Yaklaşan yerel seçimler, hesaplaşma zemini olmaya devam ediyor. 17 Aralık sonrası açığa çıkan yolsuzluk ve hırsızlıkları, toplumun gözünden kaçırmak için, AKP atak üstüne atak yapıyor. İktidarını sürdürmek için, her yola başvuruyor. HSYK düzenlemesi ile hukuku fiilen kendine bağlayan AKP hükümeti, bir taraftan da MİT ve polisi yeniden dizayn etti. Üstelik internet yasasını çıkararak, toplumun iletişim […]
Yaklaşan yerel seçimler, hesaplaşma zemini olmaya devam ediyor.
17 Aralık sonrası açığa çıkan yolsuzluk ve hırsızlıkları, toplumun gözünden kaçırmak için, AKP atak üstüne atak yapıyor.
İktidarını sürdürmek için, her yola başvuruyor.
HSYK düzenlemesi ile hukuku fiilen kendine bağlayan AKP hükümeti, bir taraftan da MİT ve polisi yeniden dizayn etti.
Üstelik internet yasasını çıkararak, toplumun iletişim hakkını da gasp etti.
Gerici, otoriter kimlikli bir parti olan AKP, yaşadığı bu krizden kurtulmak için, giderek daha da otoriterleşiyor.
Panik ataklar yapıyor.
Ama bu çırpınışlar nafile.
Erdoğan: paralel yapının kendilerine hukuk darbesi yapmak istediğini, yargıda, MİT’te bu nedenle düzenlemeye gidildiğini, dinlenmelerin önlenmesi için de internet yasasını çıkardıklarını söylese de inandırıcı değil.
Toplumun hukuka, adalet sistemine olan inancı zayıflamıştır.
Düne kadar AKP ve Fethullah örgütünün kol kola ittifak halinde, tüm hırsızlık, yolsuzluk ve hukuksuzlukların ortağı olduğunu, bu toplumun bilmediğini sanmak, toplumun zekâsıyla alay etmektir.
Dolayısıyla mağduriyet politikaları inandırıcı değildir.
Kaldı ki savcıların, polisin, MİT’in kısaca paralel ya da normal devletin uygulamaları, bütün zamanlarda faşizan, anti demokratik olmuştur.
Çünkü devlet dünden, bugüne hiç değişmemiştir.
Devlet, eski devlettir.
Zihniyet, aynı zihniyettir.
Yani ister paralel, ister normal olsun, müesses nizamı korumak için devlet, sürekli düşman üretmiştir.
Kürt, Ermeni, Alevi, solcu, çevreci, gençlik devlete hep tehdit olmuştur.
Toplum denetim altında tutulmak için dinlenmiş, fişlenmiş, militarist zor işletilmiştir.
Fazla lafa gerek yok.
AKP’nin on iki yıllık pratiği ortada.
AKP on iki yılda, en az on ilin nüfusu kadar, insanı cezaevlerine doldurdu.
KCK operasyonları, sola, emek güçlerine karşı yapılan soykırım operasyonları…
Emek ve doğa üzerinde geliştirilen tahakküm ilişkisi, yoksullaştırma…
Gezi sürecinde halka yönelik faşizan uygulamaları, bizzat Başbakan, hükümet ve Fetullah örgütü hep birlikte yapmışlardır.
Şimdi “öküz öldü, ortaklık bitti.”
Ortaya çıkarılan kasetler, bakanların ve çocuklarının bulaştığı yolsuzluklar, para kutuları, dinlemeler içinden çıkılamayacak bir devlet krizine ve ciddi bir meşruiyet sorununa işaret ediyor.
Kuşkusuz ki bu krizden çıkış, daha fazla demokrasi ve aleniyet, Kürt sorununda çözümü öne almakla mümkündür.
AKP zaman kaybetmeden bu krizden çıkmak istiyorsa Öcalan’ın, Kürt siyasal hareketinin ve demokrasi güçlerinin çağırılarına kulak vermek zorundadır.
Yoksa pisliğin üstü kapatılırsa, kriz daha da derinleşir.
Öte yandan AKP hükümeti, çatışmasızlığın rehavetine kapılmış görünüyor.
Öcalan’ın çağırısıyla, ortaya çıkan çatışmasızlık hali sayesinde, bu güne kadar bir insanın burnu kanamamış ve ocaklara kor ateşler düşmemiştir.
Bu durum hükümet için altın değerinde bir fırsattır.
Fakat ilânihaye, sürecin böyle gideceği anlamına gelmez.
Öcalan 30 Mart’a kadar hükümete süre tanımıştır.
KCK, Öcalan ve sivil kurumlar, sürecin tek taraflı yürümeyeceği belirtmektedir.
Zira devlet ve AKP hükümeti barış ve çözüm sürecini geliştirecek yasal, anayasal adımlar atmamış…
Yol temizliği olarak ifade edilen yasaları çıkarmamış, kurulması gereken komisyonları kurmamış, kısacası üzerine düşeni yapmamıştır.
Tekçi ve faşizan yasalar, Türkiye’nin barışı önünde, hala barikat olarak durmaktadır.
Terörle mücadele Kanunu kaldırılmamış, Kürt siyasetçiler ve hasta tutuklular konusunda adım atılmamıştır.
Hükümet iğnenin ucu kendisine dokunduğunda, ÖYM kaldırmaya karar vermiştir.
Ancak ÖYM ilgili belirsizlikler, hala devam etmektedir.
Sonuçta Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürt sorununun çözümünü, AKP ve Paralel devletten beklemek akılcı değildir.
Kürt siyasal hareketi, HDP ve Türkiye demokrasi ve emek güçleri, AKP’yi barış ve müzakere süreci için adım atmaya zorlamalıdır.
Çünkü HDP ve BDP, Türkiye halklarının umudu durumuna gelmiştir.
HDP, BDP diğer demokrasi ve emek güçleri, ortaya saçılan yolsuzluk, hırsızlıkları, çeteleşmeleri topluma doğru anlatabilirse, çözümün demokraside olduğuna dair topluma yol gösterebilirse, en büyük muhalefet örgütü olacağına şüphe yoktur.
Yerel yönetim seçimleri, bu nedenle önemlidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.