Cem Karaca’nın “Naaber netekim yine geldi şapka” sözünü şimdi anlıyordum. Cem Karaca’nın sözünü ettiği şapka Demirel değildi. Şapkaydı Kapitalizm ne zaman sıkışsa onun yardımına her zaman eski solcular koşar. Hiçbir şeyin eskisi solcu eskisinden daha çok işe yaramaz. Kapitalist bize höykürürken “bak sizin adamınız” der. Kendi tarafına da “solculuğu eskide kalmış akil” der. İlk defa […]
Cem Karaca’nın “Naaber netekim yine geldi şapka” sözünü şimdi anlıyordum. Cem Karaca’nın sözünü ettiği şapka Demirel değildi. Şapkaydı
Kapitalizm ne zaman sıkışsa onun yardımına her zaman eski solcular koşar.
Hiçbir şeyin eskisi solcu eskisinden daha çok işe yaramaz.
Kapitalist bize höykürürken “bak sizin adamınız” der. Kendi tarafına da “solculuğu eskide kalmış akil” der.
İlk defa solcunun eskisi işe yaramaz hale geldi. Bu da beni ziyadesiyle üzüyor.
Ben halen solda durmaya inat ederek kapitalistin bu durumuna bir çare bulamayan eski solcuların durumuna çok üzülenlerdenim.
Neden derseniz bu da bende başka bir ruh haline neden oluyor. Kan çekiyor sanki.
Bir zamanlar köyün birinde bir kadın kimden olduğu belirsiz hamile kalmıştı da ailenin ileri gelenleri kadını öldüreceklerdi, lakin merak ediyorlardı.
“Kızım, babası kim bu piçin?”
Yaşamaktan umudunu kesen kadın “Emmimoğlu Hayrullah” demiş ölümden kurtulmuştu.
“Kızımız orospudur, lakin çocuk bizimdir. Doğursun sonra gereğini yaparız.”
* * *
Yoldaşlar eski de olsa infaz edilmelerine içim el vermedi.
Bu durum içimi yerken uykumda bir şapka giymişim ki görmelisiniz.
Şapkalı ben başka bir bendim.
Sabah ilk işim bir şapkacı dükkanına gitmek oldu.
Boy boy, cins cins şapkalar.
Asker şapkası, polis şapkası, itfaiyeci şapkası, zabıta şapkası, bekçi şapkası, özel güvenlikçi şapkası, Ali Kaptan şapkası,Turist Ömer şapkası, Çarli Çaplin şapkası, köylü şapkası, Kraliçe Elizabet şapkası…
Vay anam vay.
Cilalı İbo şapkası olmadığı için çıktım dükkândan. Feridun Çölgeçen’i unutan dükkanda Attila İlhan şapkası zaten olamaz
Şapka sektöründen nasıl bu kadar habersizmişim. Yuh bana yani.
Bir de şapkalar kendi aralarında, ast şapkalar, üst şapkalar diye ayrılıyormuş.
Her şapkanın altına giyilecek özel üniforması da var.
Üste köylü kasketi, alta zabıta pantolonu giyerseniz olmuyor yani.
Ya da altta tuman üstte Napolyon şapkası olursa dolmuşa almıyorlar.
Şapka dükkanı beni alt üst etti.
İlkokuldaki izci elbiselerim, ortaokuldaki trampet takımlarım, lisedeki kırmızı şeritli bembeyaz bando elbiselerim.
* * *
Dükkandan çıkar çıkmaz sorunu anlamıştım.
Memleketin sorunu şapka.
Cem Karaca’nın “Naaber netekim yine geldi şapka” sözünü şimdi anlıyordum.
Cem Karaca’nın sözünü ettiği şapka Demirel değildi. Şapkaydı.
Ortaokul son sınıfta askeri okul sınavlarına gitmiştim. Kazanamadım.
Kıdemli Başçavuş Şahin amcamın şapkasını gizlice giyer, cep aynasında bakardım kendime.
Küçücük ayna sadece şapkayı ve onun altında neredeyse domates üstündeki küçük kara lekeler gibi kaliteyi düşüren gözlerimi gösterirdi. Başka bir ayrıntı görünmezdi.
Şapkayı giymeden bir şeye benzemezdim. Hiç kimseden hiçbir farkım olmuyordu. Şapkayı takınca Fırat’a etmediğimi bırakmıyordum.
Her çocuk gibi olmamak için ne kadar çabalasam da sonuç değişmiyordu.
* * *
Bütün çocukların dirseklerindeki kir dikkatimi çekerdi. Ne kadar çimsek de dirseklerimizdeki gri kir bir türlü çıkmazdı. Meliha öğretmenin dirseğime cetvelle vurup “Kemal bu dirsekler ne böyle” demesi aklımı başıma getirdi. Herkesin dirseği kirliyken öğretmenim beni neden uyarsın ki. Benim bir farkım var herhalde diye düşündüm. Arada gizlice spor odasındaki izci şapkalarına bakıyordum.
Eve gider gitmez su dolu bir tenekeye iki kolumu da omuzuma kadar soktum, bir saat kadar bekledikten sonra köfek taşla (topuk taşı) 10-15 dakika canım yanana kadar dirseğimi kazıdım.
Yarın Meliha öğretmenin “Bakın çocuklar dirseğiniz Kemalin dirseği gibi olmalı” seslerini şimdiden duymaya başlamıştım. Farkım fark edilecekti. Soğuk su etkilemiş olmalı, erkenden uyumuşum.
Sabah bir kalktım ki. Kalkmaz olaydım. Yatak yorgan kan olmuş, dirseklerimden omuzuma doğru bir sızı var ki dayanılacak gibi değil. Kolumu döndürüp bir baktım ki dirseklerimin üzeri yara olmuş, kocaman kabuk bağlamış.
Okula gitmedim.
Ertesi gün gittiğimde Meliha öğretmen “Dün neredeydin, ne haylazlıklar yaptın, kollarındaki yaralardan belli neler yaptığın” diyerek cetvelle kafama birkaç kez vurdu.
Koluma mı yanayım, soğuk sudan hasta olduğuma mı yanayım. Bir de başıma yediğim cetvellere mi?
* * *
Aklım spor odasındaki izci şapkalarında kalmış. Bu şapkada bir şey var.
Birinci Dünya Savaşı’nda Başkomutan Vekili Enver Paşa orduya bir tür siperli başlık giydirmiş, bu başlığa halk arasında “Enveriye” adı verilmiş. 1925’te Atatürk’ün “Şapka Kanunu”nu çıkarması ile şapkadan başka başlık giyilmesi yasak edilmiş.
Bekçi Murtaza’nın şapkası olmasa ne halta yarar.
Paşaları şapkasız polis dolmuşunda görünce…
Sizden solcu olmaz.
Şu bizim başbakanı anlayamıyorsunuz. Bir şapka altı üstü be.
Siperliğinde dolar, sağ yanda miğfer, sol yanda hançer.
Alt taraf zaten belli.
Rahmetlik Irazın Hacı oğlu Abdullahla beni astsubay okuluna göndermek istiyordu da biz ikna olmuyorduk.
“Astı üstü bırakın, gidin bir okula da bir şapka giyin lan!”
“Devir o devir değil ki hac emmi” dedim.
“Ben sana sayayım devirleri oğlum” dedi.
“Göz devri, el devri, ağız devri, mide devri, göt devri, el devri, ev devri, şapka devri.”
“El devri iki kere mi geliyor Hac emmi?” dedim.
“Elinle yiyorsun, elinle taharetleniyorsun yeğenim, şimdi para devri, paranın da varıp dayanacağı yer şapka, ne para şapkasız, ne şapka parasız olur.”
“Yetti gari hayır” diyenlere bir hayrım olsun istedim.
Şapkasız Netekim olunmuyor. Her tarafı yara bere içinde. Olmaz ki.
Verin Netekim Recebime bir şapka da her şey düzelsin.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.