Sokak kendi gereksinimlerini kendisi tarif ediyordu. Hekimlerin sokaklarda, revirlere dönüştürülmüş fiziksel olarak uygunsuz barlarda, kafelerde sağlık hizmeti vermek gibi özel bir zevkleri yoktu. Ancak polisin uyguladığı orantısız, aşırı şiddet “ulaşımı” olanaksızlaştırıyordu. Sağlık Bakanlığı, Ankara Tabip Odası Yönetim ve Onur Kurullarını, Gezi eylemleri sırasında “sağlık birimi kurmak ve işletmek” ile suçlayarak mahkemeye verdi. Bakanlığın yargıdan talebi […]
Sokak kendi gereksinimlerini kendisi tarif ediyordu. Hekimlerin sokaklarda, revirlere dönüştürülmüş fiziksel olarak uygunsuz barlarda, kafelerde sağlık hizmeti vermek gibi özel bir zevkleri yoktu. Ancak polisin uyguladığı orantısız, aşırı şiddet “ulaşımı” olanaksızlaştırıyordu.
Sağlık Bakanlığı, Ankara Tabip Odası Yönetim ve Onur Kurullarını, Gezi eylemleri sırasında “sağlık birimi kurmak ve işletmek” ile suçlayarak mahkemeye verdi. Bakanlığın yargıdan talebi hekimlerin oyları ile seçilmiş Tabip Odası yöneticilerinin görevden alınması!
Polisleri, emniyet müdürlerini görevden alan hükümet, eli alışmışken tabip odasına da uzanmış görünüyor. Ancak bizler hükümetin polisi, paralelinin savcısı değiliz. Hükümetin paraleli olan bir Cemaat varsa, Cemaat’e paralel de bir hükümet var elbette. Bizlerin, yani milyon dolarları olanların değil, milyonlarca olan emekçi halkın bu hükümetle bir paralelliği olamaz. Bizler bu emek ve demokrasi karşıtı güçlerle dikey açılarla temas ediyoruz.
27 Mayıs 2013’de İstanbul’da başlayan “direnişin” hayli sert geçen Ankara ayağında ilk günden itibaren 1549 yaralı saymıştık. Bunların içinde 544 kişi sahada gönüllüler tarafından tıbbi müdahale görmüş. Bu sayı bizlerin kayıt altına alabildiklerimizi ifade ediyor. Gerçek sayının bunun çok üstünde olduğunu biliyoruz. 22 göstericinin ağır yaralandığı olaylarda; iki kişi ölümden döndü, 4 kişi gözünü, Ethem Sarısülük polis kurşunuyla hayatını kaybetti.
Bakanlığın Ankara Tabip Odası’na açtığı davanın hayli yüklü dosyasından Haziran’da yaşanan “olağandışı ortamı” görmeyi reddettiğini anlıyoruz. Oysa Haziran’da Ankara herhalde tarihinde hiç görmediği yaygınlıkta ve yoğunlukta şiddete maruz kaldı. Bu sahnelerde polis adeta birbiriyle yarışarak gaz kapsüllerini insanları yaralamak için yakın mesafeden ateşledi, kimyasal karıştırılmış tazyikli sularla yaktı, plastik mermilerle yaraladı, yetmedi gerçek mermilerle kullandı.
Olaylar patlak verdiğinden itibaren geçen bir ay boyunca, iki saat sonrasında ne olacağını kestiremeden; direnişi okumaya, tarif etmeye, anlamaya çalışarak yürüdük. Sağlık hizmeti için Ankara’nın neresinde, ne büyüklükte, ne kadar bir süre için hazırlık yapmamız gerektiğini, sokağı koklayarak anlamaya çalıştığımız bu süreçte; dakikalar içinde lojistik planlarımızı değiştirmek, yenilemek zorunda kalabildik.
Revirler için uygun bölgelerin belirlenmesi, bağlantıların kurulması, tıbbi malzemenin sağlanması süreçlerinde öncelikle tıp öğrencilerinin, hekimlerin ve kimi ilkyardım ve kurtarma kurumlarında da görev yapan insanların öne çıktığını anlıyoruz. Sokaktaki olağanüstü hal; insanların olağandışı tepkilerini, çözümlerini ortaya çıkarmış görünüyor. Bu hal şüphesiz tıp öğrencisinden, hemşiresine, hekimine, sağlıkçılar için de geçerliydi. Hiç olmadık işler oluyordu ve bu durum bizleri hiç davranmadığımız gibi davranmak durumunda bırakıyordu.
Aslında sokak kendi gereksinimlerini kendisi tarif ediyordu. Özellikle belli bir yaşın üstündeki hekimlerin sokaklarda, revirlere dönüştürülmüş fiziksel olarak uygunsuz barlarda, kafelerde sağlık hizmeti vermek gibi özel bir zevkleri yoktu. Ancak polisin uyguladığı orantısız, aşırı şiddet “ulaşımı” olanaksızlaştırıyordu. Direnişe katılan sağlıkçıların yanı başında insanlar boğuluyor, yanıyor, yaralanıyordu. Dolayısı ile direnişin içinde olan hekimler, tıp öğrencileri; yaralanan insanların olduğu yerde, olayların en fazla, bir başka deyişle şiddetin en fazla olduğu yerlerde, ihtiyaçlar üzerinden seyyar bir sağlık hizmetini örgütlemeye başladılar.
Bugün yasaların dışına çıkarak sağlık hizmeti örgütlemekle suçlanan Tabip Odası Yönetimi; Haziran’da kaçak sünnet, hacamat, kupa tedavisi işlerine girmedi. Hekimliğin ve insanlığın gerektirdiği tutumu takındı ve ihtiyacı olanlara, ihtiyacı olduğu yerde sağlık hizmeti verilmesine yardımcı oldu.
Öte yandan yaralanan göstericilerin hastanelere başvurmak konusunda isteksiz olduklarını, bunun sebebinin ise fişlenmek, gözaltına alınmak gibi kaygılardan kaynaklandığını gördük.
Bu süreçte olaylarda yaralanan Ankaralılara yardım edilen noktalara polis gazla saldırdı, bu ilkyardım noktalarını dağıttı. Savaşta bile olmayacak bir şeyi, sağlık personeline ve sağlık hizmet noktalarına saldırıyı Gezi olaylarında gördük.
Bütün bu süreçte yaşanan olağandışı durumu kabul edip, ona göre sahada bir sağlık hizmetini organize etmeyen Sağlık Bakanlığı, insanlara orantısız uygulanan polis şiddetini durdurmak içinde bir çaba harcamadı.
Türk Tabipleri Birliği, Marmara ve Van depremlerinde sağlık hizmeti organize etmişti. Kimse de çıkıp hekim örgütünü dava etmemişti. Dolayısı ile hükümetin karşı olduğu şey acil hallerde sağlık hizmeti verilmesi değil, kendisi ile aynı düşünmeyen, kendisine direnen insanlara sağlık hizmeti verilmesidir. İşte bu yüzden bakanlığın Ankara Tabip Odası’nı dava ettiği dilekçesinde “eylemcilere sağlık hizmeti vermek” ibaresi geçmektedir. Ancak hekimler mesleklerini vesayet altında yapamazlar. Hekimlik etik ve insani değerlere dayanılarak; din, dil, cins, ırk ayırmadan yapılacak bir meslektir.
Ankara Tabip Odası seçilmiş kurullarını görevden almak için hükümet tarafından açılmış bu dava 12 Eylül karanlığının bir uzantısıdır. Bu dava Türkiye’de demokrasi, özgürlük, hak mücadelesine ve hekimlik mesleğine karşı açıktan saldırıdır. İktidar hekimliğin de kendi tarif ettiği, istediği biçimde yapılmasını dayatmaktadır. Ancak ne hekimlik, ne de bu ülke ve bu halk iktidarın çizdiği sınırlara sığmamaktadır.
Dr. Selçuk Atalay
Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.