İsveç Başbakanı Olof Palme 28 Şubat 1986 akşamı Stockholm’un en işlek caddelerinden birinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Cinayetin üzerinden 28 yıl geçmesine, 3.600 klasör dolusu soruşturma tutanaklarına, yarım milyar kron harcanmasına rağmen cinayet hala aydınlatılmadı. İsveç polisi en az 30 kişinin tanıklık ettiği cinayetin faillerini bulmak için değil, gizlemek için herşeyi yaptı. Palme’nin […]
İsveç Başbakanı Olof Palme 28 Şubat 1986 akşamı Stockholm’un en işlek caddelerinden birinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Cinayetin üzerinden 28 yıl geçmesine, 3.600 klasör dolusu soruşturma tutanaklarına, yarım milyar kron harcanmasına rağmen cinayet hala aydınlatılmadı.
İsveç polisi en az 30 kişinin tanıklık ettiği cinayetin faillerini bulmak için değil, gizlemek için herşeyi yaptı. Palme’nin öldürülmesinden hemen sonra CIA ile yakın ilişkisi olduğu bilinen polis şefi Hans Holmer hiçbir somut kanıt göstermeksizin cinayetin PKK tarafından işlendiğini iddia etti. Buna hiç kimseyi inandıramayınca da cinayeti uyuşturucu bağımlısı Christer Petersson adlı bir kişinin sırtına yıktı. Ancak Yargıtay cinayeti işlediğine dair bir kanıt olmadığını belirterek Petersson’un beraatini kararlaştırdı.
Güney Afrika’daki ırkçı rejimine karşı ANC’yi destekleyen, ABD’nin Vietnam işgaline ve Şili’deki faşist darbeye karşı çıkan Palme, ırkçıların ve emperyalistlerin nefretini kazanmıştı. Stockholm’da görevli aşırı sağcı polislerin Palme’den nefret ettikleri ve Palme’ye yönelik tehdit dolu ifadeler kullandıkları biliniyordu. Tüm bunlara rağmen, İsveç polisi cinayetle hiçbir biçimde ilişkisi olmadığını bildiği PKK’yi, tutmayınca da Petersson’u cinayet zanlısı olarak göstererek kamuoyunu yanıltmaya çalıştı.
CİNAYETTE APARTHEID REJİMİNİN PARMAĞI
Cinayetin CIA, İsveç polisi ve Güney Afrika tarafından işlenmiş olabileceği bazı aydınlar, komünist ve devrimci örgütler tarafından sürekli gündeme getirilmiş, ancak bu iddialar dikkate alınmamıştı.
10 yıl sonra, cinayetin arkasında Güney Afrika ırkçı rejimin bulunduğu haberleri başta Güney Afrika, daha sonra da tüm dünya basınında yer alması bomba tesiri yarattı. 1996 yılında Güney Afrika’da Aparheid döneminin polis şefi Eugene de Kock büyük bir düşman olarak gördükleri Palme’nin ortadan kaldırılmasını Güney Afrika polisi Craig Williamson’un planladığını mahkemede itiraf etti. Ajan Peter Cassellton da cinayeti İsveçli aşırı sağcı Bertil Wedin’in gerçekleştirdiğini söyledi. Casellton, Güney Afrika’da kurulan “Gerçek Komisyonu”na ifade vermesine birkaç gün kala kamyon çarpması sonucu öldürüldü.
Tüm bu bilgilere rağmen, cinayeti araştırmakla görevli komisyon, Apartheid rejiminin cinayetteki rolünü araştırmak ve açığa çıkarmak için herhangi somut bir girişimde bulunmadı.
LARSSON’UN BELGE VE BİLGİLERİ DİKKATE ALINMADI
Önceki gün Svenska Dagsbladet gazetesi 2004 yılında yaşamını yitiren devrimci gazeteci-yazar Stieg Larsson’un, Palme’nin öldürülmesinden hemen sonra kapsamlı bir araştırma yaptığını, elde ettiği belge ve belgeleri cinayetten bir yıl sonra 1987 yılında İsveç Güvenlik Polisi’ne (Säpo) ilettiğini açıkladı.
Ölümünden sonra yayımlanan üç romanın yer aldığı Milleniyum Serisi’yle dünyanın en fazla okunan yazarları arasına giren Larsson, Palme cinayetinin Güney Afrika ırkçı rejiminin talimatıyla Bertil Wedin adındaki eski bir İsveç subayı ve Güney Afrika rejiminin ajanı tarafından gerçekleştirildiğini Säpo’ya bildirmişti. 15 klasörde topladığı tüm bilgi ve belgeleri de polise teslim etmesine rağmen polis Wedin’in cinayetteki rolünü araştırmak için her hangi bir girişimde bulunmamıştı.
Irkçı örgütlerin çalışmalarını mercek altına alan Expo Dergisi’nin de kurucuları arasında yer alan Larsson’ın İngiltere’de aynı amaçla kurulan Searchlight Dergisi ile ilişkisi de bulunuyordu. Dergi yetkilileri Wedin’le birlikte görev yapan bir İngiliz ajanından edindikleri Wedin’in cinayette parmağı olduğu yolundaki bilgiyi Larsson’a aktarmışlardı.
Wedin’le ilgili kapsamlı bir araştırma yapan Larsson, Wedin’in aşırı sağcı grup olan Demokratik İttifak ve Contra adlı dergiyle ilişkide bulunduğunu belirlemişti. Daha sonraları Güney Afrika’ya geçerek ırkçı rejime çalışmaya başladığını tespit etmişti.
BERTİL WEDİN’İN TÜRK DEVLETİYLE YAKIN İLİŞKİLERİ BULUNUYOR
CIA, sol harekete karşı 1967 yılında Dünya Anti-Komünist Ligası’nı (WALC) kurdu. Amaç, ABD emperyalizmine karşı yükselişe geçen sol hareketlerle ‘mücadele’ etmekti. Bu oluşum içerisinde birçok faşist ve ırkçı yer aldı.
Bertil Wedin, aynı yıl İsveç’te de kurulan WACL içinde yer aldı. Wedin, 1960’lı yılların sonlarında Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs’taki taburunun operasyon ve güvenlik bölümünün şefliği görevini yürüttü. Wedin’in daha sonra İsveç ordusundan ayrılarak Güney Afrika’ya gitti ve ırkçı rejimin güvenlik örgütünde ajan olarak çalıştığı biliniyor.
Wedin 1982 yılında Mozambik’te ırkçı rejim karşıtı Ruth Fish’in katledilmesini örgütlenmekle, aynı yıl Londra’daki ANC bürosuna girerek belgeleri çalmakla suçlanmıştı. Belgeler evinde bulunmasına rağmen Wedin, Güney Afrika’nın araya girmesiyle mahkemede beraat etmişti.
İsveç basınında yer alan haberlere göre 30 yıldır Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Wedin, Türk devletiyle de iyi ilişkiler içinde. İsveç basını, Wedin’in Türk devletinin teşvikiyle İsveç Güvenlik Polisi içinde yer alan dostları aracılığıyla Palme cinayetinin sorumluluğunu PKK’ye yıkmak için girişimde bulunduğu yorumları yapılıyor.
Niketim cinayetin hemen ardından Polis Şefi Hans Holmer cinayetin PKK tarafından işlendiğini iddia etmiş, Kürtlere yönelik ‘Operasyon Alpha’yı başlatılmış ve 22 Kürdü gözaltına almıştı. Gözaltına alınanların cinayet ile herhangi bir biçimde ilgileri olmadığı belirlenerek serbest bırakılmışlardı.
Wedin, Palme cinayetinden hemen sonra başka kişiler tarafından da cinayete yardımcı olmak ve suçu PKK’nin üzerine yıkmak için plan yapmakla suçlanmıştı. Girne’de yaşayan Bertil Wedin, hiçbir ülke Kuzey Kıbrıs’ı tanımadığı ve suçluların iadesi anlaşması olmadığı için kendini garantiye almış durumda.
Alf Enerström adındaki aşırı sağcı bir kişi de Palme’nin öldürülmesinden hemen sonra cinayetini işlemekle suçlanmıştı. Aşırı sağcı ve ırkçı kesimlerle ilişkisi bulunan Enerström, Wedin’in arkadaşıydı. Enerström Palme’nin öldürüldüğü saatlerde cinayetin yakınlarında görüldüğü görgü tanıkları tarafından belirtilmişti. Ancak eşi ve kendisi cinayetten birkaç saat önce Palme ile aynı caddede olduklarını, ancak cinayetin gerçekleştiği saatte evlerinde bulunduklarını iddia etmişlerdi.
Cinayetin ardından Enerström, polis ifadesinde “Olof Palme’nin Hıristiyan karşıtı olduğunu ve İsveç’i Sovyetler’e satmak istediğini iddia ederek Palme’yi öldürmek sadece Allah’a değil, aynı zamanda ülkeye yapılmış bir hizmettir” demişti.
Polis, Enerström’ün cinayetle ilgisi olmadığına karar vermişti. Ancak 2 yıl sonra kuşkular yeniden Enerström’e yönelmişti. 1990 yılının sonlarında Engström polis tarafından gözaltına alınmış, ancak Wedin’in devreye girmesi sonucu serbest bırakılmıştı.
Palme cinayetiyle ilgili birkaç kitap yazan Gazeteci-Yazar Gunnar Wall, 1980’li yılların sorunda Stieg Larsson ile cinayeti tartıştıklarını, Larsson’un Wedin’in cinayette parmağı olduğuna inandığını ve cinayet soruşturmalarında uzun süre adının geçtiğini belirtiyor.
O zamanlar Wedin’in, Palme’nin baş düşmanı olan Güney Afrika rejimiyle ilişkisi olduğunu belirten Wall, “Aynı zamanda İsveç aşırı sağcıları ve cinayetin PKK tarafından gerçekleştirildiği söylentilerinden çıkarı olan Türk Hükümeti ile yakın ilişkileri vardı” diyor ve çok değişik şeylerin bir araya gelmesinden dolayı Wedin’in Palme cinayetinde bir rolü olabileceğini söylüyor.
GAZETECİLER WEDİN İLE GÖRÜŞTÜ
Svenska Dagbladet gazetesi muhabirleri geçtiğimiz günlerde Girne’ye giderek Wedin’le bir görüşme yaptı. Kendine yönelik suçlamaları reddeden Wedin, cinayetin kimler tarafından işlendiğini bildirmek amacıyla bir kaç kez İsveç Büyükelçiliği ve İsveç Polisine başvurduğu halde ilgisizlikle karşılandığını iddia ediyor.
Muhabirler Alf Enerström ve o zamanki eşiyle de görüştü.
Alf Enerström, Wedin’le arkadaş olduklarını ancak cinayetin kendisinin işlemediğini söyledi. Eski eşi Gio Petre, Enerström’den korktuğu için polislere yalan söylemek zorunda kaldığını, Palme’nin öldürüldüğü sırada Enerström’ün evde olmadığını ve Smith & Wesson markalı bir tabancası olduğunu açıkladı. Palme’nin Smith & Wesson markalı bir silah kullanılarak öldürüldüğü belirlenmişti.
‘İSVEÇ HALKI PALME CİNAYETİNİ ANLAYABİLECEK OLGUNLUKTA DEĞİL’
Palme’nin başkanlığını yaptığı Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin yayın organı Arbetet’in eski redaktörü ve Palme’nin yakın arkadaşı Harry Schein, yıllar önce “En iyisi Olof Palme cinayetindeki gerçeklerin açığa çıkmaması. İsveç halkı Palme cinayetini anlayabilecek olgunlukta değil” demişti.
Çünkü Palme, izlediği göreceli bağımsız politikasıyla ulusal ve uluslararası gerici ve tutucu güçler tarafından bir engel olarak görülüyordu. Ezien halkların sesi olmaya çalışan Palme, ırkçı Aparheid rejimine karşı siyahları, darbeci generallere karşı çıkarak Şili halkını, ezilen ve baskı altındaki halkları savunuyordu.
Palme, öldürülmeden bir hafta önce, ırkçı Güney Afrika rejimini sert bir dille eleştirmişti. Ayrıca Sovyetler Birliği ile de ilişkileri normalleştirmek istiyordu. 1986 yılı Mart ayında Gorbaçov’la görüşmek için Moskova’ya gitmesi bekleniyordu. ABD’nin hoşnutsuzluğuna rağmen ziyareti gerçekleştirmeyi planlayan Palme, ABD tarafından her zaman güvenilmez bir başbakan olarak görüldü.
İsveç’te izlediği adil ve dayanışmacı politikadan dolayı sadece ırkçı ve aşırı sağcıların değil başkanlığını yürüttüğü parti içindeki işçi sınıfı düşmanlarının da hedefindeydi. Olof Palme, hem emperyalistler hem de ülke içindeki uzantıları tarafından bir engel olarak görülüyordu. Bunun için de o kesimlerin işbirliği ile ortadan kaldırıldı.
O nedenle de Palme cinayeti karartılıyor ve cinayetin arkasındaki güçler çok bilinçli olarak gizleniyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.