Cemal Süreya bir şiirinde der ki, “Sen, aklım ve kalbim arasında kalan en güzel çaresizliğimsin.” EHP, ÖDP, TKP ve Halkevleri Ankara’da yerel seçimlere bağımsız sol adayla girme kararıyla bizleri, o “en güzel çaresizliğimizle” baş başa bıraktılar. Ne diyelim, canları sağ olsun. İnisiyatif kullanılmış, karar alınmış; boynumuz kıldan incedir. Hemen yazalım da kimseler heveslenmesin. Çaresizliğin nedeni […]
Cemal Süreya bir şiirinde der ki, “Sen, aklım ve kalbim arasında kalan en güzel çaresizliğimsin.”
EHP, ÖDP, TKP ve Halkevleri Ankara’da yerel seçimlere bağımsız sol adayla girme kararıyla bizleri, o “en güzel çaresizliğimizle” baş başa bıraktılar. Ne diyelim, canları sağ olsun. İnisiyatif kullanılmış, karar alınmış; boynumuz kıldan incedir.
Hemen yazalım da kimseler heveslenmesin. Çaresizliğin nedeni aklın ve kalbin başka şeyler söylemesi değil. Aklın, “bağrımıza taş basalım ve Mansur Yavaş’a oy verelim” falan dediği yok. Ama kalbimiz de, bağımsız aday çalışmasını derde deva olarak görmüyor.
Yaşanacakların farkındayız.
Daha şimdiden birileri pusuya yatmış görünüyor; CHP’nin Ankara’da seçimi kaybetmesi durumunda, bağımsız sol aday çalışmasının katılımcıları töhmet altında bırakılacak. Hele bir de kazanan ile kaybeden arasındaki fark, bağımsız sol adayın aldığı oydan az olursa, ensede nasıl boza pişirilir, yaşayarak göreceğiz.
2011 seçimlerinde Kürt hareketinin Ankara’da aldığı oy ortadayken, yani hem politik açıdan hem de sayısal olarak hiçbir gerçekliği olmamasına rağmen, bağımsız sol aday çalışmasının asıl olarak Halkların Demokratik Partisi’ne engel teşkil ederek, CHP’yi rahatlatma hedefi taşıdığına dair tuhaf iddianın sahipleri dokundurmalara başladılar bile.
Açık ki, Ankara’da kazananın ve kaybedenin şimdiden belli olduğu bir seçim yaşanacak. Gökçek ve Yavaş; ikisinden biri kazanacak ya da kaybedecek. Gökçek’i ve neyi simgelediğini vurgulamaya gerek yok. Merkezi yeniden inşa etmek, rejimin tahkimatını sağlamak bağlamında CHP’ye biçilen misyona dair kamyonla değerlendirme yazısı kaleme alındı, bu zaman zarfında.
Bunların hiçbirini dert etmiyoruz kendimize. Seçim denilen orta oyuna mevcutlar gibi anlam yüklemiyoruz çünkü. Parti içi hayatın seçimlere odaklı tanzim edilmesinin, geleceğin seçim sonuçlarına göre kurgulanmasının yol açtığı hayal kırıklığının farkındayız.
Yerel seçimde, ihtimal yaşanacak yeni bir hayal kırıklığının, “bu defa da olmadı, önümüzdeki seçimlere bakalım” rahatlığında karşılanmayacak bir önem arz edeceğine dikkat çekmek istiyoruz sadece.
Çünkü bu defa, durum biraz farklı.
Bu, ne ÖDP’nin 1996 seçimlerinde yüzde birin altında oy alarak yaşadığı hayal kırıklığına benziyor ne de TKP’nin 500 bin oy hedefiyle başladığı çalışma sonucunda alınan oyun yarattığı kırılmaya. Elbette her iki parti de, şimdiye kadar alınan sonuçlar üzerine iç rahatlatıcı değerlendirmeler yapmıştır; alınan oyların değerini sorgulamak da kimsenin haddi değildir.
Ancak bu defa durum biraz farklı.
Çünkü sandıktan çıkan sonuç, Haziran isyanının sınanmasına neden olacaktır ki, aklen, kalben, bedenen ve politik olarak isyanın bir parçası olanların söz söylemesinin meşruluğunu tartışmak kimsenin haddi değildir.
Haddimi bilerek soruyorum: Haziran isyanı sandığa sığar mı? Haziran isyanını sandıkta sınamanın ne gereği var? Nereden icap etti bu? Mevcutlardan farklılığımızı ortaya koymanın yegâne yolu mudur aday çıkartmak? Aday çıkartmakla murat edilen nedir? Ne kadar oy alırsak, Haziran isyanına halel getirmemiş oluruz?
Bizi çaresiz bırakan sorular bunlardır. Çaresizliğimiz, isyanın kendi iç dinamiği ile açığa çıkardığı militan ruhun yaralanma, isyanla tahkimatını sağladığımız inandırıcılığımızın tartışılır hale getirilme ihtimalinden kaynaklanmaktadır.
Bağımsız sol aday çalışmasının diğer katılımcılarıyla ilgili bir şey söylemem yakışık almaz ancak üyesi olduğum Halkevleri’nin, ki Haziran isyanında Ankara’nın önemli belirleyicilerinden olmuştur, isyanı neden sandığa sıkıştırmaya çalıştığını sual ediyorum.
Bitirirken son bir sorum daha olacak: Devrimci Yol neden sadece Fatsa’da bağımsız aday çıkartmıştır?
Cemal Süreya’yla başladık onunla bitirelim: “Söyleyeceklerim bu kadar kısa ve derin.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.