Milyonlarca insan, ihtiyacı olup olmadığına bakılmaksızın, sadece AKP saflarında yer aldığından, belediyelerin verdiği alış veriş çekleriyle, açıktan ödenen paralarla geçimini sağlıyor. Kendisine dindar-muhafazakar maskesi geçirmiş bu kitle uzun süredir bu yolsuzluk düzeninin zaten bir parçası olmuş durumda Yerel seçimler yaklaştıkça iktidar ortakları arasındaki gerilim giderek artıyor. Cemaat esas olarak AKP’nin yolsuzlukları üzerinden Başbakan’a yönelik bir […]
Milyonlarca insan, ihtiyacı olup olmadığına bakılmaksızın, sadece AKP saflarında yer aldığından, belediyelerin verdiği alış veriş çekleriyle, açıktan ödenen paralarla geçimini sağlıyor. Kendisine dindar-muhafazakar maskesi geçirmiş bu kitle uzun süredir bu yolsuzluk düzeninin zaten bir parçası olmuş durumda
Yerel seçimler yaklaştıkça iktidar ortakları arasındaki gerilim giderek artıyor. Cemaat esas olarak AKP’nin yolsuzlukları üzerinden Başbakan’a yönelik bir operasyon yürütüyor. Bunun sonucunda da AKP seçmeninin en azından hatırı sayılır bir kısmının AKP’den desteğini çekeceğini umuyor olsa gerek. AKP seçmeni ağırlıkla muhafazakar-dindar bir seçmen kitlesi olduğundan böylesi bir ahlaki durum karşısında mutlaka bir tavır alır diye düşünülüyor.
Kapitalizmin dünyaya bütünüyle egemen olmaya başladığı son 30-40 yılda insanların yolsuzluk karşısındaki seçmen davranışları incelenmeye değer. Kuşkusuz yolsuzluk her dönemin esas konularından biri olmuştur. Ancak sosyalist seçeneğin olduğu dönemde kapitalizm kendini “ahlaklı” bir sistem olarak göstermek, siyaset ahlakını kurarken buna olabildiğince özen göstermek zorundaydı. Zira gerek ulusal çapta gerekse de dünya ölçeğinde para ve maddi çıkar üzerine kurulu olmayan bir sosyalist düşünce bütün eksikliklerine rağmen varlığını sürdürüyordu.
Bizde malum bu konu 12 Eylül sonrası Özal dönemiyle taçlandı. Özal’ın her şeyi kapitalist piyasa ve ahlak ilişkilerine dönüştürdüğü süreçte kişilerin kendi başının çaresine bakması ve bunu becerebilenlerin “örnek vatandaş” ilan edilmesiyle her türlü gayri ahlaki ekonomik ilişki meşru hale gelmişti. “-Fakir olduğundan- Memura kız bile verilmeyen” bir dönemin sonunda iktidar olan Özal, memur maaşlarının arttırılmasına ilişkin bir konuşmada “Benim memurum işini bilir” diyerek en yetkili ağızdan rüşveti meşrulaştırmaya çalışmıştı. Bugünlerde AKP’li belediyeler için sık sık söylenen “Adamlar yiyor ama iş de yapıyorlar” sözü ilk kez ANAP’ın İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan için söylenmişti. Dalan bütün İstanbul’u bir yıl içerisinde şantiyeye çevirmiş, yolsuzluk vb. hikayeler ortalığı kaplamıştı.
Bugüne geldiğimizde büyük çoğunluğu “dinsel muhafazakarlaşmış” Türkiye seçmeni yolsuzluk gibi ahlaki bir yoksunluk haline nasıl bakabilir? Görülen o ki; önemli bir çoğunluktaki AKP seçmeni bu olan biteni Erdoğan’ın söylediklerine göre değerlendiriyor. Lideri Erdoğan’a inanıyor. Zira Erdoğan, bu sürecin “dış güçler tarafından tezgahlanan bir komplo olduğu” konusunda oldukça başarılı bir kampanya yürütüyor. Kendi karizmasını, seçmeni üzerindeki güvenilirliğini oldukça iyi değerlendiriyor.
Ancak kanımca bu “inanmama” tercihinin arka planında yatan sebeplerin başında “yolsuzluk meselesinin o kadar da önemli olmadığı” konusundaki vatandaş algısıdır. Buradaki esas algı “bal tutan parmağını yalar” meselesidir. Vatandaşın esas inandığı ve doğru bulduğu husus budur! Böyle olduğunda AKP yöneticilerinin ve Erdoğan’ın yolsuzluk yapmış olmalarının o kadar da önemi yoktur. Zira artık devlet yöneticilerinin makamları dolayısıyla zenginleşmesi o kadar da ayıp bir şey değildir! Ve üstelik AKP’li yöneticileri diğerlerinden ayıran hususlardan biri de yolsuzluk sonucu elde edilen paranın bir kısmının örgütlü hayır işlerine ayrılmış olmasıdır. Böyle olduğunda yolsuzluk üzerinden bu hükümeti yıpratmak oldukça zor bir iş gibi görünüyor. AKP gibi örgütlü, Erdoğan gibi güçlü bir lidere sahip bir iktidarın salt yolsuzluklarını ortaya dökerek pes ettirileceğini sanmak yanılgı olur.
AKP iktidara geldiğinden bu yana kapitalist ekonomik ilişkileri güçlendirmesi ve bu acımasız rekabet altında ezilen kendi seçmenlerini devletin sosyal yardımları ve ayrıca kendi vakıf-tarikat vb. imkanlarıyla destekleyerek ayakta tutmaya çalışması zaten “gayri ahlaki” bir ilişki biçimiydi. Bir başka düzeyden rüşvet ilişkisi olarak kurulmuştu. Bugün abartısız milyonlarca insan, ihtiyacı olup olmadığına bakılmaksızın, sadece AKP saflarında yer aldığından, belediyelerin verdiği alış veriş çekleriyle, açıktan ödenen paralarla geçimini sağlıyor. Kendisine dindar-muhafazakar maskesi geçirmiş bu kitle uzun süredir bu yolsuzluk düzeninin zaten bir parçası olmuş durumda.
Yolsuzluk sonucu bir kenara ayrılan paraların bir kısmının “hayır işlerine” ayrılacağı yalan değildir. Gerçekten de bu paraların bir kısmı çok planlı biçimde insanları “beslemek” için kullanılıyor. Bir tanıdığım müstakil lüks evini imara aykırı biçimde tadilat yapmak için belediyeye 100 bin dolar rüşvet verdiğini ve rüşveti verdikten sonra “bir başka yetkilinin bir daha istememesini nasıl garanti edersiniz” diye sorunca yetkilinin “merak etme zaten biz bu paraları hayır işlerine harcıyoruz, birbirimizden haberimiz var” cevabını ne kadar büyük bir soğukkanlılıkla verdiğini, anlatmıştı.
Sosyalistlerin başından beri savunduğu; herkesin ailesinin geçimini sağlayabilecek bir işe sahip olması, emeğiyle geçinmesi ve devlet de dahil hiç kimsenin-kurumun yardımına muhtaç kalmadan hayatını sürdürebilmesi; sosyal devletin kişilere-ailelere yönelik bir yardım mekanizması olarak değil, toplumun genel ihtiyaçlarını (eğitim-sağlık-altyapı vb.) karşılayan bir anlayışla inşa edilmesi gerektiği düşüncesinin önemi bir kez daha açığa çıkıyor. Zira başka türlü özgür ve onurlu bireyler yetişmiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.