AKP devlet mekanizmalarının tüm olanaklarıyla; Cemaat ise KOBİ’lerle, esnafla, yoksullarla sadaka ağlarıyla süreci kendi lehine çevirmek isteyecektir. Ancak ne AKP’nin ne Cemaat’in, ne de ikisinin çarpışmasından medet uman düzen muhalifliğinin bir umut olmadığını son gelişmeler tüm çıplaklığıyla gösteriyor
AKP devlet mekanizmalarının tüm olanaklarıyla; Cemaat ise KOBİ’lerle, esnafla, yoksullarla sadaka ağlarıyla süreci kendi lehine çevirmek isteyecektir. Ancak ne AKP’nin ne Cemaat’in, ne de ikisinin çarpışmasından medet uman düzen muhalifliğinin bir umut olmadığını son gelişmeler tüm çıplaklığıyla gösteriyor
AKP-Cemaat iktidar kavgasının politik krizi derinleşmeye devam ederken buna bir de ekonomik kriz eşlik etmeye başladı. Yeni ekonomi-politiğin krizi aynasında iki tarafın servis ettiği telefon konuşmalarından ve gerçekleştirdikleri manevralardan hareketle son durumu şöyle özetleyebiliriz:
AKP Şirketinin İflası, Cemaatin İstifrası, Halkın İntifadası
Bir tarafta Türkiye’de politik mücadelede taraflar öze doğru çekilirken diğer yandan ekonomi alanında dolar kendi ana rahmine doğru yol almaya, gelişmekte olan ülkeleri ekonomik krizlerle baş başa bırakmaya devam ediyor. ABD’de FED’in 10 yıllık güvenli tahvillerine yönelen sermaye, Türkiye’nin de dâhil olduğu ülkelerden suyunu çekiyor. Ülkeler bu kaçışı durdurmak için faiz artırımı yoluna gidiyor. Diğer ülkelere göre Türkiye’nin Merkez Bankası faiz artırımını gerçekleştirse de ne doların kaçışına ne de yükselişine çare olabiliyor. Beri yandan Türkiye’de ekonomik krize politik kriz de eşlik ediyor. Politik kriz devam ettikçe ve sermaye için güven ortamı azaldıkça dövizin yükselişinin durulmayacağı da biliniyor. Böyle devam ederse sadece AKP şirketi değil, çoğu şirketin iflas edeceği anlaşılıyor.
Kriz devam ettikçe enflasyon da artacaktır. Krizle birlikte yoksul daha yoksullaşırken zengin daha da zenginleşecek. Ekonomik krizin güvensiz politik atmosferde toplumsal hareketliliğe, krizden zarar görenlerin intifadasına yol açacağı da gayet iyi biliniyor. Bunun içindir ki YÖK yeni bir yönetmenlik çıkartıyor, akademisyenlerin eyleme girme, eylemleri yönlendirme veya grev hakkı gibi imkanları ellerinden alıyor. Cemaat ile girdiği kavgayı AKP, post-modern bir sıkıyönetim biçimine dönüştürmenin bahanesi haline dönüştürüyor. Ayrıca HSYK düzenlemesi, TİB’in doğrudan internete müdahale etme hakkının hükümete bağlanması, maçlarda slogan atılmasının engellenmesi gibi pek çok yeni değişiklikle yukarıdan aşağıya doğru bir baskı rejimi inşa ediliyor.
Her ekonomik kriz toplumsal isyanlara gebedir. Kriz aynı zamanda değişimin de fırsatıdır. AKP’nin krizde devlet merkezli, düzen koruyucu, statükocu bir duruş sergilemesi kaçınılmaz görünüyor. Cemaatin mühendis kadrosunu tasfiye eden AKP, yerine yenilerini koyacak güvenilir kadroları olmadığı için polis gücünü mümkün olduğunca valilikler yolu ile denetimine almak istiyor. Yeni yargı paketinde adli kolluk gücünü valiliğe bağlama planı bunun işareti oluyor. Böylece hem yoksuzluk/rüşvet gibi kendisine yönelik operasyonları engellemeyi hem de muhalif partilerin belediyelerine, tüm muhalif kesime doğrudan operasyonlar yapabilme gücüne erişmeyi umuyor.
Emeğin denetimini başta kendi parti örgütüne kliyentalist ağlarla bağlayan AKP, emeğin denetimini ise pişman olduğu tarikatlara ve cemaatlere bırakmıştı. Bu denetim, son kavgalarında çözülmeye başlayınca AKP şirketi yargı, asker ve polis gücünü yeniden formatlayıp Yeni Türkiye’nin Zaptiyesi haline dönüştürmeye başladı. Yeni yasal süreçlerin devreye sokulması, hükümetin tek parti rejimine, daha doğrusu tek şirket rejimine girme arzusunun tipik göstergelerinden biri oluyor.
2001 Ekonomik Krizinin kaybedenlerinden olan esnaf sokağın o dönemdeki en önemli aktörüydü. Bugünkü ekonomik krizin de en fazla kaybedenleri elbette ki alt sınıflar olacaktır amma velâkin KOBİ’lerin borçlanmaları ve bu yılki kuraklığın yol açacağı tarımsal üretim krizinin köylüde yol açacağı yıkım da hesap edildiğinde çok geniş bir kesimin doğrudan mağduriyeti su yüzüne çıkacaktır. Oluşacak toplumsal tazyikin denetim ve yönlendirme mücadelesini AKP-Cemaat ikili cephesi de üstlenmek isteyecektir. AKP devlet mekanizmalarının tüm olanaklarıyla, Cemaat ise KOBİ’lerle, esnafla, yoksullarla dayanışma ağlarıyla ve dinsel bağlarıyla süreci kendi lehine çevirmek isteyecektir. Ancak ne AKP’nin ne de Cemaat’in ne de ikisinin çarpışmasından medet uman düzen muhalifliğinin bir umut olmadığını son gelişmeler tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Tüm bu olan bitenlerden hareketle, krizi umuda ayarlamanın yolu ise ezilenlerin utkunu Gezi ruhuna, Gezi’nin ruhunu ise yeni bir siyasetin şuurunda nura dönüştürmekten geçiyor. Kapitalizmin, AKP’nin ve Cemaatin nihai kaderi de halkın bu mücadeleci girdabında şekilleniyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.