“ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” can yücel Gece eyleminden sonra eve dönüş için yola koyulduğumda hala kulağımda yankılanıyordu ses/ler. Belki yıllardır ilk defa bunca kalabalıktık, sokaklar kadın sesleriyle doluyordu, geceydi ve biz güzeldik. Kulağımdaki ses “Yaşasın kadın dayanışması” diyordu. Her defasında acaba diyordum. Hiçbir zaman bir yere ve birilerine ait olmamış belki olmak […]
“ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi”
can yücel
Gece eyleminden sonra eve dönüş için yola koyulduğumda hala kulağımda yankılanıyordu ses/ler. Belki yıllardır ilk defa bunca kalabalıktık, sokaklar kadın sesleriyle doluyordu, geceydi ve biz güzeldik. Kulağımdaki ses “Yaşasın kadın dayanışması” diyordu. Her defasında acaba diyordum. Hiçbir zaman bir yere ve birilerine ait olmamış belki olmak istememiş kadınlar bilirler, sürekli bir sorgulama halidir sürüp gider. “Yeterince dayanışıyor muyuz?” Yoksa içi boş bir söylem haline mi geldi dayanışma dediğimiz kadim eylem?
Söylem, içi boşaltılmadığında, eylemde de kendini gösterdiğinde güzeldir. AKP’nin seçim propagandası olarak kullandığı “ben lafa değil icraata bakarım” türünden sadece lafta kalan değil, gerçekten vicdanen lafının ardında durmaktan gelen, insanı koruyan kollayan, “feministim” derken hemcinsini ötelemeyen, “dayanışma” derken, bireyciliği öne çıkarmayan bir anlayıştan söz ediyorum.
“Anaların öfkesi katilleri boğacak” sloganını atarken yoldaşım kadınlar, boğazım düğümlendi. İnanmadığım bir sözü neden haykırayım? En son, devletin Hatice Can’ı da aramızdan almasıyla anaların öfkesinin bu kez yetmediğini gördük. Bu öfkenin ancak kadınların kendi içlerini kemirdiğini, adalet aramaktan artık öfkenin de bitip “dayanamama” ya vardığını, ardında kalanların ise uzun süre öfke duyamayıp yalnızca üzüntü ve yas duymalarını ancak vicdanı olan ve yalansız yaşayanlar bilir. Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih eden Meinhoff gibi günlerdir ben de ve birçok kadın daha bu kederin öfkeye dönmesini ve adaletsizliklerinin üstünü kapatamayacakları bir hak arayışına girmeyi bekliyoruz.
Seyla Benhabib bir yazısında şöyle der: “Ütopyacı düşünce ‘bütünüyle öteki’ne, henüz olmamış olana duyulan haset için pratik – ahlaki bir emirdir.” Bütün sloganlardan, meydanlardaki el ele halaya duruşlarımızdan, dayanışmamızdan, rengarenkliğimizden tek bir slogan çıkıyor özetle: ben, ötekidir. Ama sokak yetmiyor. Mücadelemiz, görünmeyen bütün emeklerimizin görünür olması, iki yüzlü ahlak ve yaşam biçimlerinin eriyip gitmesi ve özgürce yaşayacağımız coğrafyalarda var olmak. Özgürlük sadece alanda kızkardeşlerimizle slogan atmak değil elbet, 8 Mart bizim bir aradalığımızın bayramı; özgürlük özel alanda başlayıp kamusal alanda da söz hakkına sahip olmak, yaşadığın hayatın nesnesi değil öznesi olmak ve hiçbir baskı ve şiddete sessiz kalmamaktır. Velev ki, şiddetsiz ve baskısız yaşamak her canlının hakkıdır.
Sınırlarımızı genişletmek -bilmiyorum tamamen yok edebilir miyiz- dayanıştığımız, bir aradalığımızı arttırdığımız ve buna gerçekten inandığımız sürece mümkündür. Kadınlar olarak yıllarca yasaklanmış alanları el geçirmek ve bu alanlarda söz sahibi olmak için mücadele verdik, veriyoruz. Fakat bu, tek başına değil ancak hep birlikte mümkün olacak bir devrimdir. Bu devrimde dans edeceğiz, özne olacağız ve emeğimize sahip çıkacağız. Bu devrimde alanlardan ayrıldıktan sonra mahallede de dayanışmayı ve mücadeleyi sürdüreceğiz. Sokakları da, geceleri de, meydanları da terk etmiyoruz. Kamusal alanda ne denli özgürlük için haykırıyorsak özel alanda da eşitlik için mücadele ediyoruz.
Ve son olarak; Yaşasın kadın dayanışması, yaşasın örgütlü mücadelemiz, yaşasın ütopya.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.