Rejim kendi liberalini, kendi muhafazakarını ve kendi solunu yaratarak bu krizden daha sağlam ve büyük bir güç olarak çıkabilir. Onlar için rasyonel olanı ve yüksek ihtimal ile olacak olan ise bu gibi gözükmekte. Lakin bu geçiş sürecinde kimse seyirci, kimse etkisiz eleman olmak istemeyecektir. Ayrıca yeni rejim güçlerinin içeremediği, uslandıramadığı halk güçleri de bu süreçte […]
Rejim kendi liberalini, kendi muhafazakarını ve kendi solunu yaratarak bu krizden daha sağlam ve büyük bir güç olarak çıkabilir. Onlar için rasyonel olanı ve yüksek ihtimal ile olacak olan ise bu gibi gözükmekte. Lakin bu geçiş sürecinde kimse seyirci, kimse etkisiz eleman olmak istemeyecektir. Ayrıca yeni rejim güçlerinin içeremediği, uslandıramadığı halk güçleri de bu süreçte seyirci değil, sahnede olacaklardır. Kim bilir belki tüm dengeleri sarsacak gerçek muhalefetin tohumları bu süreçte atılıyordur
Devlet içerisinde yaşanan kriz sonrası şekillenen politik ortam, tüm güçlerin hegemonya mücadelesine giriştiği, etki alanları kadar rol almaya çalıştığı bir hale dönüşüverdi. Yaşanan kriz yalnızca egemenler arası paylaşım, güç dengeleri ve siyasi rant kavgası halinde kalmadı ve yapılan operasyonun derinliği ile paralel olarak irili ufaklı tüm toplumsal güçleri ve toplumun tamamını etkisi altına aldı.
Kriz, yeni bir rejimin inşa edilmeye çalışıldığı en kritik evrede patlak verince, haliyle yankısı ve etki alanı bir o kadar da geniş oldu. Yeni rejimin inşa süreci ciddi mesafe kat etse de kendi içerisinde yol ayrımı yaşayan rejim güçleri önümüzdeki dönemde yek vücut değiller. İktidarın dışında kalan diğer sistem içi güçler ise, uzunca zamandır inşa edilen yeni rejimde kendilerine alan açmaya çalışırlar iken, yaşanan kriz ile el yükseltmeye ve daha fazla etki alanı yaratma telaşına düşmüş durumdalar. İlk hamle parlamento güçlerince geldi ve Erdoğan AKP’si köşeye sıkıştırıldı. Ergenekon davası tutuklularından Balyoz davasına, eski rejimin aktörleri dahi bu çatlakta rol almak için hamle içerisindeler. Hatta yeni rejim güçlerince siyaset sahnesinden al aşağı edilen Deniz Baykal, BBP, Saadet Partisi vb güçler dahi bu süreçte rol oynama gayreti ile hamle yaptılar.
Lakin sistem içi bu güçlerin yeni rejimi yıpratıcı, eski rejimin reflekslerini diriltecek hamleler yapabilmesi pek mümkün gözükmüyor. Aksine yeni rejimde pay alabilme uğruna bu zemine hizmet edecek hamleler içerisinde olacaklardır. Bu güçlerin içerisinde olup, sesi kısılmış, geriye itilmiş eski rejim politikalarını savunacak ve bu süreçte ortama dayatmaya çalışacak güçler olacaktır. Onların durumu ise oldukça zor ve bu büyük tufanda kendi rüzgarlarını estirmeleri ihtimaller dışında.
Malumunuz Cemaat/ABD merkezli, AKP’nin aktörlüğünde gelişen ve adım adım inşa edilmeye çalışılan yeni rejim sistem içi güçleri restore etme konusunda, içerme yolunda ciddi yol kat etti. Sistem içi parlamenter güçler her defasında belirlendi, diz çöktürüldü ve şekillendirildi. Eski statüko sevdalısı duruşlar ve pozisyon alışlar tek tek ezildi, dönüştürüldü veya siyaset dışına itildi. Şimdiki halleri ile AKP’nin bir başka benzeri olmaktan öteye gidebilmesi mümkün olmayan bu güçler belli zemin ve sınırlar içerisinde çatlaklar içerisinde manevralar yapmakla yetinmek durumundalar.
Peki yaşanan bu krizin egemenler ve rejim güçleri açısından faturası bu kadar mı? Onca olan bitenin sonucunda sadece sistem içi güçlerin değişen güç dengeleri mi durumu belirleyecek?
Ya sistem dışı güçler?
Halk güçlerinin inisiyatif alması ile inşa edilmeye çalışılan yeni rejim temellerinden sarsılabilir veya geriletilebilinir mi? Ya da doğacak rejimin sakat veya eksik doğup/şekil almasına sebep olunabilecek kadar bir inisiyatif bu güçlerce alınabilinir mi?
İrili ufaklı tüm toplumsal güçlerin hamle içerisinde olduğu bu süreçte genel ortama sürekli bilgi kirliliği ve manipülasyon yaratarak saldıran iktidar, ciddi anlamda köşeye sıkışmış durumda. 17 Aralık operasyonuna üretilen geç yanıt, bakanların istifa sürecinde açık ettikleri vb durumlar Erdoğan AKP’sine kaybettirdi/kaybettiriyor. Artık her adımları deşifre oluyor, bunca yıl birlikte inşa edilmeye çalışılan ortak vesayet bugün Erdoğan AKP’sinin önüne ciddi engel olarak dikiliyor.
Başbakan Erdoğan’ın açtığı paralel devlet tartışmaları bir yandan bunca yıl birlikte yol yürüdüğü Cemaat güçlerine karşı gözdağı niteliği taşısa da, gündeme getirilen vesayet tartışmaları ile de yeni rejimin inşasının kazanımlarına ve birlikte veya yalnız nelerin kaybedebileceğine dair önemli ip uçları vermekte. Daha şimdiden hepimiz aynı gemideyiz, bize yapılan saldırı genele yapılmıştır imajı ile durum diğer güçlere dayatılıyor. Tüm bunları Erdoğan AKP’si müthiş bir manipülasyon ortamı içerisinde ortama dayatsa da toplumsal güçler ve halk gerçeğin farkında. Artık yalnızlaşmış, içine büzüşmüş, etrafındaki önemli güçlerden arındırılmış bir Erdoğan AKP’si ile karşı karşıyayız. Bu yorumlama Erdoğan’ın gücünü görmezden gelme veya direnme payını/olasılığını hiçe sayma elbette değil, ancak somut durum ve güç ilişkilerinden bizlere yansıyanlar bunlar.
Vesayet tartışması
Erdoğan’ın her türden vesayete karşı “dik” duruş sergilemesine ve eski rejimin tasfiyesini sağlayan ABD merkezli/kontrollü yeni rejim güçlerini çetecilikle suçlamasına kim ne kadar inanmakta? Birlikte inşa ettikleri bu süreçte yaşanan krizi manipüle edip bir vesayet tartışmasına indirgemenin bir alıcısı olacak mıdır? İktidarı boyunca vesayet karşıtı politik söylemlerle ve hamlelerle kendisine destekçi sağlayan Erdoğan-AKP’si yeni vesayetin inşasında yaşanan krizi bu şekilde ürettiği politik söylemlerle aşamaz, aşması mümkün değil.
Tüm toplumsal güçlerin ve halkların üzerine çöreklenen, anti demokratik bir hegemonya biçimi ile varlığını idam ettiren ordu merkezli vesayet, Cemaat ve AKP güçlerince önce geriye itildi geriletildi ve sonrasında tasfiye edildi.
Kabul, belki Erdoğan’ın da dediği gibi bugün tüm güçleri bastıran tepeden kontrolü sağlayan böyle bir vesayet gücü yok. Hegemonya boşluğu sürecin en önemli belirleyenlerinden.
Biz bunu yaşanan devlet krizi sonrası şekillenen güçlerin hegemonya mücadelelerinden anlayabiliyoruz. Şimdi tüm güçler gerçek çıplaklığı ile ortada ve belki de ilk defa bir ana güç belirleyeni olmaksızın kendi kabiliyetleri ile sahnedeler. İnisiyatif alıyor, risk alıyor ve sürekli hamle yapıyorlar. Burada yeni rejim vesayetinin varisleri, eski vesayet güçleri, sistem içi parlamenter güçler ve halk güçleri var. Herkes sahnede, krizin açtığı çatlakta inisiyatif alma derdinde ve onların üstüne bir anda çökecek veya hamlelerini güçlü bir şekilde belirleyecek ana güç olmaksızın yol yürüyorlar.
Bu dönüşümün belirleyici güçleri ise bu krizi aşıp hatta fırsata çevirip, diğer güçleri belirleyip kendi vesayetlerini daha sağlam temelde kurma derdindeler. Lakin tam tersi olmaması için de epeyce dikkatli olmaları lazım, belirsiz, onlar için karanlık bir sürecin içine çekilebilir ve kaybedebilirler.
Rejim kendi liberalini, kendi muhafazakarını ve kendi solunu yaratarak bu krizden daha sağlam ve büyük bir güç olarak çıkabilir. Onlar için rasyonel olanı ve yüksek ihtimal ile olacak olan ise bu gibi gözükmekte.
Lakin bu geçiş sürecinde kimse seyirci, kimse etkisiz eleman olmak istemeyecektir. Ayrıca yeni rejim güçlerinin içeremediği, uslandıramadığı halk güçleri de bu süreçte seyirci değil, aksine sahnede olacaklardır. Kim bilir belki tüm dengeleri sarsacak gerçek muhalefetin tohumları bu süreçte atılıyordur.
Halk güçleri devreye
Yeni rejim güçlerinin diz çöktürüp, içerip, istediği gibi restore edemediği halk güçleri Kürt Özgürlük Hareketi ve “Gezi” güçleri şahsında sahnede. Yaşanan devlet krizi sonrası yürütülen ”barış” sürecinin önemli aktörü olan MİT ve AKP’nin içine girdiği açmaz Kürt Özgürlük Hareketi açısından süreçte elverişli, avantajlı pozisyonlar alma şansını yakalamasının önünü açmış durumda. Şimdiden tahliyelerle vb adımlarla somut gelişmeler yaşanmakta. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eski-yeni tüm rejim ve devlet güçleri ile birçok süreç yürütmüş, buna benzer birçok devlet krizi yaşamış ve bu süreçlerin hepsinde kendisine dayatılan tasfiyeyi geri püskürtüp hamle yapabilmiş Kürt hareketi bu konuda diğer güçlere göre tecrübeli. Lakin her şey istedikleri gibi akmayabilir, önemli ve ciddi bir dönüşümün yaşandığı bu anlar tüm ezberleri bozabilecek nitelikte ve güçte.
Yaşanan güçlü ve kapsamlı dönüşüm Kürt Özgürlük Hareketini içermek için amansız bir mücadele yürütecektir. Şimdi Kürt hareketi açısından kalıcı, gerçek ve toplumsallaşan bir barışı diğer halk güçleri ile birlikte inşa edebilmesinin muazzam koşulları “Gezi”den bu yana ilk kez bu kadar ciddi anlamda tekrardan çıkmış durumda. Kurulabilecek bu ittifak, krizi gerçek anlamda fırsata çevirmenin sahici, kalıcı hamlesi olabilir. Hızla toplumsal alana nüfuz edebilecek ve sistem içi tüm güçlere karşı halkçı alternatifi kurabilecek koşullar burada mevcut.
Bu süreçte öne çıkıp inisiyatif alan bir başka güç olan “Gezi” için ise Haziran Direnişi’nden bu yana, görece geri çekilen, mevzi alan mücadelesini yeniden zirveye taşıması açısından önemli bir zaman dilimi. 27 Aralık’ta sokağa çıkan güçler, rejimin tüm güçlerine (Cemaat-AKP-CHP) karşı halkın talepleri ile krizi kendi yönünde “fırsata” çevirmek için ilk hamlesini gerçekleştirdi. Bu ve buna benzer çıkışlar sürecin doğalında alınması gereken inisiyatifler olarak halk güçlerinin önünde. Ve o inisiyatif alınıyor. 17 Aralık’la ivme kazanan ve yerel seçim temposu ile birleşmesi muhtemel gözüken bu süreç halk güçlerince kazanılabilir.
Parlamenter sistem içi güçlerin yapamayacağı gerçek, halkçı, kalıcı toplumsal muhalefeti bu zaman diliminde adım adım örebilmenin somut koşulları ortada.
Gezi’den bu yana daha ustalaşan, kazanımlar elde eden, hamle yapabilme yeteneği artan halk güçleri daha da avantajlı. Açılan bu 2. dönemde her an ve her şeye gerçek, halkçı muhalefet üretebilecek ve kazanım elde edebilecek kabiliyette. Tarihsel önemi büyük kazanımlar elde edebilmenin koşullarının olduğu bu denklemde ciddi sorumluluklar ve riskler halk güçlerini beklemekte.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.