Sokak eylemleri AKP iktidarını frenleyen önemli hususlardan biri olsa da en az onun kadar önemli olan diğer husus “kıdem tazminatı” meselesinin Türkiye işçi sınıfı açısından taşıdığı anlamdır Kıdem tazminatı meselesinde son birkaç yıldır yaşananlar bir taraftan siyasi iktidarın sermaye sınıfı ile kurduğu ilişkideki görece özerkliği anlatması diğer taraftan bazı konjonktürlerde işçi sınıfının gölgesinin bile ne […]
Sokak eylemleri AKP iktidarını frenleyen önemli hususlardan biri olsa da en az onun kadar önemli olan diğer husus “kıdem tazminatı” meselesinin Türkiye işçi sınıfı açısından taşıdığı anlamdır
Kıdem tazminatı meselesinde son birkaç yıldır yaşananlar bir taraftan siyasi iktidarın sermaye sınıfı ile kurduğu ilişkideki görece özerkliği anlatması diğer taraftan bazı konjonktürlerde işçi sınıfının gölgesinin bile ne kadar korkutucu olduğunu göstermesi açısından ilginç bir deneyim oldu.
Kıdem tazminatı meselesi esas olarak sermaye sınıfının emeği kuşatan güvencesizlik zincirini biraz daha sıkmak için gündeme getirdiği bir konuydu. Hükümetin her ne kadar “zaten çok az kişi yararlanıyor” dese de sadece düzenli çalışan kesimler için değil bütün çalışan sınıfların sahip olmak istedikleri en temel haklardan biri olma özelliğine sahip. Bu hem patronun işten atma konusundaki keyfiyetini frenlemesi açısından önemli olduğu gibi çalışanlar için de işsizlik ya da emeklilik halinde hayata tutunabileceği güçlü bir dal olarak da anlamlı…
AKP iktidarı, başından beri sermaye sınıfının istekleri doğrultusunda kıdem tazminatını fona devrederek patronların elini kolunu bağlayan bir bağı daha çözmeyi hedeflemişti. Sermaye sınıfı ise tavizsiz tavrını başından beri sürdürdü. Her koşulda fon kurulacak ve işten çıkarmalar bütünüyle patronun inisiyatifinde olacaktı.
Ancak kıdem tazminatının işçiler için önemini bilen sendikaların bu konuda gösterdiği direnç AKP’yi her seferinde “bir kez daha düşünmeye” sevk etti. Emek-sermaye ilişkilerinde başından beri tam bir sermaye hükümeti olarak işlev gören AKP iktidarı tam da art arda seçim sürecine girildiği bir dönemde ve dahası en güçlü müttefiki ile kıyasıya bir çatışmaya girmesinin de etkisiyle, sınırlı da olsa işçi sınıfının toplumsal muhalefetini göze almaya cesaret edemedi ve şimdilik konuyu rafa kaldırdı.
TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ gönülsüz de olsa, başta DİSK olmak üzere bütün sendikal yapıların “kıdem tazminatı” konusundaki hassas tavrını ortaya koyması sonucu AKP iktidarı bu konuda kritik adımı atmaktan korktu. Özellikle DİSK’in “diren işçi” kampanyasıyla 30’a yakın bölgede sokak eylemleri düzenlemesi kıdem tazminatının sokağın gündemine taşınması için önemli işlev gördü.
Sokak eylemleri AKP iktidarını frenleyen önemli hususlardan biri olsa da en az onun kadar önemli olan diğer husus “kıdem tazminatı” meselesinin Türkiye işçi sınıfı açısından taşıdığı anlamdır. 1960’lı yıllarla birlikte toplumun gündemine giren emeğin hakları konularının içinde “kıdem tazminatı” hep en kritik yeri teşkil etti. İşçiler çalışmaya başladıkları gün birikmeye başlayan kıdem tazminatının verdiği huzurla işe gidip geldiler. Bu nedenle “kıdem tazminatı”nın toplumsal belleklerdeki yeri her zaman müspet oldu. İktidarın “zaten bir işe yaramıyor” karalamaları hiçbir zaman toplumsal bir meşruiyet yaratamadı.
Sonuç olarak seçim sürecine girildiği bir dönemde işçi sınıfının cılız da olsa muhalefeti iktidarın göze almakta zorlanacağı bir güç haline geldi. Bu durum işçi sınıfının potansiyel gücünü göstermesi açısından işçi sınıfı örgütlerinin gözden ırak tutmaması gereken bir husus olarak değerini koruyor.