Cerrahpaşa’da yemekhanede kat görevlisi olarak çalışan ve işten çıkarılan işçilerle direnişlerinin 12. günü 24 Ocak’ta bir söyleşi yaptık
Cerrahpaşa’da yemekhanede kat görevlisi olarak çalışan ve işten çıkarılan işçilerle direnişlerinin 12. günü 24 Ocak’ta bir söyleşi yaptık. İki kez neredeyse yüzde yüz başarıya ulaşan yemekhane boykotu yapan işçiler anlattı: “Taşeron yokken biz vardık burada.
Yıllarımızı biz geçirdik. Onlar gidip geliyor ama biz buradayız”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Devrimci Sağlık İş’le birlikte direnen sağlık işçileri, yemekhane boykotları, imza kampanyası, direniş çadırı ile mücadelede. Direnişe dair en doğru bilgiyi onlar verir diye düşündük. Toplanıp biraz sohbet ettik.
Söyleşimiz sık sık kesilmek zorunda kaldı çünkü direnişlerinin ziyaretçisi çoktu. Soğumadan yemek yenmesi gerekiyordu. Direnişçilerden birinin yanında getirdiği çocuğu ile ilgilenilmesi lazımdı. Ya da kalan yemeklerin hayvanlarla paylaşılması için bir organizasyon yapılıyordu.
Sevim, Aynur, Mevlüt, Yavuz ve Soner’le yaptığımız sohbette en sık duyduğum cümle “Kazanana kadar buradayız” oldu. En etkileyicisi de elbette başlığa çıkardığımız gibi “Onlar yokken biz buradaydık. Taşeron gidip geliyor ama biz hep buradayız” cümleleri…
8 saat çalışıyorlar ama…
Sohbete ilk Sevim Abla giriyor. Hastane bahçesine girdiğiniz anda “Burası benim işyerim. Bu çadır benim geleceğim” diye bağırır gibi bekleyen, bir yandan da sürekli gülümseyen Sevim Abla…12 saat çalıştıkları günlerden bugüne nasıl geldiklerini anlatan Sevim Abla, “Tam rahatlığa kavuştuk, 8 saat çalışmaya başladık bu sefer de ‘mutfağa yardıma gelin’ demeye başladılar. Gitmediğin zaman ‘Niye gelmiyorsun’ diyorlar. Yoğun servislerde çalışıyoruz, nasıl gidelim? Bunları dediğimiz zaman şirketle karşı karşıya gelmek zorunda kaldık. Şu anda servisler rahat. Sonuçta 8 saat ama şu psikolojik baskı olmasa…” diyor.
Mevlüt Abi tamamlıyor süreci. 50 işçinin 12 saatlik çalışma düzeneğinden şikayetçi olduğunu, denetimden sonra 8 saat çalışabilmeye başladıklarını anlatıyor.
“Yani hep çıkıntılık yaptığınız için mi işten atıldınız?” diye sorunca “Ben de öyle düşünüyorum. Sendika üyesiyiz biz. Hakkını arayan insanlar var burada. Farklı şeyler de düşünüyorum. Hastane yönetiminin sessiz kalması düşündürüyor.”
Aynur Abla, çalıştıkları süreçte oynanan oyunları da ekliyor. “6 buçuk – 2 buçuk çalıştırıyor bizi. Ama 1 buçukta çıkarıyor. 1 saat yemek tatilimiz var bizim. Saat 11 buçuk gibi yemek geliyor, yemeği dağıtıyorsun. İşlerini bitireceksin ki kendi yemek tatilini kullanabilesin. Onu da oradan çırpıyor. Güya 1 saat erken çıkarıyor. Haftasonu mesai vermemek için. Bunun temizliği var, kabı kacağı var, iki tane mutfağın var, onun temizliği var… Nasıl çıkıyorsun 1 buçukta? Mümkün değil.”
Sonerse en büyük sıkıntının baskı olduğunu vurguluyor. “Sıkıntı esnek sözleşmeden kaynaklanıyor” diyor, “Her tarafta çalıştırılabilir derken, istediği işi yaptırabilir demek istiyor. Biz de bunlara karşı çıkınca kapıyı gösteriyorlar. Ne zaman hakkımızı aramaya kalksak çıkışımızı gösterdiler.”
Soner’in anlattığına göre haklarında pek çok tutanak tutulmuş. Hastane yönetimi tutanakların işten çıkarmada göz önüne alınmadığını söylese de o tutanakları da eleştiriyor: “Yok fazla yemek istemişiz, yok fazla yazdırmışız, yok mutfağa gitmemişiz, yok patates-soğan soydurmaya çağırmış, gitmemişiz bu tür bahaneler…”
‘İşten çıkarılmadan işsiz kaldık’
Sevim Abla “Bütün olanlardan hastane yönetimi nasıl farkında değil onu anlamadım” diyor.
Çünkü Mevlüt Abi’nin dirayetsiz dediği hastane yönetimi her şeyden habersiz olduğunu iddia ediyor. Soner bunu şöyle anlatıyor: “Biz gittik, şirket müdürleriyle konuştuk. ‘Sizi yönetim istemiyor’ dedi. Fatma Hanım (Hastane müdür yardımcısı) ‘Ben işten çıkarmadım’ diyor. ‘Çıkarsam elinizde kağıt olur’ diyor. Biz de arada kaldık. Şirket bizi işten çıkardığını kabul etmiyor, yönetim etmiyor.”
Anlattıklarına göre kimse onları işten çıkarmadığı halde, 1 aylık denilip sonra 3 buçuk aya çıkıveren Beyazıt kampüsü rotasyonundan sonra, Cerrahpaşa’ya dönen işçiler, işlerinden edildiklerini görüyorlar. Toplam 20 işçi taşeron firmanın ihalesi bitince işten çıkarılıyor. Taşeron firma getirdiği yeni elemanları da usulsüz çalıştırıyor. Yavuz Abi anlatıyor: “Yeni gelen arkadaşları tanımıyoruz. Ama önce mutfağa diye alıyor, sonra katlara yardıma gönderiyor. 6-7 servis tek çalışıyor. Bütün gün çalışıyor. Normal maaşını bankaya yatırıyor. Kalanı elden veriyor.”
Ve sadede geliyoruz. “Direniş nasıl başladı?” Daha önce 6 kişinin gönderildiği Beyazıt Kampüsü’ne 4 kişi daha gönderiliyor. Sendikaları Devrimci Sağlık İş’e haber veren işçiler 31 Aralık’ta hastane müdürü ve yardımcısı ile konuşuyor. İkna edemiyor. Ve çadır kuruluyor.
Yavuz Abi’nin dediğine göre 3 günde 2000 kişiden imza alıyorlar. Sendikalar, Kocamustafapaşa Dayanışması, demokratik kitle örgütleri, partiler onları hiç yalnız bırakmıyor.
Her biri bu kurumların, örgütlerin desteği ile şevklendiklerini söylüyor. Ailelerinden de aynı desteği aldıklarını belirtiyorlar. Mevlüt Abi mesela… İki çocuğunu ve eşini alıp evde bir toplantı yapmış. Çalışan çocuğuna demiş ki: “Senden bugünlerde elinden geleni yapmanı istiyorum.” Hepsine onuruyla gururuyla çalıştığı işten çıkarılmasının onuruna dokunduğunu bu yüzden direnmek istediğini anlatıyor. Onlar da desteklerini esirgemiyor.
Yavuz Abi direniş çadırında çalışma arkadaşlarının arasında bile diyalogun arttığını söylüyor. “Buradaki ortamda 24 gündür güzel bir kaynaşma var. Herkes birlikte kahvaltı ediyor, çay içiyor, yemek yiyor. Her şey güzel” diyor.
‘Kar da yağsa taş da yağsa biz buradayız’
“Kar geliyormuş, ne yapacaksınız?” diye sorunca tereddütsüz yanıtlıyorlar. Aynur Abla “Kar da yağsa taş da yağsa burada olacağız” diyor. Yavuz Abi “Sonuçta ocak ayında çadırımızı kurduk. Kardan korksak kışın çadır kurmazdık” diye giriyor. Mevlüt Abi noktayı koyuyor: “Çadırı kuracağımız zaman TOMA’lar gelip, güvenlik etrafımızı sardığı zaman da korkmadık. İnançla sarıldık. Kara da sarılırız.”
Aynur Abla’nın en son anlattıklarıysa tüm taşeron işçilerinin altına imza atacağı cinsten. Bu yazı o cümlelerle bitmeli:
“Yönetimdeki büyüklerimiz, ‘Biz iyi niyetliyiz, iş gösterdik onlar gitmedi’ demiş. Ben buraya 9 senemi vermişim. Öbür arkadaşım 12 senesini vermiş, öbürü 6 senesini… Bana gösterdiği yer Okmeydanı Devlet Hastanesi… Oraya gittiğim zaman elimdeki tüm emekleri atmış olacağım. İyilik mi yapıyorlar bana şimdi? Benim burada 9 senelik tazminatım var. Oraya başvurunca feragat etmiş oluyorum.
Madem burada eleman çoktu, neden eleman alımı var? Neden katları teke düşürdü? Onların önce hesabını versinler.
Onlar yokken, taşeron firmalar yokken biz vardık burada. 9 yılı burada biz geçirdik. Biz mücadele verdik. Onlar gelip gidiyorlar ama biz buradayız.
Onların gösterdiği hastaneye gitmek zorunluluğum yok benim. İnsan haklarım var benim, neden heba edeyim?
Ben Cerrahpaşa’nın elemanıyım. Burada kalmak istiyorum.”
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.