Çok kısa ve hızla yazılacak bir yazı olduğundan acele edelim. Değinilmesi gereken iki ayrı konu var. Bu nedenle sırayla gidelim. Birinci mesele şu: Bu son Suriye’ye savaş planı kaydı net biçimde gösteriyor ki, Cemaat’in hesapları 30 Mart ile sınırlı değil. 30 Mart Seçimleri nihayetinde bir yerel seçim. Bu nedenle, Cemaat elindeki tüm silahları kullanmıyor. 25’inde […]
Çok kısa ve hızla yazılacak bir yazı olduğundan acele edelim. Değinilmesi gereken iki ayrı konu var. Bu nedenle sırayla gidelim.
Birinci mesele şu: Bu son Suriye’ye savaş planı kaydı net biçimde gösteriyor ki, Cemaat’in hesapları 30 Mart ile sınırlı değil. 30 Mart Seçimleri nihayetinde bir yerel seçim. Bu nedenle, Cemaat elindeki tüm silahları kullanmıyor. 25’inde beklenen “büyük turp” bu yüzden gelmedi. Bu silahların daha önemli olanlarını veya yaygın tabirle “daha büyük turpları” Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve genel seçimlere bırakacaktır. Ancak buna rağmen Cemaat yine de elindeki en büyük turpları “kendi güvencesi için” yayımlamayacaktır. O turplar ancak devrilenlerin kesin olarak etkisizleşip yargılanmaları aşamasında kullanılacaktır. Ellerindeki en önemli ve kendilerini garantiye almalarını sağlayan o kayıtlar her ne ise onların içeriğini ABD’nin bilmiyor olması ise söz konusu bile değil. Cemaat TSK’ya karşı da aynı taktikleri kullanmıştı. Birdenbire ve şok edici bir hamle ile değil, yavaş yavaş ve sindire sindire, kabullendire kabullendire ilerliyor. Bir tapeye inanmazsan diğeri geliyor, o da olmadı öteki. Her defasında birkaç insanı kopartıyor, kitle giderek büyüyor. Bir canlıdan kopartılan et parçaları misali, çok fazla eti kopan canlı daha fazla ayakta duramıyor ve devriliyor. Burada da olan ve olacak olan bu.
İkinci mesele ise devlet olmak ve iktidar olmak meselesi: Burada şunu belirtmekte fayda var; siz bir biçimde devleti yönetebilmek için iktidara gelmiş olabilirsiniz, ancak bu durum sizin devlet kudretine eriştiğinizi göstermez. AKP bir süre bu kudrete erişemedi, ancak özellikle 2010 sonrasında Cemaat ile işbirliği içinde bu kudrete erişmiş gibi görünüyordu. Fakat şimdi anlaşılıyor ki kudrete erişen aslında AKP değil Cemaat’miş. Hatta Cemaat bu seviyesine hiçbir mukavemetle karşılaşmadan erişmiş olduğundan, hiçbir biçimde girilemeyecek yerlere bile kayıt cihazları koyabilmiş. Başbakandan, bakanlara, devletin en tepesinden, iş adamlarına AKP’nin attığı her adımı ve çevresinde dolaşan herkesin seceresini kayda almış. İşte bu noktada mevcut kudret yapısını iyi okuyamayan AKP, iktidar olmanın verdiği sarhoşlukla olsa gerek “devlete başkaldırmış” bir pozisyona getirdi kendisini. Bu ise kaybedeni baştan belli olan bir savaşı başlattı. Zaten toplumun önemli bir bölümü tarafından Gezi’den beri yoğun bir baskı altında tutulan AKP, 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra ve peşi sıra patlayan “tape bombalarıyla” birlikte meşruiyetini giderek yitirdi.
Bu tespitlerin ardından olası siyasi atmosfer senaryosu ise şu olabilir: AKP 30 Mart’ta İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere pek çok ilde kaybedebilir. Ancak buna mukabil oylarında ciddi bir düşüş olmasına rağmen seçimden birinci parti olarak çıkacaktır. Fakat bu birincilik onu artık yönetme kabiliyeti olmayan bir “hükümet etme” faaliyeti ile karşı karşıya bırakacak, bu durumun yarattığı hırçınlıkla daha saldırgan bir iç ve dış politika izlemesine neden olacak, bu politikalar ve tabi çıkacak yeni “turplar” nedeniyle hem içte hem de dışta desteğini iyice kaybedecek ve sonunda devrilecektir. Ondan sonrası ise hem Türkiye halkının ve siyasal arenasında faaliyet yürüten unsurların iradesi, hem de uluslararası alanda faaliyet gösteren kimi mahkemelerin “yargılama iradesi” tarafından şekillendirilecektir. Yapılması gereken, Gezi’den bu yana yıkılan korku duvarlarının bir kez daha örülmesine asla müsaade etmemek ve içinden geçilen bu tarihi süreci okumaya devam etmektir. Çünkü “anlatılan, bizim hikâyemiz”…
* Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ
Çukurova Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilimdalı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.