AKP ve Cemaat, ortak düşmanları askeri vesayete karşı verdikleri güç mücadelesi sırasında birbirlerinin eksikliklerini tamamlayarak hakim bir iktidar koalisyonu oluşturmuşlardı. Bu ortaklık, söz konusu mücadele içinde, onun doğurduğu ihtiyaçlara göre vücut bulmuştu ve düşman saf dışı bırakıldıktan sonra yeni döneme uyarlanamadı. Koalisyonun tarafları aralarındaki güç paylaşımı sorunlarını çözemediler. İdeolojik farklılıkları da vardı tabii ama bu […]
AKP ve Cemaat, ortak düşmanları askeri vesayete karşı verdikleri güç mücadelesi sırasında birbirlerinin eksikliklerini tamamlayarak hakim bir iktidar koalisyonu oluşturmuşlardı. Bu ortaklık, söz konusu mücadele içinde, onun doğurduğu ihtiyaçlara göre vücut bulmuştu ve düşman saf dışı bırakıldıktan sonra yeni döneme uyarlanamadı. Koalisyonun tarafları aralarındaki güç paylaşımı sorunlarını çözemediler. İdeolojik farklılıkları da vardı tabii ama bu husus başarısızlıkta tali rol oynamıştır.
Çatışma, 7 Şubat 2012 krizinden itibaren görünür hale gelmişti. Vazo çatlamış olsa da iktidarı sürdürmenin rasyoneli, sorunlara 7 Şubat’ı izleyecek bir ateşkes döneminde çözüm aranmasını emrederdi; lakin eski ortaklar bunu da başaramadılar.
Bu simbiyotik iktidar sisteminin çöküş karakteristiği de onun tuhaf, kendine özgü yapısı tarafından tayin ediliyor. Bir sabit yapının nasıl çökeceğini, onun kuruluşunu inceleyerek görebilirsiniz.
Şöyle oluyor:
AKP’nin halk desteği ve devlet yönetme yetkisi Cemaat’te yoktu; Cemaat’in ise devletin mülkiye, emniyet, yargı ve eğitim kurumlarındaki yaygınlaşmış nitelikli kadroları, sosyal şebekesi, dünya ağı ve medyası da AKP’de yoktu. Koalisyon işte bu farklılıklar nedeniyle asimetrikti.
Yakın geçmişte bu iki yapıdan her biri yek diğerine, kendisinde olup da ortakta bulunmayan kapasiteleri sundu ve bu karşılıklı istifade sayesinde mükemmel bir “savaş makinesi” olarak muarızlarını yenilgiye uğrattılar.
Ancak aynı asimetrinin doğası, AKP ve Cemaat birbirlerine düştüklerinde ikisinin de kaybetmesinden başka bir sonuç veremezdi. Görüldüğü gibi iki taraf da birbirlerine bu kez bir diğerinde bulunmayan “silahlarla” büyük zarar verebiliyorlar.
Bu asimetrik çatışmanın bir kazananı olmayacak. Kayıpların mukayesesi ise ne nicel ne de nitel yönden yapılabilir. Elma ve armutları toplamak gibi birbirinden çıkarmak da mümkün değildir.
Siyasi ömrünün sonuna gelmiş bu iktidar yapısı tıpkı ölen yıldızlar gibi kendi içine doğru büyük bir gümbürtüyle çöküyor ve bir “kara delik” oluşturuyor.
Ölen yıldızların içine çökmesi sonucu oluşan kara deliklerin muazzam bir çekim gücü meydana getirdikleri ve bu şekilde çevrelerinde bulunan gök cisimlerini yutarken ışığı da emerek karanlık bir boşluk görüntüsü verdikleri söylenir. Evrendeki kara delik yutarak büyür. Türkiye’nin kara deliği de böyle büyüyor.
“Yiyin birbirinizi” diyenler hala kaldıysa, kendini çatışmanın keyifli seyircisi sanan bu gafillerin de bir süre sonra kara delik tarafından yutulduğunu belki biz göreceğiz, belki de başkaları…
AKP-Cemaat çatışmasının neden olduğu kara delik şimdiden birçok şeyi birbiri ardına yuttu ve önlem alınmazsa yutmaya devam edecek.
Kara delik, anayasayı ve kanun devletini yuttu. Türkiye’de hükümet anayasanın amir hükümlerini askıya almıştır. Türkiye kanun devleti olma özelliğini de yitirmiştir. İçinde bulunduğumuz olağanüstü halin bir hukuki çerçevesi yok.
Kara delik Yargı ve Emniyet’i de yutmuştur.
Ekonomi ve finansın regülasyonuyla yükümlü kurumları da deliğe çekiliyor.
Tüm bunların sonucu hükümetin meşruiyeti de kara deliğin içinde kaybolmuştur.
Halen meşru olma vasfını sürdüren yasama ve yürütme organ ve makamları, “kara deliğin” çekimine karşı direnmez ve üzerlerine düşen tarihi görevi her türlü siyasi kaygıdan uzak bihakkın yerine getirmezlerse, onların meşruiyeti de kara deliğin karanlığına gömülür.
Kara delik ülke ekonomisini tehdit ediyor; AB perspektifimizi karartmak üzere; Kürt sorununa çözüm bulma umudu da sıradadır.
Kara delik, tabii ki Cemaat’i de içine çekiyor.
AKP, hükümetin meşruiyet açığını büyüten eylemlerinin ortağı olması nispetinde, onun peşinden kara deliğe vakumlanacaklar arasındadır.
Evrendeki kara deliklerin sınır çizgisine ise “Ufuk Olayı” (Event Horizon) deniyor.
Türkiye’yi kendi “Ufuk Olayı”nın, başka bir deyişle “geri dönüşü olmayan nokta”nın uzağında tutabilmek ise sadece bir kişinin ikna edilmesine bağlı. Yoksa bir süre sonra gidişatın yönü değiştirilemez hale gelebilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.