu. Bildiğimi anlayınca, tıpkı mahkeme kapılarında kah hafızasını birden yitiren, kah 10 derece miyoptan muzdarip paşaları gibi usulca sıvıştı. Çünkü korkuyorlar: Çünkü bütün tabiyetleri, mülki ve hamasi bir aidiyetle tanımlıdır vazgeçemeyenlerin…
Çocuk mu denir onlara şimdi?
Uğur, Ceylan, Berkin… Hepsi bir onur abidesi gibi yatıyorlar. Belki tabiattan sözlüye kalkamadılar; ancak, haysiyet sınavında her biri gözetmenimiz oldu. Minnacık bedeniyle deve boyundaki heriflere direnen kadınları yarattılar. Çocuk mu denir onlara şimdi bizlere direnci öğretirlerken?
Berkin koca bir ülkenin yeni bir haysiyet sınavıydı. O sınavı Hünkarımız çoktan kaybetti. Kollektif hafızada bir çocuktan daha ‘cani’ yaratmaya çalışarak ölümüne emir vermekten bile daha ağır bir yara aldı. Önünde sonunda kaybedecekleri tehlikeli bir oyun oynuyorlar şimdi. Oysa hala farkında değiller, yalnızca korkuyla düşünüyorlar. Hala, eskisi gibi hotzotla sindirebilirim zannediyorlar. Taksim’e sokmayarak, eyletmeyerek, ucuz davalar açtırarak ve gazlayarak hem kendi seçmenine adres gösterebilir hem de yıldırabilirim zannediyorlar. Berkin’in kentini bırakın, yıllardır en sakin kentlerdeki öfkeyi ve direnci gözlerimizle gördük oysa. Gezi’de bile nicelikçe çok olsa dahi bu denli kararlı kitleleri görmemiştik bazı kentlerde. Artık değil gazdan ve müdahaleden korkan, inadına gazı ve müdahaleyi isteyen kitleler gördük. Emin olun kimse bu gençleri büyük bir emekle örgütlemedi. Henüz hiçbir muhalif yapının bu kadar yaygın bir direniş örgütleyecek imkanı yok. Her birinde, şaşkın bir muktedirin azarlarından, yalanlarından ve küfürlerinden iğrenen gençler gördük. Yaşamlarını sekteleyen, geleceklerini kaygıya boğan birine karşı gençlerin öfkesini gördük. Ve en çok liseli arkadaşlarının Berkin’e sahip çıkışlarındaki kararlılığı gördük.
Buradan ne çıkar, bilmiyorum. Bildiğim tek şey, kendileri dahil ama en çok iktidar ve onun güçleriyle kafa bulan gençlerin tebessümlerindeki umarsızlık. Öfkeliydiler, canları yanmıştı, hatta yasları sırasında göz altına alınan arkadaşlarını unutmuyorlardı; ama gülüyorlardı. İnadına gülüyorlardı. Değil mi ki en çok korktuğunuz şey budur Hünkarım? Siz onları vururken yüzünüze inadına gülerek bakan çocuklar! Bütün ciddiyetinizi, otoritenizi, karizmanızı, kurallarınızı ti’ye alan çocuklar…
Eğitimcilikten bilirim: Bir çocuk sizin ciddiyetinizle kafa buluyorsa daha ‘ciddi’ olmanız sorun çözmez. O’nunla gülebilmeniz gerekir. Hani hep diyorsunuz ya, ‘samimiyet’ diye. İşte o çocukların şu hayatta en iyi becerdikleri şey kimin samimi olup olmadığını anlamalarıdır. Çocukları korkutmak isteyebilirsiniz; ancak size bir kere gülmeye başlarlarsa onları durdurmak imkansızdır. Bir Kanuni olmanız işe yaramaz, onlar şah tanımazlar. Belki piyonları severler. Sahi görüyor musunuz Hünkarım? Her lahzada elvan çiçekler açıyor Berkin suretinde. Ve kocaman gülüyor şehrin çocukları otuz iki dişleriyle…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.