AKP’nin İstanbul veya Ankara’dan birinde seçimi kaybetmesinin sonun başlangıcına işaret edeceği genel bir kanı. Türkiye’nin büyük merkezlerinde yerel iktidarların kaybedilmesi elbette AKP iktidarını güç durumda bırakacaktır. Ancak, AKP’nin iktidar kavgası yalnızca büyük merkezlerde cereyan etmeyecek. Kavganın önemli bir alanı da Kürdistan. AKP’nin iktidar meşruiyetinin önemli bir kaynağını Kürt illerinde kitle tabanına sahip tek düzen partisi […]
AKP’nin İstanbul veya Ankara’dan birinde seçimi kaybetmesinin sonun başlangıcına işaret edeceği genel bir kanı. Türkiye’nin büyük merkezlerinde yerel iktidarların kaybedilmesi elbette AKP iktidarını güç durumda bırakacaktır. Ancak, AKP’nin iktidar kavgası yalnızca büyük merkezlerde cereyan etmeyecek. Kavganın önemli bir alanı da Kürdistan.
AKP’nin iktidar meşruiyetinin önemli bir kaynağını Kürt illerinde kitle tabanına sahip tek düzen partisi olması sağlıyor. Başlangıçta AKP-Cemaat çatışmasının Batı’yla sınırlı kalacağı, sıra Kürdistan’a gelince düşmanlığın ikinci planda tutulmaya çalışılacağı düşünülüyordu. Ancak AKP-Cemaat çatışması öylesine derinleşti(rildi) ki, Kürdistanı da içine aldı.
Gülen Cemaatinin Kürt illerinde de AKP’den desteğini çekmekte olduğu, bazı illerde BDP adaylarını desteklemeye yöneldiği haberleri gelmeye başladı.
BDP, bir önceki seçimde yüzde 19 oy aldığı Urfa’da, yüzde 30’ların üzerine çıktı. Urfa merkezde ve Siverek’de daha önce AKP’yi destekleyen aşiret ve cemaatlerin bir kısmı BDP ile yakınlaşıyor. Urfa’daki oy kaymaları bu hızla sürerse, BDP’nin seçimi kazanması dahi olanaklı.
Siirt’de Cemaat’in başkanlıkta BDP’yi, mecliste CHP’yi destekleme kararı aldığı ileri sürülüyor.
Mardin’de AKP daha şimdiden havlu atmış görünüyor.
Muş’da, Bingöl’de ve Bitlis’de de BDP’nin AKP’yi geride bırakabileceği görülüyor.
Urfa, Bitlis, Muş, Mardin ve Bingöl gibi illerde belediye başkanlıklarını kaybetmesi (veya büyük oy kaybına uğraması) AKP’nin elindeki Kürt kartını çok zayıflatacak.
Tabii ki BDP’nin Kürdistan’daki bu yükselişinde belirleyici olan Cemaat’in AKP’den desteğini çekmesi değil. KCK operasyonları, Roboski katliamı ve Rojava devrimi, AKP ile Kürt halkı arasındaki ilişkinin asıl kırılma noktalarını oluşturuyor.
AKP’nin Kürt Kartı’nın ikinci bir bileşeni daha vardı: Müzakere Süreci. Kürt sorununun müzakere yöntemiyle çözümünü sağlayabilecek tek parti olduğunu ileri süren AKP, 17 Aralık’tan sonra, müzakere sürecinde ortaya çıkan sıkıntıların Cemaat sabotajlarından kaynaklandığını ileri sürdü. AKP, Oslo sürecinin başarısızlığa uğramasını da, KCK operasyonlarını da, Paris Suikastı’nı da Cemaat’e yıkarak elini temizlemeye çalıştı.
Ancak Cemaat AKP’nin bu manevrasına hiç beklenmeyen bir yanıt verdi. Önce AKP’ye “tencere dibin kara, seninki benden kara” dedi. Paris Suikastı’na ilişkin belge ve telefon kayıtları ortalığa döküldü. Böylece, tasfiye politikasının AKP’nin “müzakere perspektifi”nin tamamlayıcı parçası olduğu gösterilmiş oldu.
Bir süre sonra, Cemil Bayık’ın “Erdoğan’ın kalması da gitmesi de çözüm sürecini etkilemez” beyanatı geldi. Fethullah Gülen, Bayık’ın beyanatına, Oslo sürecine de Öcalan ve PKK ile görüşmeye de karşı olmadığını söyleyerek karşılık verdi. “AKP giderse çözüm süreci biter” iddiası birinci elden yalanlanmış oldu.
(Gülen’in sunduğu “kültürel çözüm” çerçevesi ve tasfiyeci müzakere çizgisinin ABD çizgisiyle örtüştüğüne de ayrıca dikkat çekmek gerekiyor. Cemaat’in “kaidesinin” Kürt sorunundaki bu manevrayı alabilecek kıvraklıkta olmadığını, Paris Suikastı belgelerinin kaynağının ise “belirsizliğini” koruduğunu aklımızda tutmalıyız.)
Kürt siyasi hareketinin 17 Aralık sonrası izlediği politika, AKP’nin Kürdistan’da ezilmesi ve müzakere sürecinin “çok muhataplı” bir hale gelmesiyle, Kürt sorununun çözümünde yeni bir evrenin kapısını aralıyor: Müzakere süreci kurumsallaşıyor.
AKP’nin düşmesinden Kürtlerin zararlı çıkacağını düşünen Kürt liberal aydınları için kötü bir haber olacak ama, yanıldılar!
AKP kaybediyor, Kürt halkı kazanıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.