Muktedirlerin iktidar paylaşım savaşı, “elim sende” oyununun debdebesinde, karşılıklı” tasfiye ve diz çöktürme” manevralarıyla keskinleşiyor Taraflar, “kayıtsız şartsız biat” beklentisi içinde “kendi”ne davet ediyor. Zamanında, el birliğiyle kurguladıkları komplolar/kumpaslar, şimdi “paralel devlet” topuyla birbirlerine fırlatılıyor. Ansızın hortlamış bir bilinmez devlet denklemi yaratılıyor. Hey gidi hey, nerden nereye, diyesi geliyor insanın. AKP-Cemaat ikilisi, basit bir ittifakın […]
Muktedirlerin iktidar paylaşım savaşı, “elim sende” oyununun debdebesinde, karşılıklı” tasfiye ve diz çöktürme” manevralarıyla keskinleşiyor
Taraflar, “kayıtsız şartsız biat” beklentisi içinde “kendi”ne davet ediyor.
Zamanında, el birliğiyle kurguladıkları komplolar/kumpaslar, şimdi “paralel devlet” topuyla birbirlerine fırlatılıyor. Ansızın hortlamış bir bilinmez devlet denklemi yaratılıyor. Hey gidi hey, nerden nereye, diyesi geliyor insanın.
AKP-Cemaat ikilisi, basit bir ittifakın ötesinde, yeni rejimin inşasında öncü iktidar bloğuydu. Neoliberalizm, ılımlı İslam ve muhafazakarlığın mutlu evliliğinin harmanlanmasıydı bu. Liberalleşen İslam’ın öncüsü Gülen, katıksız sermaye bazlı din anlayışının yayılan ağ örgütlülüğü ile, Erdoğan’ın yükseliş döneminin neferiydi adeta.
Altın vuruş: Haziran İsyanı
17 Aralık Operasyonu ve esasında hemen öncesindeki Haziran isyanı, bu iktidar bloğunu artık beraber yürünemeyecek raddeye getirmiş oldu. Yönetenlerin yönetemez olduğu bir iç kanama başlattı iktidarın içinde. Hikmetinden sual olunmaz devlet sorgulanmaya, “herkesin bildiği sırlar” ortalığa saçılmaya başladı.
“Dış mihraklar”ın tahttan indirilip, yerini “paralel devlet”in aldığı, bir propaganda çöplüğüne dönüştü krizin kendisi.
Esasında, yeni rejimin iktidar ortakları AKP-Cemaat, yeni rejimin yükselen gerilimini kaldıramadı. Neydi o gerilimler? Gerilim ekseni listesinin başında, çözül(e)meyen Kürt sorunu ve Kürt hareketinin özellikle Rojava’daki hamlesi ve sıcak paranın merkezlere doğru çekilmesiyle darlığa düşen sıcak para akışı, dolayısıyla devam eden kriz geliyor. Türkiye’de olduğu gibi, dış politikada da bölgesel güç olma heveslisiydi ve Ortadoğu’da da kırılmadık ceviz bırakmamıştı, ama ne var ki kaldıramadı .
Gerilim eksenleri AKP mekanizmalarını sarmalayıp, sarstı.
Eh, bir de yetmezmiş gibi üstüne o muazzam Haziran ile iyice yükselen gerilimin basıncını kaldıramayan Erdoğan, yeni rejimi riske etme yolunda dört nala hamleler/hatalar yaptı. Ki, ardından pek de şaşırtıcı olmayan 17 Aralık vuruşu geldi.
Hop dediler, “kaf dağının tepesindekiler”. Malum, “ilahi adalet” dedikleri, egemenler isteyince işliyor.
Yükseliş dönemi kapandı
Liberaller ve ABD arasındaki Cemaat köprüsü yıkıldı, yolsuzluğu kolaylaştırıcı “büyük güçler” denge tahtasından çekildi. Erdoğan su üstüne çıkıveren “yağ” dan, suyun altına çöken tuza dönüşüverdi.
Oysa Erdoğan kurduğu yeni rejimi sadece kendisinin sanıyordu, “dediğim dedik, ne istersem yaparım” havalarından caymıyordu.
Ancak, unuttuğu bir şey vardı; yeni rejim sermayenindi. Unuttuklarını hatırlatmak için “sopayı” göstermek gerekti, sermaye sopayı gösterdi.
Yeni rejimin en can alıcı evresinde, hata üstüne hata yapan RTE ve hükümeti, siyasi ve ekonomik kredisini, yönetme kapasitesi zayıfladıkça hızla tüketti. Elbette, yapılan her hata, bir kenara not edilmişti. ABD, stratejik bir noktada konumlanan Türkiye’yi Tayyip’in hovarda hamlelerine yedirmeyecekti. Siyaset boşluk kaldırmıyordu, ki ABD hemen yeni iktidar arayışlarına başladı.
Politik gündem güncelleniyor
AKP-Cemaat çatışmasının öncüsü olan Dershane meselesi, “Avusturya-Macaristan savaşının bir Sırp veliahtının öldürülmesiyle” çıkması gibi bir hal aldı.
Tarafların tasfiye hamleleri şiddetleniyor. Politik gündem güncelleniyor. Ve bu bir suni gündem değil, tersinden somut-gerçek bir çatışma. Bu çatışmada taraflardan birine taraf olmak ise, yapılacak ahmaklıkların en büyüğü, bu da esas gerçek.
Var olan gerçek durum, halk güçlerinin önünü açıyor ve bizi ilgilendiren sadece bu: Halkın iktidara yürüyüşünün zeminlerini örmek, yollarını döşemek ve olanakları açığa çıkarmak.
Erdoğan, yeni direniş hattını kuruyor. Zamanında çok iş gören, “bizim oğlancılık” ya da “sağlam irade” manevraları artık pek tutmuyor. “Komploya karşı kahraman RTE” gösterileri de, iyi bir performans sanatçılığı izlenimlerinden öteye gitmiyor.
“Milli irade karar verir” retorikleriyle ünlü Erdoğan’ın umudu sandıkta.
Bizim umudumuz ise, ne kendilerine alan açmak ve yeni rejimde pay almak için konumlanan sistem içi muhalefette, ne AKP-Cemaat” taraf”çısı liberallerde, ne de yesinler birbirleri diye köşesine çekilenler de.
Halk güçlerinin umudu, sokakları çiçeklendiren halk muhalefetinde, toplumsal dinamiklerde, yani esas olanda.
27 Ocak 2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.