AKP ile Cemaat arasındaki kavgaya Erdoğan-Gülen çatışması demek daha doğru olur. Biri gücünü iktidardan, diğeri gücünü dini bir cemaatten alıyor. İkisi de “tarikat ehli” kişiler. Erdoğan, Milli Görüş hareketinin son temsilcisi ve Nakşibendi tarikatının bir üyesi olarak İskenderpaşa Cemaati’ne bağlı. Saidi Nursi hareketinin mirasçısı olduğunu iddia eden Gülen ise, kendi adıyla anılan bir tarikatın önderi. […]
AKP ile Cemaat arasındaki kavgaya Erdoğan-Gülen çatışması demek daha doğru olur. Biri gücünü iktidardan, diğeri gücünü dini bir cemaatten alıyor. İkisi de “tarikat ehli” kişiler. Erdoğan, Milli Görüş hareketinin son temsilcisi ve Nakşibendi tarikatının bir üyesi olarak İskenderpaşa Cemaati’ne bağlı. Saidi Nursi hareketinin mirasçısı olduğunu iddia eden Gülen ise, kendi adıyla anılan bir tarikatın önderi.
Erdoğan ve Gülen’in siyasi ve dini konumları ABD tarafından belirlendi. ABD’nin empoze ettiği yüzü batıya dönük “ılımlı İslam” veya “Amerikancı İslam” modeli, Türkiyeídeki İslamcı grupların büyük çoğunluğu tarafından kabul gördü ve bunların ittifakından da AKP iktidarı doğdu. AKP döneminde bütün cemaatler ve tarikatlar altın yıllarını yaşadılar. Gülen cemaati ise, eğitim, yargı ve güvenlik kurumlarında örgütlenerek devlet içinde önemli bir güç oldu. AKP’nin Özel Yetkili Mahkemeler kanalıyla başlattığı Ergenekon ve cunta örgütlenmeleri ile KCK yargılamalarında önemli bir rol üstlendi. AKP’nin ABD ile ilişkilerinin ayarını da Gülen verdi. Ancak AKP’nin üçüncü iktidar döneminde iki hareket arasında paylaşım savaşları başlayınca ilişkiler bozulmaya başladı.
“Devlet içinde paralel yapı” kavramları ile iyice kafa karıştırıcı hale getirilen AKP-Cemaat çatışması, siyasal iktidarın ve rantın paylaşımından kaynaklanıyor. Bu gerçeği gizlemek için birbirlerine karşı komplo, kumpas ve şantaj yöntemleriyle saldırıyorlar. Yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerinden Paris suikastına, Roboski katliamından KCK operasyonlarına kadar birçok şey ortaklaşa yapıldığı için dezenformasyon yöntemleri ile karartma uyguluyorlar. Bu nedenle, yazılan çizilen her şeye karşı duyarlı olmalı ve bir o kadarda devrimci uyanıklığımızı kaybetmemeliyiz.
İddia edildiği gibi devletin erklerinden biri olan yargı ve yargının kolluk gücü olarak görev yapan emniyet içinde paralel bir yapılanma varsa; bunun, devletin belirleyici gücü olan yürütme erkinden/hükümetten habersiz olması mümkün değil. Devletin kilit makamlarına ikili ve veya üç kararnameler ile yapılan bürokratik atamalar tek adam yönetimi kuran Erdoğan’ın bilgisi ve onayı olmadan yapılabilir mi?
2002 yılında Erdoğan ile Gülen arasında ABD’de başlayan ikili ilişki bir iktidar ortaklığı şeklinde sürdü. Bu süreçte karşılıklı çıkarlara dayalı ekonomik, siyasi, dini, kültürel çok yönlü “paralel işler” kotarıldı. Gülen ile Erdoğan’ı bir araya getiren ne Milli Görüş ne de Gülen’in revize ettiği Nurculuk fikirleridir. İdeolojik ve siyasi farklılıklar nedeniyle bu iki hareketin cemaat veya tarikat ilişkileri düzeyinde bir araya gelmeleri de mümkün değil. Ancak bu iki siyasi ve dini akımı bir araya getiren önemli tarihsel referansların ve ortak paydaların olduğu bir gerçek.
Bunlardan biri ve en önemlisi, iki hareketin de Osmanlı’dan beri sürüp gelen devletin Sünni İslam ve Hanefi mezhebi geleneğine sahip olmasıdır. Bu durum her ikisi için Kürtlerde etkili olan Şafiliğe ve özellikle Ortadoğu’daki Şiilik ve Anadolu Aleviliği’ne karşı ortak bir zemin oluşturmuştur.
İkincisi, Türk-İslam Sentezi ideolojisidir. Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı Özal döneminde devletin resmi ideolojisi haline gelen Türk-İslam Sentezi uygulamaları AKP tarafından daha etkili bir şekilde devam ettirilmiştir. Yıldızı bu dönemde parlayan Gülen, Türkiye’deki ve Türki cumhuriyetler ile İslam ülkelerindeki eğitim ve öğretim faaliyetlerini bu temelde sürdürmüştür.
Üçüncüsü, yeni Osmanlıcılık idealidir. Türk-İslam Sentezi’ne bağlı olarak gelişen ve “Türklerin öncülüğünde İslam birliğini kurmak, geliştirmek ve Osmanlı’dan miras olarak bu işlevi devralmak, ahlak ve kültür öğelerini din temeline dayalı olarak yeniden biçimlendirmek” olan yeni Osmancılık, AKP’nin ve Cemaatin ortaklaştığı bir yönelim olmuştur.
Bu olgulardan anlaşılacağı gibi Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda AKP ile Cemaat arasında ortak bir payda yok. İkisi arasındaki çatışmanın dillendirilmeyen temel nedenlerinden biri ve hatta belirleyeni budur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.