Arınç interneti “demokrat” bir hükümet oldukları için kullanabildiğimizi ima etmişti. Aradan geçen sürede hükümetin demokratlık “cilası dökülmüş” olmalı ki, bir torba yasanın içine alelacele ‘internete sansür’ü genişleten bir dizi düzenlemeyi tıkıştırıverdiler Dünyanın dört bir yanında halklar kapitalizme karşı direniyorlar. Bu direnişlerinde iletişimi, iletişim araçlarını, özellikle de internet üzerindeki sosyal ağları etkin ve yaratıcı bir biçimde […]
Arınç interneti “demokrat” bir hükümet oldukları için kullanabildiğimizi ima etmişti. Aradan geçen sürede hükümetin demokratlık “cilası dökülmüş” olmalı ki, bir torba yasanın içine alelacele ‘internete sansür’ü genişleten bir dizi düzenlemeyi tıkıştırıverdiler
Dünyanın dört bir yanında halklar kapitalizme karşı direniyorlar. Bu direnişlerinde iletişimi, iletişim araçlarını, özellikle de internet üzerindeki sosyal ağları etkin ve yaratıcı bir biçimde kullanıyorlar. Geçtiğimiz on yılda kapitalistler interneti sermayelerine sermaye katmanın, paralarını dünyanın dört bir yanında sınır tanımaksızın dolaştırmanın aracı olarak görüyorlardı. Artık internet kapitalizmin egemenliğine yönelen büyük bir tehdit olarak da görülmeye başlandı. İşte bu nedenledir ki, insanların internet üzerinde ne yapıp ettikleri, kiminle nasıl haberleştiklerini izlemeye, interneti sınırlandırmaya yönelik düzenlemelerde giderek daha fazla gündeme gelmeye başladı.
Daha Haziran direnişinin ilk günlerinde Bülent Arınç, “ne kadar demokrat olduğumuzu gösteren imkânlar var ve bunların hepsini kapatmak mümkün. Erişimini engellemek mümkün” diyerek interneti, sosyal medyayı “demokrat” bir hükümet oldukları için kullanabildiğimizi ima etmişti. Aradan geçen süre boyunca hükümetin demokratlık “cilası dökülmüş” olmalı ki, bir torba yasaların içine alelacele ‘internete sansür’ü genişleten bir dizi düzenlemeyi tıkıştırıverdiler.
Yanlış anlaşılmasın, Türkiye’de internet bu düzenleme öncesinde de özgür değildi. 2007 yılının Mart ayında sözüm ona internet suçları ile mücadele adı altında “youtube” adlı video paylaşım sitesine Türkiye’den erişimin engellenmesini, aynı yıl “İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele” isimli kanunun yürürlüğe girişini hatırlayın. Bu kanuna dayanarak bir çok site farklı nedenlerle erişime kapatıldı. Ardından 2009’da yine aynı kanun gerekçe gösterilerek farklı farklı pek çok bloga ev sahipliğe yapan “Google Sites” sitesi üzerinde yayınlanan tek bir makale nedeniyle tümüyle kapatıldı. Hatta bu site üzerinde yayınladığı akademik bloguna ulaşılamayan bir akademisyenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) açtığı davada Türkiye 8 bin 500 Euro tazminat ödemeye mahkûm edildi. 2011 yılının Kasım ayında ise Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından hazırlanan ve yayınlanan “güvenli internet” aldatmacasıyla internet filtre sistemi uygulanmaya başlandı. İsteğe bağlı ve talepte bulunanların kullanacağı bir biçimde düzenlendiği iddia edilen bu uygulamayla internette neye erişip neye erişemeyeceğimiz BTK’nın keyfine bırakıldı. Yani demem o ki, eğer ölçü internette ne denli özgür olunduğu ise zaten demokratik bir ülkede yaşamıyorduk!
Yeni düzenlemeyle birlikte artık erişim engelleme kararları, IP ve URL bazlı verilebilir hale geldi. Yani artık bir tane içerik için üzerinde birbirinden bağımsız bir sürü içerik bulunan tüm siteye erişim engellenmeyecek. Bir web sitesinin yalnızca belli bir bölümü engellenebilecek. Başka bir deyişle bir tane video için tüm “youtube” erişilemez hale gelmeyecek, sadece o videoya erişim engellenecek.
Bu geçmiş dönemdeki düzenlemeye göre daha iyi bir düzenleme gibi görünebilir. Ama yanılmayalım yeni düzenleme ile erişim engelleme kararlarının verilebileceği haller de genişletildi. Mevcut kanunda yalnızca katalog suçlar (bunlar İntihara Yönlendirme, Çocukların Cinsel İstismarı, Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanılmasını Kolaylaştırma, Sağlık için Tehlikeli Madde Temini, Müstehcenlik, Fuhuş, Kumar Oynanması için Yer ve İmkân Sağlama, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar olarak tanımlanmaktadır) işlendiğinde bir site erişime kapatılabilirken, yeni düzenleme ile kişilik hakkı ihlal edilen veya özel hayatın gizliliği ihlal edilen kişiler de sitelerin erişime engellenmesini talep edebilecek.
Şöyle ki, kişilik hakkının ihlali varsa, artık mahkemeye doğrudan başvurarak 24 saat içinde site erişime kapattırılabilecek. Eğer özel hayatın gizliliğini ihlal varsa, kişiler doğrudan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na başvurarak 4 saat gibi kısa bir sürede tedbir olarak erişim engelleme kararı aldırabilecek. Eğer bu kararın gecikmesinde sakınca varsa doğrudan Bakan ya da Başkanlık emriyle de siteler erişime engellenebilecek. Bu durumun, özellikle de son süreçte en çok kimlerin işine yarayacağı ise son derece açık görünüyor.
Yine haberlerden öğreniyoruz ki, Erişim Sağlayıcılar Birliği kurulacak ve internete erişim sağlama hizmeti veren şirketler için örneğin telekomünikasyon firmaları için bu birliğe üyelik zorunlu ve ücretli olacak. Birliğe üye olmayanlar ise bu alanda faaliyet gösteremeyecekler. Böylece bir erişim engelleme kararı verildiğinde tek elden kararın uygulanması sağlanacak ve denetleme kolaylaşacak.
Bütün bunların yanında turk-internet.com sitesinden Füsun Nebil 5651 sayılı kanunu genişleten yeni torba yasa ile gündeme gelen başka sonuçlardan bizi haberdar ediyor. Bunlardan ilki 2005’te 5397 sayılı “Haberleşme hürriyeti açısından istisnaları düzenleyen ve bu istisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşlarını belirten Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kurulmuş olan ve bu düzenlemelerle internet alanında etkin bir aktöre dönüşen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın bir iç istihbarat kurumu haline dönüşüyor olması. TİB yapılan düzenlemelerle mahkeme kararına gerek olmadan her türlü bilgiye ulaşabilecek bir kurum haline geliyor. Bir diğeri ise görevden almalar sonrasında MİT elemanlarının TİB’e atanmasının beklendiği…
Bütün bunlar elbette ki ifade özgürlüğüne, bilgiye erişim ve bilginin paylaşılması hakkına, halkın bilgi edinme hak ve özgürlüklerine cepheden bir saldırının başladığı, anlamına geliyor. Ama bu saldırının kent meydanlarında, mahallelerde somutlaşan direnişleri sona erdirmesini bekleyenler yanılıyorlar!
Direnenler bu sansürü aşmanın da yolunu bulur, internet üzerindeki özgür alanları genişletirler. Tek değişiklik meydanlarda direnenler için “halkın iletişim hakkı” talebiyle yeni bir mücadele zemini açılması olur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.